Müslümanlar!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Pazar
Müslümanlar! Bütün gücünüzü sosyal ilimler sahasında vasıflı, güçlü, üstün elemanlar yetiştirmek için seferber ediniz. Hukuk ve Siyasal Bilgiler fakültelerine en zeki, en istidatlı, istikbali en parlak gençleri gönderiniz. Dışarıdan paralel/alternatif bir eğitimle onlara birkaç yabancı dil, genel kültür, görgü kazandırınız.
Sosyoloji, Türkoloji, Tarih, Arkeoloji, Mimarlık gibi uzmanlık sahalarını da ihmal etmeyiniz.
En akıllı Müslüman gençleri doktor ve mühendis yapmak ahmaklığını bırakınız.
Medya sahasında dünya çapında güçlü ve üstün birkaç eleman yetiştirmek için çareler ve çözümler arayınız.
Hizip, fırka, cemaat fanatizmlerini kırınız. Ufku geniş, bütün insanlığı kucaklayacak evrensel zihniyetli kimseler yetiştirmek için çalışınız.
İslâmî hizmetleri köylü, kırsal kesimli, gecekondulu kafa ile yürütmekten vaz geçiniz.
Cami hoparlörleri, cami kaloriferleri, cami helâları, takunyalar, uzun minareler, şerefeler ve bunlar gibi geri zekâlıca hevesleri bırakınız.
Ülkede çoğunluğu Müslümanlar teşkil ediyor ama bir türlü baroları onlar ele geçiremiyor. Çünkü islâmî kesimde yeterli avukat yoktur. Avukatlarımızın sayısını ikiye, üçe, beşe, ona katlamamız gerekmektedir.
Masonların, Sabataycıların, egemen güçlü azınlıkların ne kadar hakları ve hürriyetleri varsa, biz Müslümanların da o kadar hakkımız ve hürriyetimiz olması gerekir. Bu hak ve hürriyetlerimizi kimse çiğneyemez.
Yüksek bürokraside mümkün olduğu kadar Müslüman eleman bulunmalıdır. Müslüman her zaman çok dindar olmayabilir. Yeter ki, imanı olsun. Müslümanlığa bağlı bulunsun, din düşmanlığı yapmasın.
Düşmanlarımız bizi yıkmak için takiyye ve kitman yapmışlardır. Biz de kaybettiğimiz haklarımızı istirdat edebilmek (geri alabilmek), hürriyet ve izzet sahibi olabilmek için, dinin izin verdiği kadar takiyye yapabiliriz.
Düşmanlarımız ahlâksızlığa, faziletsizliğe, hırsızlığa, talana, yağmaya, hortumlamaya, rüşvete, kokuşmaya batmışlardır. Yıkılmaya mahkumdurlar.
Biz Müslümanlar için en büyük tehlike:
1) İçimizdeki geri zekâlı ahmak kişilerdir. Bunlar kaş yapayım derken, göz çıkartır, hizmet edeyim derken, hezimete sebebiyet verirler.
2) Bir de dünyalık edinmek, haram ve gayr-i meşru servetlere sahip olmak, voli vurmak için islâmî kesimin içine girmiş, islâmî harekete karışmış sahtekâr, arivist, namussuz, alçak, yiyici, dini imanı para, megalo-manyak, egosantrik, nefs-i emmâre bendesi karaktersiz ve bayağı kişiler vardır ki, bunların da mutlaka dışlanması, tasfiye edilmesi gerekir.
Aydın olabilmenin birinci şartı lisan ve edebiyat bilmektir. Tabiî ki, birkaç yüz kelimelik sokak ve pazar dili değil. Onbinlerce kelime ve terimin mânâsını bileceksiniz, edebiyat bileceksiniz ki, aydın olabilesiniz. Efendim adam mühendismiş, lisan ve edebiyat boyutu kuvvetli değilmiş, ama üniversitede okumuş, yüksek lisans falan yapmış, bu adam aydın değil miymiş?.. Aydın değildir, adı üstünde mühendistir ancak.
İnsanı insan yapan lisandır. Bir insan bildiği lisan kadar aydın, kültürlü insan olur.
İkinci şart medenî ülkelerin liselerinde okutulan tarih, felsefe (psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik, felsefe tarihi, büyük filozoflar), sosyoloji, sanat tarihi ve kültürü, beşerî ve iktisadî coğrafya konularında yeterli bilgiye sahip olmaktır. Tarih bilmeyen, psikoloji okumamış olan, mantıktan bîhaber bulunan, metafiziğin ve estetiğin ne olduğunu bilmeyen, sanat kültürüne sahip bulunmayan bir kimsenin aydın olmasına imkan ve ihtimal yoktur. Doktor, mühendis, bürokrat, politikacı, gazeteci olabilir ama aydın olamaz.
Aydın yaşadığı ülkenin, içinde bulunduğu halkın kültürüne de sahip olmakla mükelleftir. Milletlerin, ülkelerin kimlikleri vardır. Bence bu ülkede yaşayanların kimliği “Türkiyeliliktir”; aydın kişi Türkiyelilik kimliği nedir, faktörleri nelerdir, bunları bilmek mecburiyetindedir. Aksi takdirde aydın olamaz.
Türkiye’yi son otuz yıl içinde birtakım, aydın olmayan mühendisler, teknokratlar batırmıştır.
Bir ülkenin idarî makamlarına, yüksek mercilerine çıkacak kişilerin hem aydın, hem de büyük düşünür, hikmet sahibi kişi olmaları gerekir. Demokrasi var, tefekküre, hikmete gerek yok demek hezeyandır. Bir ülke tefekkürsüz, hikmetsiz, kültürsüz idare edilirse sonu bizdeki gibi olur. Her şey bozulur, kirlenir.
Türkiye’de tek değer para olmuştur. Herkes para ve madde için çalışmaktadır. İlim, irfan, hikmet, araştırma, kültür gibi değerlerin pabuçları dama atılmıştır.
Siyasette, hukukta, eğitimde, üniversitelerde, idarede en fazla lüzumu olan şey hikmettir. Hikmetin yeni Türkçesi bilgeliktir. Dikkat etmişsinizdir, ne kadar az kullanılıyor bu hikmet kelime ve terimi. Hikmetsiz siyasetin, hikmetsiz idarenin, hikmetsiz iktisadın, hikmetsiz eğitimin verdiği tahribatı dış düşmanlar veremez.
Medyada hikmet olsaydı, böyle mi yaparlardı?
Eğitimde ve üniversitelerde hikmet esas alınsaydı böyle mi olurdu Türkiye?
Bu memlekette çoğunluğu teşkil eden ve hayli büyük iddialara sahip bulunan Müslüman kesim de hikmete önem vermiyor. Bir sürü hikmetsiz İslâmcı var. Müslüman ileri gelenler, politikacılar, yazarlar, kodamanlar, cemaat baronları hikmetsiz işler yapıyor, hikmetsiz konuşuyor. Böyle Müslümanlık, böyle İslâmcılık olur mu?
Hikmet olmadıktan sonra demokrasi, hukuk, temel insan hak ve hürriyetleri, adalet birer boş lâftan ibaret kalır. İlle de hikmet, ille de hikmet. 21 Haziran 1999