Müslümanlar, Hıristiyanlar…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Şubat 2019
Pazartesi
Hazret-i İsa (Bizim Peygamberimize ve O’na salat ve selam olsun) konusunda insanlık âleminde üç görüş vardır. Bunların ikisi, ifrat ve tefrit olmak üzere aşırı uçlardır, üçüncüsü ise mutedil, orta yoldur.
İFRAT: Unitarian kilisesi haricinde Hıristiyanların binde 999’u Hazret-i İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğuna inanır, O’nu ilahlaştırır. Bu, vahim bir aşırılıktır. Tevhid inancına aykırıdır.
TEFRİT: Yahudiler, Hazret-i İsa’nın sâdık, sahih ve ismetli bir Peygamber olduğunu kabul etmezler, O’na ve muhterem annesi Hazret-i Meryem validemize iftira ederler, ağza alınamayacak yanlış şeyler söylerler. Bu da bir tefrittir.
İTİDAL YOLU: Biz Müslümanlar Hazret-i İsa’ya iman ederiz. O’nun Allah katından gönderilmiş büyük bir peygamber olduğunu kabul ederiz. Aynı zamanda, annesi Hazret-i Meryem’i yüceltir, O’nu büyük ve mübarek annelerimizden biri olarak kabul ederiz.
Bugünkü Hıristiyanlık, tarih boyunca çeşitli değişimlere, tahriflere saptırmalara uğrayarak teslis (Tanrı’nın üç uknumdan, yâni Baba, Oğul ve Ruhülkudsten müteşekkil olduğuna inanmak) akidesini ve Hazret-i İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu inancını esas olarak kabul eden bir sistem ve doktrin haline gelmiştir.
Peki bu konuda tarihî, ilmî araştırmalar ne diyor? Zamanımızda tarihî ve ilmî araştırmalar sonunda ortaya çıkmış olan gerçekler şunlardır:
1. Eldeki dört İncil, İsa aleyhisselama Rab Teâlâ tarafından vahy edilmiş olan kutsal metinler değildir; Hazret-i İsa’nın semaya yükseltilmesinden sonra bazı kimseler tarafından yazılmış kul sözü kitaplardır.
2. 325’te toplanan İznik konsilinde Meclisi’nde) Tevhid (Allah’ı birleme) inancı reddedilmiş, nice İncil metni muteber kabul edilmemiş, bugün elimizdeki dört İncil’in muteber ve esas olduğu ilan edilmiştir.
3. İlmî araştırmalar gösteriyor ki, bugünkü Hıristiyanlık, esas itibarıyla İsa Mesih aleyhisselamın getirdiği din değil, Pavlos’un tesis ettiği bir doktrindir.
Hıristiyanlık dünyası irili ufaklı binden fazla kiliseye, mezhebe, tarikata ayrılmış olup, bunların bazısı, diğerlerinin esas kabul ettiği akideleri ve inançları çürütmektedir. Öyle ki, çeşitli Hıristiyan mezhep ve kiliselerinin kendi dinleri konusundaki uyumsuzlukları bir araya getirilse, ortada Hıristiyanlık diye bir şey kalmaz.
Hıristiyan misyonerleri bir buçuk asırdan beri İslâm dünyasını teslis inancına çağırmak için ısrarlı, azimli, devamlı bir dâvet faaliyeti içindedir. Bu satırların yazarı bendeniz bile, zaman zaman, bazısı dış ülkelerden gelen Hıristiyanlığa ve İncil dinine dâvet broşürleri ve mektupları almaktayım. Bu yazıyı da, onlara karşı bir tepki olmak üzere kaleme almış bulunuyorum.
Bugünkü İslâm dünyası maalesef kültür, ilim, irfan, ilmî araştırma konusunda çağ seviyesinin altında kalmıştır. Müslümanların, Hıristiyanlığı ilmî bakımdan incelemek üzere son derece seviyeli araştırma ve inceleme enstitüleri kurmaları gerekiyor ama maalesef kültürel durumumuz buna yetmiyor. Artık İslâm dünyasında bu gibi işleri finanse edecek miktarda para ve güç vardır. Lakin yeterli akıl yoktur. Çünkü İslâm dünyası, nâdir istisnalar dışında bir şifahî toplum seviyesindedir.
A. Öncelikle bir bilgi bankası kurmalı, herşeyden evvel de, bizzat Hıristiyanların kendi dinleri hakkında yapmış oldukları özeleştiriler toplanmalıdır. Bunlar bizim için çok kıymetlidir.Mesela, biz Müslümanlar İsa aleyhisselamın çarmıha gerilmediğine, semâya uruc ettiğine inanıyoruz. Bu konuda kendi dinimize göre konuşsak, Hıristiyan muarızlarımız bize “Bunlar sizin inançlarınızdır, bizi bağlamaz” diyebilirler. Halbuki, bugün Hıristiyanlık âleminde Hazret-i İsa’nın çarmıha gerilmediğini iddia eden büyük araştırıcılar, tarihçiler vardır. Onlardan delil getirirsek, karşıtlarımız cevap veremezler.
B. Batı Avrupa’da hızlı bir Hıristiyanlıktan uzaklaşma cereyanı vardır. Mesela Hollanda nüfusunun 18 yaştan yukarı yüzde kırkı artık herhangi bir dine mensup değildir. İşte, Hıristiyanlığı terkeden bu gibi kitlelere hitaben broşürler çıkartılmalı, İslâm dininin bu konudaki ılımlı, akla ve mantığa yatkın inanç ve görüşleri açıklanmalıdır.
C. Tarih boyunca Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ilmî tartışmalar yapılmıştır. Bunların en meşhuru, 19’uncu asrın ikinci yarısında Hindistan’da İslâm ulemasından Rahmetullah efendi ile Protestan misyoneri Pfander arasında, ilmî bir heyet ve çok sayıda dinleyici huzurunda yapılan tartışmadır. Rahmetullah efendi bu konuda “İzharülhak” adında bir kitap yazmıştır. İşte bu gibi kitaplar, kurulmasını istediğim enstitü tarafından tercüme ettirilip bastırılmalıdır.
Ç. Çeşitli Hıristiyan mezheplerine karşı yöneltilmiş ciddî, seviyeli, ilmî tenkitlerin tamamını ihtiva eden bir bibliyografya hazırlanıp basılmalıdır.
Üzüntüyle görüyoruz ki, saf Müslümanlardan İslâm’a hizmet edeceğiz diye milyarlarca dolar yardım parası toplayan bazı gruplar, elaltından birtakım Hıristiyan liderler ve güçlerle anlaşmışlardır.Bu anlaşmaların mahiyeti nedir? Herhangi bir açıklama olmadığı için fazla birşey bilmiyoruz. Niçin gizleniyor? Bunun sebebini de bilmiyoruz.
Hıristiyan dünyasında, bir kısmı papaz olmak üzere İslâm dinini, başta Arapça olmak üzere Müslüman dünyasının lisanlarını çok iyi bilen müşteşrikler, araştırmacılar bulunmaktadır. Buna karşılık, İslâm dünyasında İbraniceyi, Aramiceyi, Latinceyi, eski Yunancayı ve diğer gerekli kadim veya modern dilleri iyi bilen ve ilmî araştırma yapacak ehliyet ve yeterliliğe sahip hemen hemen hiçbir araştırıcı yoktur.Hıristiyanlığı araştırmak için beş yabancı dili bilmek bile yeterli değildir.Müslümanlar bu konuda araştırıcı yetiştirmeye bugün başlasalar, ancak iki nesil sonra meyve alabilirler.
Şahsen, Hıristiyanlarla polemik yapılmasına, seviyesiz münakaşalara girilmesine karşıyım. Her şey nezaket, edeb, efendilik, ciddiyet dairesinde yapılmalıdır. Teklifim, ilmî araştırma ve inceleme yapılmasıdır ki, bunun sakıncalı ve ayıp bir tarafı yoktur.Bu gibi araştırmaları yapmak bizim hakkımızdır ve vazifemizdir. Çünkü onlar misyonerlik teşkilatı ile, Türkçe hazırlayıp bastırdıkları yüzlerce çeşitli davet broşürü ile bize açıkça veya dolaylı şekilde “Sizin dininiz, hak din değildir. Sizin Peygamberiniz, hak Peygamber değildir. Sizin kitabınız Kur’ân, hak kitap değildir. Sizin şeriatınız, hak Şeriat değildir” diyorlar, yoğun propaganda yapıyorlar. Bizim bu iddialara cevap vermemiz sadece bir hak değil, aynı zamanda mutlaka ifa ve eda edilmesi gereken bir vazifedir.
Bakalım Türkiye Müslümanları, kurulmasını ısrarla talep ettiğim “Hıristiyanlığı Araştırma Enstitüsü”nü ne zaman kuracaklar, bu konuda ilmî, ciddî, seviyeli incelemeler yapıp bunları yayınlamaya ne zaman başlayacaklar? Yoksa, sayın Papa cenabları böyle şeylerden hoşlanmaz, onu üzmeyelim mi diyor bazı din baronları? 17 Aralık 2002