Cumartesi

 

Bundan birkaç ay önce genç bir Müslüman bana şöyle demişti: Hocam, pahalı, güzel ve lüks şeylerin aleyhinde bulunuyorsunuz, lakin şu hususu niçin düşünmüyorsunuz? Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…”

Bu turfa Müslümana sormak gerek:

“Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” fetvasını kim vermiş?

Sakın bu fetva Şeytan’dan alınmış olmasın?..

Düsturumuz olan Kur’ân-ı Azimüşşan lüksü, israfı, saçıp savurmayı, gösterişi yasaklamıştır, haram kılmıştır.

Resûl-i Kibriya Fahr-i Kainat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz sade, mütevazı yaşamıştır, asla lükse ve israfa kaçmamıştır.

Tek kelimeyle Yüce Dinimiz ve Mukaddes Şeriatımız lüksü, israfı, gösterişi haram kılmıştır.

Sonra kalkmış birtakım kişiler “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” diye şeytanî bir fetvanın gölgesinde kendilerini mâzur göstermeye çalışıyor.

Efendiler, hanımlar! Kendinize geliniz, aklınızı başınıza toplayınız. Bizim dinimizde esas olan ilke “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” değil; “Müslüman ne yaparsa en iyisini, en doğrusunu, en güzelini yapar…” kaidesidir.

Şu bir kısım sorumlu, zengin, vazifeli, başı çeken şu Müslümanlara bakınız:

– Meskenleri en iyisinden,

– Yazlıkları en pahalı ve lüksünden,

– Binitleri en gösterişli ve israflısından,

– Elbiseleri en pahalısından,

– Yemekleri en israflısından,

– Bütün hayatları gösteriş, kibir ve gurur dolu…

Ve sonra bu adamlar:

* Gazete çıkartıyorlar ama ülkenin en iyi, en fazla tirajı olan, en etkili gazetesini çıkartamıyorlar.

* Dergi çıkartıyorlar ama dergileri ülkenin en başarılı, en güzel, en tesirli, en parlak dergileri değil.

* Birtakım kültür, mimarlık, sanat faaliyetleri yapıyorlar ama bunlar yeterli vasfa, seviyeye ulaşamıyor.

Ne anladım ben bunların lüks meskenlerinden, lüks otomobillerinden, lüks elbiselerinden…

Efendiler, hanımlar! Siz Allah’tan korksaydınız, Peygamber’den utansaydınız, sizde vicdan olsaydı Nemrudî, Şeddadî, Neronî meskenlerde oturacağınız, yine böyle binitlerle hava atacağınız yerde mütevâzı evlerde oturur, mütevazı vasıtalarla gezerdiniz ama üzerinize düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirirdiniz.

Müslüman yüksek tabaka vazifesini yapsaydı bu memlekette, Güney Kore ayarında bir otomobil sanayii bile kurulur ve orijinal, yerli, millî binitlerimiz dünyanın her yerinde satılır ve görülürdü.

Onlar vazifelerini yapmış olsalardı, bu ülkede uçak fabrikası bile kurulabilirdi.

Yine, günde en az bir milyon satan ve tesir (etki) bakımından da birinci olan bir günlük gazete çıkartılabilirdi.

Yine haftada en az yarım milyon satan son derece etkili bir haber- yorum- magazin dergisi yayınlanabilirdi.

“Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” şeytanî fetvasının gölgesinde haram işleyen sorumlular vazifelerini yapmış olsalardı bu ülkede, her kitabı yüz binlerce basılan büyük yayınevleri kurulur ve uygarî karanlıklar İslâmî ilim, hikmet ve irşad nurları ile dağılırdı.

Müslüman önder tabaka vazifelerini yapmış olsaydı bu memlekette sadece geleneksel sanat ve zenaatlerin gelişmesiyle en az bir milyon işsiz vatandaşa iş ve aş imkanı temin edilmiş olurdu.

Müslümanlar, bu ülkede olmuyorsa, mesela Romanya’da dünyanın en vasıflı, güçlü, üstün Türk-İslâm kolejini açarak hem ülkemize, hem insanlık alemine ışık tutacak gençler yetiştire bilirlerdi.

Tesettürde, modada, kılık kıyafette, en inatçı düşmanlarımızı bile pes ettirecek en güzel, en sanatlı kıyafetler ortaya konabilirdi.

Bu saydıklarım ve bunlara benzer hayırlı, iyi, güzel, doğru, yapılması mutlaka gerekli hizmetleri yapamayanların; “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” felsefesiyle haram işlemeleri, israf yapmaları, gurur ve kibir sergilemeleri, Nemrudluk ve Firavunluk taslamaları ne acı, ne ibretli bir faciadır.

Bu felsefeyle lüks otomobil alan on bin Müslümanın, sadece otomobile verdiği yekun rakamı düşünelim. Lüks bir arabanın bugünkü fiyatının 100 bin dolar olduğunu farz edelim, bunu 10 bin ile çarpalım, ortaya nasıl bir rakam çıkacak?..

100.000 $ x10.000 = 1 milyar dolar eder. Ne korkunç bir rakam değil mi?

Böyle muazzam bir miktar doğru dürüst bir plan ve program ile din, ülke, millet hizmetleri için kullanılsa Türkiye beş on senede selamete çıkabilir.

Otomobilin yanında daha neler var…

* Nemrud sarayı gibi kâşâneler, köşkler,

* Firavunun yazlığından daha lüks ve müzeyyen yazlıklar,

* Gösterişten başka bir şeye yaramayan lüks mobilya, mefruşat.

Ya, İslâm’a tamamen zıt o lüks hayat tarzı. Lüks tıkınmalar, lüks giyim kuşam, lüks sarhoşluğu…

Evet, Müslüman kesimin bir kısmı son yirmi beş senede lükse, israfa, saçıp savurmaya, gösterişe on milyarlarca dolar harcamıştır.

Öyle sorumsuzlar çıkmıştır ki, onbeş-yirmi yıllık eşinin üstüne Moldavyalı fingirdekleri, ayda binlerce dolar masraf ederek metres tutmuştur.

Lükse, ihtişama, israfa, gösterişe, gurur ve kibre sarfedilen bu trilyonlarca dolarla neler yapılmazdı ki…

* Binlerce vasıflı eleman yetiştirilebilirdi.

* Her cami bir kültür merkezi, bir İslâmî aydınlanma ocağı haline getirilebilirdi.

* Yurt çapında bir İslâmî alternatif ve paralel eğitim ağı kurulabilirdi.

* Yukarıda beyan ettiğim üzere ülkenin en büyük tirajlı ve en etkili gazete ve dergisi çıkartılabilirdi.

Şu cemaat başkanına bakınız. Adam kendini Ağa Han sanıyor. Lüksten yanına yaklaşılamıyor.

Her neyse muhterem okuyucularım, sizlere hitap ediyorum:

“Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” tuzağına düşmeyin ve ana ilke olarak “Müslüman her şeyin en iyisini, en güzelini, en doğrusunu yapar…” düsturunu benimseyin.

Birtakım herifler 150 bin dolarlık limuzinlerde geziyor ama yaptıkları hizmetler, işler beşinci kalite.

Keşke 15 bin dolarlık ucuz ve mütevâzı otomobillere binmiş olsalardı da, yaptıkları işleri “en iyi” derecede yapmış olsalardı.

Ağır mı konuşuyorum?

Gerçekler acıdır! 19 Haziran 2005