Müslümanım, İslâmcı Değilim
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Pazartesi
Benim dinim İslâm’dır, Müslümanım, fakat İslâmcı değilim. Bundan otuz beş yıl önceleri İslâmcı denildiği zaman koyu Müslüman, şuurlu Müslüman anlaşılıyordu, şimdi ise İslâmcılık bir ideoloji haline gelmiştir. Böyle bir şeye ihtiyacım yok. İslâm ve Müslümanlık bana yetiyor.
Türküm, lâkin Türkçü değilim. Aynen İslâmcı olmadığım gibi. Mensubu bulunduğun kavmin saadetini, selametini, hayrını isterim, bunun için bir ideolojiye, sonu …çi ile biten bir kelime ve kavrama ihtiyacım yok.
Kendime aydın, fikir adamı demem. Okur-yazar bir vatandaşım. Bu hususta yemin etsem başım ağrımaz. Günde saatlerce okuyorum ve bazen birkaç saat de yazı yazıyorum.
Kendine olduğundan fazla pâye vermek, bir insana kusur ve kötülük olarak yeter de artar.
Faydalı kitaplar, yazılar okumak, yine az da olsa faydalı yazılar kaleme almak. Bu iki şey, şeref ve itibar olarak bana kâfidir.
Eskiden defalarca yazmıştım. Meselâ bir Cuma günü, içinde on bin kişi bulunan ulu bir mâbede gidiyorsunuz. Kendinizi oradaki on bin kişinin en sonuncusu olarak göreceksiniz. Sondan ikinciyim deseniz bile belânızı bulmuş olursunuz. İnsanın hakikî derecesini, rütbesini Yaratan bilir. Bize düşen mütevâzı olmak, alçak gönüllü olmaktır.
Son zamanın büyük şeyhlerinden merhum bir zat-ı muhterem: “Riyaset şehveti, cinsî şehvetten üç yüz altmış derece daha şiddetli bir şehvettir” buyurmuşlar. Kuş kadar aklı, böcek kadar vicdanı olan insan riyasete tâlib olmaz. Matlub olsa bile, şayet ehil ve layıksa, başkanlığın hakkını verebilecekse kabul eder. Riyaset ateşten gömlektir.
Dinimiz kenz yapmayı, yâni parayı istiflemeyi, depolamayı, yığmayı haram kılmıştır. Altın ve gümüşü yığıp biriktirenler aleyhinde Kur’ân-ı Azimüşşanda ağır tehditler vardır. Yarın o paralar cehennem ateşinde kızdırılıp, kenz yapanların vücutları dağlanacaktır buyurulmaktadır. Para sermaye olarak kullanılır; onunla ticaret, sanayi, hizmet yapılır, insanlar ve toplum bundan yararlanır; para sahibi zekat verir, malî (parasal) ibadetler yapar, dinimiz paranın çalıştırılmasına cevaz vermişir. Lakin parayı biriktirip kullanmamak, istiflemek haramdır.
Sadece İslâm dini değil, bütün dinler para ticaretini, ribayı yasak ve haram kılmıştır. Ribacılar Allah’a ve Resûlüne savaş açmışlardır buyuruyor Kur’ân. Bu ne kötü bir savaştır.
Büyük, olgun, mânevî derecesi yüksek zatlar kendilerini beğenmez. Kendini beğenen, özünü dev aynasında gören kişi büyük değil, küçüktür.
Dinimiz tantanayı, debdebeyi, ihtişamı hoş görmez. Peygamber bu hususta bizim için en güzel örnektir. O’nun dört büyük ve râşid halifesi, Ehl-i Beyti, Selef-i Sâlihîn efendilerimiz mütevâzı idiler, alçak gönüllü yaşadılar. Evliyaullah paraya, dünyaya, zenginliğe, konfora, şaşaaya yönelik değildi.
Olgun insan yemek için yaşamaz, yaşamak için yer.
Evinin ziynetli oluşuyla, elbise ve ayakkabılarıyla, sofrasıyla, otomobili ile, lüks yaşayış tarzı ile övünenler beyinsiz mahlûklardır.
Hadîste “Veren el, alan elden üstündür” buyuruluyor. Kendisi tıkınmak fazilet değildir ama insanlara, hele muhtaçlara yedirmek içirmek, onlara yardımcı olmak, cömertlik yapmak fazilettir.
Küçük dağları ben yarattım edasıyla gurur ve kibir içinde salınanları siz sakın olgun Müslüman sanmayın.Onlar Müslüman müsveddesidir.Olgun olsaydılar gururlu ve kibirli olmazlardı.
Din büyükleri, mutasavvıflar, ehlullah ve evliyaullah şu dört şeyi tavsiye etmişlerdir:
1. Az yemek, 2. Az uyumak, 3. Az konuşmak, 4. İnsanlarla az ihtilat etmek.
İnsanın en yakın ve sağlam sığınağı kendi içidir. İçine girersin, kapıyı içeriden kilitlersin, oh ne sükûnet, ne ferahlık…
Akıl ve zekâ çok büyük bir nimettir. Ahmaklık, tedavisi olmayan bir hastalıktır. Hazret-i İsa Aleyhisselâm, “Ben Allah’ın izin ve yaratmasıyla ölüleri dirilttim ama ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur” buyurmuştur.
Ahmak ve beyinsiz kişilerle konuşan, görüşen, düşüp kalkan kişi, başına gelenlerin sorumlusu olarak sadece kendisini görmelidir.
Herkes firasetli olamaz. Firaseti az olanlar veya hiç olmayanlar firasetli kişilere tâbi olsunlar, onlarla istişare etsinler, onların re’y ve tavsiyelerine uysunlar. Başka çıkar yolları yoktur.
İnsanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. Yularını nefs-i emmâresinin eline veren kişi iflâh olmaz.
Şeytanlar iki gruba ayrılır: Cinnî şeytanlar, insî şeytanlar. Bu devirde, insî şeytanlar öylesine azdı ki, cinnî şeytanlara iş kalmadı.
Para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir. Efendisi, âmiri, putu para olanın âkıbeti kötüdür. O hayırlı bir insan değil, şerli bir insandır.
Şu dünyanın bitmez tükenmez dağdağa, dedikodu, telâş, hengâme ve hâyuhuyunun bir ikindi namazının dört rekatlık gayr-i müekked sünneti kadar değeri ve hükmü yoktur.
Bütün çalışmaları yüzde yüz dünya için olup, âhiret için hiç çalışmayanlar ancak sosyolojik Müslümandır. Gerçekten imanlı olsaydılar âhirete yönelik olurlardı.
İnsan bütün hayatı boyunca neyin peşinde koşmuş, fikri ve zikri ne olmuşsa son nefesini o şekilde verir. Adamın biri satranç hastasıymış. Ölüm döşeğine düşmüş.Yakınları Kelime-i Şehâdet telkin etmişler. Son gayretiyle doğrulmak istemiş, “Şah mat!” demiş ölmüş. Para, şöhret, ikbal, riyaset, tantana peşinde koşanların ömürleri ölümlerine nasıl bitişecektir?
Bu devirde akıllı, bilge, sağduyulu, faziletli, ahlâklı, namuslu, iffetli bir adama şaşkınlar deli derler. Bu delilik iyi bir rütbedir.
Hadîste “Ölüm sana öğüt olarak yetişmez mi?” buyuruluyor. Ölümden öğüt ve ibret almayanları uyarmak, doğru yola sokmak mümkün değildir. 30 Temmuz 2002