MÜSLÜMANLAR rahata, konfora, lükse, keyfe, zevke, kolaylığa düşkün oldu. Dinî hassasiyet ve titizlik her geçen gün azalıyor. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmıyor; kötülüklere, zulme, zındıklık ve sapıklıklara meşrû hudutlar içinde gereken reaksiyon gösterilmiyor, haksızlığa ve felakete mâruz kalan Müslümanların yardımına gereği gibi koşulmuyor.

Müslümanlar böyle pasif, mızmız, uyuşuk, duygusuz, gayretsiz, hamiyetsiz hale nasıl gelmişler veya getirilmişlerdir?

Din baronlarının aklı fikri para, menfaat, şöhret, riyaset ve alkış temin etmektir. Kendilerine bir tenkit yöneltilince küplere binerler ama dine saldırılınca sesleri çıkmaz.

Din nasihat (öğüt) demektir. Resûlullah efendimize (Salat ve selam olsun ona) “Din nedir?” diye sorulmuş, “Nasihattir” buyurmuşlar. Soru iki kere daha tekrarlanmış, ikisinde de aynı cevabı vermişler, “Nasihattir” demişlerdir. Bugün ülkemizde Müslüman halka, idarecilere, aydınlara, hattâ İslâm karşıtlarına nasihat edecek ulema ve meşâyih sınıfı kalmamıştır. Diyanet teşkilatı rejimin ağır baskısı altındadır, gerekli ve yeterli nasihati yapamıyor.

Yıllardan beri Müslümanlar günlük dedikodular, incir çekirdeğini doldurmaz sun’î reçeteler, faydasız gündem maddeleri ile meşgul edilip duruyor. Milyonlarca dindara, olmayacak dualara âmin dedirtiliyor. İslâmî hizmetler yapacağız, İslâm nizamını getireceğiz, Asr-ı Saâdet’i yine yaşatacağız diyerek son otuz yıl içinde Müslümanlardan, yekûnu milyarlarca dolara varan paralar toplandı. Bunların ne kadarıyla mutlaka yapılması gereken, elzem, zarûri, hayatî hizmetler yapılmıştır? Müslümanların birinci ligte oynayan çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün bir medyası bile yoktur.Din baronları köylü, gecekondu zihniyetli, varoş kafalı insanlardı; İslâmî kesimi de kendilerine benzettiler. Ümmet-i Muhammed’i futbol kulübü yapılı bir sürü cemaate, hizbe, fırkaya ayırdılar; câhil Müslümanları bu kulüplerin hooliganları haline getirdiler, birtakım amigolar yetiştirdiler.

Müslümanların stratejik araştırmalar yapan ciddî enstitü ve vakıfları yok. Müslümanların dünya standartları seviyesinde eğitim veren güçlü kolejleri yok. Müslümanların mimarlıkla, şehircilikle, hukukla, güzel sanatlarla, giyim kuşam tasarımıyla ilgili müesseseleri yok. Müslümanlar bu ülkede kelle sayısı, kemiyyet itibarıyla çoğunluktalar ama barolar birliği onların elinde ve kontrolünde değil, mühendisler odası onların kontrolünde değil, keza mimarlar odası da Müslümanların elinde değil, Müslümanlar sanki kuru kalabalık durumuna düşürülmüştür. Peki bunca din baronu, kocaman ve kodaman Müslüman, küçük dağları ben yarattım edasındaki pabucu büyükler şimdiye kadar ne yapmışlardır? Bunların bazıları mal beyanında bulunabilirler mi?

Zındıklar, sapıklar dinî sahada cirit atıyor, ucu küfre kadar gidecek bir sürü yanlış fetva ve ruhsat veriyor, lakin dinî kesimin sorumlularından bir itiraz iniltisi bile çıkmıyor. Geçen gün bir gazetede ilahiyatçı bir adamın “Kur’ân’da kadınların tesettürü konusunda kesin emir yoktur” şeklinde bir görüşünü okudum. Böyle bir hezeyana karşı Müslüman kesimden büyük reaksiyon gelmeliydi. Eli kalem tutan hocalar, din tahsili yapmış kişiler hemen cevap vermeliydi. Maalesef böyle şerhler, reddiyeler, cevaplar yazılmıyor. Şeyh Filânüddin efendiye bağlı olan bir Müslüman, Filanüddin hazretlerine saldırılınca büyük reaksiyon gösteriyor ama dine, Peygamber’e, Kur’ân’a, Şeriat’a saldırılınca tepkisiz kalıyor. Bu da bir sapıklık değil midir?

İlahiyatçı bir zındık on küsur yıldır bir sürü hezeyan üretti. Bu adamın kitap ve makalelerinde binlerce bozuk yer var. Bu adamı bütün dinsiz gazeteler, televizyonlar reklam ediyor. Kazandığı paraların milyonlarca doları bulmuş olduğu söyleniyor. Peki bu adama karşı ehl-i sünnet ve cemaat hocaları gereken cevapları veriyorlar mı? Heyhat!

Dinsizliklere, zındıklıklara, sapıklıklara cevap vermek o kadar zor bir iş değildir. Yüzlerce sayfalık bozuk bir kitap, otuz kırk sayfalık bir reddiye ile berhava edilebilir. Lakin bu işi kimler yapacak? Bu iş için para lazımdır. Hizmet edeceğiz, faydalı faaliyetler yapacağız, sizi kurtaracağız diye Müslümanlardan milyarlarca dolar toplayan sahte önderler, din baronları, sahte şeyhler, sahte kurtarıcılar böyle zarurî ve elzem (en lüzumlu) hizmetler için zırnık vermezler.

Dinî bir cemaat, dinimizi temellerinden dinamitleyen bir zındığa resmen ödül vermiştir. İslâmî kesimin kalemşörlerinin, çokbilmişlerinin, baronlarının bu taltifi tenkit etmeleri gerekmez miydi?

Bazıları, zındıkların da din hizmeti yaptığını iddia ediyor. İyi bilinmelidir ki, zındıklıkla din hizmeti birlikte yürümez. Hindistan ve Pakistan’da kendilerini has Müslüman olarak gösteren Kadiyaniler vardır. Bunlar, 1912’de vefat etmiş olan sahte mesih ve yalancı peygamber Gulam Ahmed Kadiyanî’nin peşinden giderler. Onların dininde Kelime-i şehadet şöyledir: “Allah’tan başka ilâh olmadığına, Hazret-i Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna ve Mirza Gulam Ahmed’in nebi olduğuna şehadet ederim.” Bende onların Moris adasında basılmış Fransızca bir ilmihal kitapları var, aynen böyle yazmaktadır. Bu adamlar namaz kılarlar, oruç tutarlar, hacca giderler, din propagandası yaparlar. Fakat Mirza Gulam Ahmed’i peygamber olarak kabul ettikleri için dinden çıkmışlardır. Pakistan millet meclisi, Kadiyanilerin Müslüman olmadıklarına dair bir kanun çıkartmıştır. Bu adamlar hem Kur’ân okurlar, hem de Gulam AhmedKadiyani’nin Arapça, Farsça, Sanskritçe karışımı kitaplarını kutsal kitap olarak kabul ederler. Bunların dünyanın çeşitli yerlerinde misyonerlik teşkilatları vardır. İslâm’a çağırıyoruz diye kendi özel dinlerine çağırırlar. Şimdi Kadiyaniler için, “Bunlar dine hizmet ediyorlar, tenkit edilmesinler” demek doğru olur mu?

Müslümanlara nasihat etmek gerek. Müslümanları uyarmak gerek. Müslümanların daha hassas, daha gayretli, daha hamiyetli, daha uyanık, daha şuurlu olmaları için propaganda ve telkinat yapmak gerek.