Elhamdülillah ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıblenin hepsi Müslümandır ama bunların hepsi olgun, uyanık, şuurlu, faziletli Müslüman değildir.

Hem ehl-i Tevhid ve ehl-i namaz ama parayı her şeyden çok seviyor, âdeta para delisi… Parayı ve benliğini ana değer haline getirmiş. Böyle bir Müslüman, Müslümanlığına Müslümandır ama kof, moloz, bozuk, işe yaramaz, hattâ hem kendine hem Ümmete zarar veren kötü bir Müslümandır.

Müslümanım diyor, namazını kılıyor ama nefs-i emmâresinin, içindeki şeytanın esiri olmuş. Yularını onların ellerine vermiş, her dediklerini yapıyor. Bu ne dengesiz, bozuk, şaşkın Müslümandır.

Müslüman rabb olarak Allahtan razı olan kimsedir. Allahın emirlerini yerine getirir, yasakladıklarından kaçınır ve O’nun öğütlerini dinler ve tutar.

Müslüman Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden nebi, kaaid, seyyid olarak razıdır. Onun Sünnet-i seniyyesine uyar, ona ve onun yolundan giden bizden olan sâlih ulü’l-emre biat ve itaat eder.

Müslüman Allahın kadim Kelamı olan Kur’ânı kitab, düstur=anayasa olarak kabul eder ve ondan razı olur.

Müslüman nizam olarak Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeden razıdır.

Müslüman Ümmet ve Millet olarak Ümmet-i Muhammed’den razıdır.

Müslüman, ahlâk sistemi olarak, iyiliği ve kötülüğün tarifinde ölçü ve kaynak olarak Kur’ân ve Sünneti esas alan İslâm ahlâkından razıdır.

Razı olmak ne demektir? İnanmak, kabul ve tasdik etmek, uymak demektir.

Müslüman, insan olmak hasebiyle günah işleyebilir, hataya düşebilir ama asla ve asla fasık-ı mütecahir olmaz. Yâni büyük günahları açıkta, açıkça, küstahça işlemez.

Müslüman, boynunda itaat ve biat bağı olamadan yaşamaz ve dolaşmaz.

Müslümanlar gruplara, kategorilere ayrılır:

Şuurlu Müslüman, şuursuz Müslüman…

Uyanık Müslüman, uyuyan gafil Müslüman…

Bilen Müslüman, bilmeyen Müslüman…

Yüksek dereceli ve rütbeli Müslüman, alçak dereceli ve rütbeli Müslüman…

Şecaat sahibi kahraman Müslüman, korkak, pısırık cebîn Müslüman…

Cevher Müslüman, moloz Müslüman…

Firasetli ve fetanet sahibi Müslüman, basiretsiz Müslüman…

Marufla emr ve münkerden nehy eden Müslüman, böyle olmayan Müslüman…

İnce, terbiyeli, nazik, kibar, halim, mürüvvetli, cömert, kerim, görgülü Müslüman; kaba saba hoyrat yobaz Müslüman…

Medenî Müslüman, bedevî Müslüman…

Kâmil Müslüman, nâkıs Müslüman…

Rahmana iman ve itaat eden Müslüman, Tağut ve Deccalların peşinden giden beyinsiz Müslüman.

Dilini başta gıybet ve tecessüs olmak üzere lisan afetlerinden koruyan nezih Müslüman; zevzek, geveze, gıybetçi, dedikoducu, mütecessis Müslüman.

Ağır Müslüman, hafif Müslüman.

Helal yiyen Müslüman, harama bulaşan Müslüman.

Zinadan, ribadan, şeytanî binalardan uzak duran Müslüman; zinalı, ribalı, o biçim binalı Müslüman. (Bina kelimesini mutlak olarak kullanmadım. Nemrudî, şeytanî, şeddadî, deccalî, cehennemî binaları kasd ediyorum…)

Ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan mü’minleri kardeş bilen, kucaklayan Müslüman var; Kur’ânî ve Nebevî olmayan ölçü ve kıstaslarla onları dışlayan, ötekileştiren Müslüman var.

Evet, sadece Müslüman olmakla iş bitmiyor. Müslümanın iyi, doğru, iffetli, âlim, fakih, faziletli, ahlâklı, hikmetli, uyanık, fedakâr, sabırlı olması gerekiyor.

Bu Müslüman ülkede

yeterli sayıda böyle güçlü Müslümanlar yetiştiremezsek

, Ümmetin işlerini onlara tefviz edip gördüremezsek; bugünkü zilletlerden, rezaletlerden, sefaletlerden, beyinsizliklerden, esaretlerden, sömürülerden, yenilgilerden, hakaretlerden, rüsvaylıktan, fitne fesattan, nifak ve şikaktan, tefrikadan kurtulamayız.

Böyle güçlü, şuurlu, iyi Müslümanlar nasıl ve nerede yetişecektir? Böyle İslâm mekteplerimiz var mı? Böyle mektepler açmayı düşünüyor muyuz? Adres bilen biri var mı?

* (İkinci yazı) Fatih Beye Açık Mektup

Fatih ismi veya rumuzuyla soran muhterem okuyucuma:

1. 1923’te kurulan Cumhuriyetimiz, başlangıcında bir İslâm cumhuriyeti idi.

2. Anayasasının

(Teşkilat-ı Esasiye Kanunu)

ikinci maddesinde

“Devletin dini, din-i İslâmdır”

yazılıydı.

3. Devletin, Dolmabahçe sarayında oturan

resmî bir Halifesi

vardı.

4. Bu Halife her cuma günü büyük resmî tören ve alayla namaza gidiyordu.

5. Devletin medenî kanunu, İslâm fıkhına uygun olarak hazırlanmış

Mecelle-i Ahkam-ı Adliye

idi.

6. Kanunî ve adlî mevzuat İslâm dinine uygundu.

7. Hafta tatili cumaydı.

8. Devletin, icazetli ulema ve fukaha yetiştiren İslâm Medreseleri vardı.

9. Ramazanda Müslümanların gündüz yiyip içmeleri yasaktı.

10. Bütün toplu taşıma vasıtalarında kadınlarla erkeklerin yerleri ayrıydı.

11. Başına şapka geçiren Müslümanlar polis tarafından nezarete alınırdı.

12. Tasavvuf tarikatları ve tekkeleri açıktı.

13. Mahkemelerde, başka yerlerde yeminler Şeriata uygun olarak yapılırdı.

14. Orduda alay müftüleri, tabur imamları, savaş gemilerinde sarıklı cüppeli din hizmetlileri vardı.

15. Ordunun, üzerinde ayetler yazan sancakları vardı.

16. İlk cumhurbaşkanı M. Kemal Paşa, trenle Ankaradan İzmire giderken Balıkesire uğramış, orada öğle namazını Zağnos Paşa camiinde kılmış, namazdan sonra minbere çıkarak dinî bir hutbe okumuştu.

17. Sokaklarda, meydanlarda, kamu alanında sarıklı cüppeli hocalar serbestçe dolaşıyordu.

18. Bütün liselerde, askerî birliklerde, harp gemilerinde camiler vardı, ezan okunup namaz kılınıyordu.

19. Hiçbir İslâm kadını ve kızı başı açık ve tesettürsüz gezmiyordu. Bizzat, Cumhurbaşkanının eşi Latife hanım, saçının bir telini bile göstermeyecek şekilde sımsıkı tesettürlü idi.

20. İlk cumhuriyet ideal, râşid bir İslâm sistemi olmamakla birlikte İslâm’a saygılı ve bağlı idi.

Sonra, bu İslâm cumhuriyeti, bir İslâm karşıtı rejime çevrilmiştir. İslâma karşı yapılan temel değişikliklerin hiçbir çoğunluğu oluşturan Müslüman halka sorulmamıştır.

Değişiklikler müzakere edilmemiş, açıkça tartışılmamıştır.

Muhalifler temel insan haklarına, hukuka, adalete, bilgeliğe, insafa, Türkiyenin âlî menfaatlerine aykırı olarak sindirilmiş, ezilmiş, zindanlara atılmış, idam edilmiştir.

Bendeniz bir Müslüman olarak Hilafetin kaldırılmasını, İslâm medreselerinin kapatılmasını, hafta tatilinin pazara çevrilmesini, zorla şapka giydirilmesini, kadınların açılmasını, Ayasofyanın camilikten çıkartılıp müze yapılmasını, hiçbir suçu olmayan İskilipli Âtıf efendinin asılmasını, tekkelerin kapatılmasını, okullardan din derslerinin kaldırılmasını, bin yıllık millî yazımızın yasak edilmesini, İsviçre medenî Kanunun tercüme edilip empoze edilmesini ve bunlara benzer dev(i)rimleri kabul edemem. İmanım, aklım, adaletim, insafım, kültürüm böyle bir kabule müsait değildir.

Saygılarımla. 25.12.2014