Müslümanı Müslümana Kırdırtmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Şubat 2019
ÇarşambaTaliban koyu dindar, peki onun muhalifi “Kuzey İttifakı”nın İslâm ile münasebetleri nasıl? Bizim medyamız kısaca Kuzey ittifakı diyor. Onların asıl resmî adı “Birleşik İslâmî Millî Cephe”dir.
Taliban, Afganistan’daki Peştun çoğunluğa dayanır. Diğerleri karışık. Taliban rejimi yıkılır ve Kuzey İttifakı iktidara gelirse Afganistan’da çok kanlı bir iç savaşın yeniden başlayacağından kimsenin şüphesi olmasın. Kuzey İttifakı muhalefette iken birleşik olabilir ama iktidara gelince birlik mümkün değildir. Türkiye’nin desteklediği Özbek asıllı General Dostum eski bir komünisttir.
Amerika’nın, İngiltere’nin Afganistan’daki siyasetleri Müslümanları Müslümanlara kırdırtmaktır. Kendi askerlerini öldürtmek istemiyorlar. Zaten onların sosyal yapısı, kamuoyları can kayıplarına hiç mi hiç tahammül edemez.
Kuzey İttifakı güçleri Taliban’ı tek başlarına yenebilir mi? Uzmanlar, bu konuya müsbet cevap vermiyor. Mutlaka Amerika’nın, İngiltere’nin, Haçlıların askerî kara gücü gerekir diyorlar.
Havadan atılan bombaların Taliban’ı yere sermesi mümkün mü? Bombalar beton binaları, yoğun yerleşim merkezlerini yıkıp tahrip edebilir. Taliban ise çadırlarda, toprak evlerde, mağaralarda barınıyor.
Amerikalı yetkililer şu anda iki şey söylüyor: Kışa kadar Afganistan işini bitireceğiz… Bu savaş çok uzun sürer, belki bizim ömrümüz sonucunu görmeye yetmez… Bundan anlaşılıyor ki, Afganistan’ı bitirdikten sonra İslâm dünyasındaki başka ülkeleri ve hedefleri vuracaklardır. Pax Americana için uzun ve genel bir savaş.
Afganistan’a atılan bombalar oradaki Müslüman halkı büsbütün Amerikan düşmanı yapıyor. Kuzey İttifakı, halkın çoğunluğunun gözünde, ölüm yağdıran dış düşmanla işbirliği yapanlardır, vatan hainleridir.
Eski kralı seksenini geçmiş bir kimse. Ne enerjisi, ne zihniyeti Afganistan gibi idare edilmesi zor bir ülkenin başına geçip de sulh, sükûn, istikrar getirmeye yeter.
Amerikan idarecileri ve halkı sinir, stres, huzursuzluk, güvensizlik içinde. Teroristler Amerika’nın tepesine çiçek (hastalığı) atarlarsa ne olacak?
Batı âleminin çeşitli yerlerindeki atom santrallarını korumak için yeterli tedbirler yok. 11 Eylül’deki uçaklardan biri bir atom santralı üzerinde infilak etmiş olsaydı facianın boyutları yüz misli, bin misli büyük olurdu.
Bizim dışişleri bakanımız Türkmenistan devlet başkanının bazı serzenişlerine mâruz kalmış. “Yüzünüzü hep Batı’ya çeviriyorsunuz, bizi ihmal ediyorsunuz. Bize de bakın, bize de gelin, bizimle de işbirliği yapın” demiş. Milliyet gazetesi buna çok kızmış, Türkmenistan devlet başkanı için “Küstahbaşı” kelimesini kullanmış. Böyle tâbirler büyük bir gazetenin ciddiyetine, vakarına, objektifliğine yakışmaz. Büyük gazeteler bir hakem gibi, bir hâkim gibi bîtaraf ve objektif olmalıdır.
Milliyet gazetesi birkaç gün önce benim eskiden Amerikan taraftarı olduğumu, şimdi ise Amerikan’ın aleyhine döndüğümü iddia eden bir yorum yayınladı. Tutarsız iddialar. 60’lı yılların sonunda Türkiye’de tedirginlik veren bir marksist şiddet hareketi vardı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi gençler mevcut düzeni kuvvet kullanarak yıkmak ve yerine Sovyetler Birliği’nde, Kızıl Çin’de, diğer komünist ülkelerde olduğu gibi tek parti diktatörlüğüne dayalı bir halk demokrasisi kurmak istiyorlardı. Kamboçya’da kızıl ve kanlı lider Pol Pot, kızıl bir rejim kurmuş ve altı buçuk milyon nüfusun iki milyonunu öldürtmüştü. Türkiye’de kızıl bir ihtilal olması çoğunluğu teşkil eden Müslüman halk için bir felaket olurdu. Mevcut düzen bozuktu ama onun yıkılıp yerine daha bozuk bir düzen kurulmasını bir Müslüman olarak elbette istemezdim. Amerika o tarihte Türkiye’yi komünizme karşı destekliyordu. Rusya’ya, Çin’e, Arnavutluk’a göre Amerika ehvendi, ehaftı (yâni kötülük bakımından hafifti). İslâm hukuku ve bilgeliği “Ehven-i şerreyn tercih olunur” (İki kötüden hafif ve az olanı seçilir) diyor.
Amerika 11 Eylül’e kadar, kendi ülkelerinde zulme uğrayan Müslümanlar için, yedinci yüzyıldaki Habeşistan gibi bir ülkeydi. Ben ülkemi terk edip başka bir yere hicret etmek, zorunda kalsaydım elbette Amerika’yı tercih ederdim. 11 Eylül’den sonra Amerika’da eskisi gibi güvenlik kalmadı. Ama din ve inanç hürriyeti hâlâ var. Hem de fazlasıyla var. Bir Müslüman, o ülkenin kanunlarına karşı gelmedikçe, en geniş şekliyle din, inanç, fikir, inandığı gibi yaşamak hürriyetine sahiptir.
60’lı yılların sonuyla 70’li yılların başında yayınladığım Bugün gazetesi ile komünizmle mücadele etmiş olmamı eski Marksistler asla affetmiyor. Birtakım sahte İslâmcılar da onlarla birlik olup beni Kanlı Pazar olaylarını tertiplemekle suçluyor. Yalandır. Ben o tarihte Suudî Arabistan’daydım. O zamanlar cep telefonu olmadığı gibi normal telefon ile de Türkiye ile konuşmak hemen hemen imkansız denecek derecede zordu. Taksim’de kızıllarla Müslümanlar arasında çatışma olduğunu günlerce sonra öğrendim. O gün gazetemde çıkan, halkı komünizme karşı direnmeye dâvet eden yazıyı onbeş gün önce bin zahmetle elden yollamıştım. Planlama, tahrik, teşvik diye bir şey yoktur.
Birtakım İslâmcılar, Marksist cepheden bazı gençleri dizleri dibinde yetiştirip, sözde İslâm uzmanı olarak bilgilendirmişlerdir.
Türkiye’de, en büyük İslâm düşmanı olan fırıldak bir adam var. Maalesef bu adamla bazı İslâmcılar can dostudur, aralarından su sızmaz. Adam şimdiye kadar dinimiz aleyhinde çok ağır, çok açık, çok seviyesiz yayınlar yaptı. Yaptı ama bir takım İslâmcılar, birtakım Müslüman politikacılar onunla dost. Nasıl oluyor bu iş?
Şu anda ülkemizde çok vahim kulisler yapılıyor. Amerikancı Atatürkçüler ile anti-Amerikan Atatürkçüler ayrı gizli toplantılarda tartışıyor, planlar yapıyor. Bunları açıklayamam.
11 Eylül’de bir hadise oldu, bütün dünya sarsıldı, yer yerinden oynadı. Bu iş sadece 11 Eylül’den ibaret kalmayabilir. Başka çok önemli hadiseler cihan müvazenesini (dengesini) altüst edebilir. İnsanlar, devletler, milletler, Batı ülkeleri ektiklerini biçiyor.
Bazı ülkelerde erkeklerin erkeklerle, karıların, karılarla evlenmesi serbest bırakıldı. Hollanda’da eroin ve kokain dahil uyuşturucu ticareti ve kullanılması serbesttir. Batı ülkeleri kadın hakları konusunda sözleşme imzalamıştır ama birçok medenî ülkede fuhuş serbest bırakılmıştır. Bunlara hep Hollanda öncülük ediyor. Orada fahişeler vergi ödüyor, meslekleri ve ticaretleri yasallaştırılmıştır. Ancak bankalar, fahişelere hesap açmıyormuş…
İnsanlığın yakın geçmişi parlak değil, hal-i hazırdaki durumu parlak değil, geleceği parlak değil.
Bizde başörtüsü savaşı bütün şiddetiyle devam ediyor. Okullardaki din dersleri ve İmam-Hatip liselerinin programları gözden geçirilecekmiş. Bazıları Tekin Alp takma adıyla “Kahrolsun Şeriat” diye bağıran Moiz Kohen’in istediği şekilde bir Müslümanlık çıkartmak arzusundalar. 25 Ekim 2001