Pazar

 

SORU: Yeni hükümet Türkiye’yi kurtarabilir mi?

CEVAP: Dünya, insanlık, ülkemiz o kadar bozulmuş ki, bu ortam içinde kurtuluştan bahsetmek saflık ve ahmaklık olur. Şu anda en gerçekçi ve akıllı istek ve temenni “Çok kötüden az kötüye geçmek” olmalıdır.

SORU: İnsanlık ve halkımız niçin bozulmuştur?

CEVAP: Bu soruya etraflıca cevap vermek için en az beş yüz sayfalık felsefî, dinî, hikemî (bilgelikle ilgili) bir kitap yazmak gerekir. İnsanlık, bu arada İslâm âlemi her geçen gün giden günü aratarak, bozula bozula bir menzile doğru yol almaktadır. Âhir zamanda yaşamaktayız, fesatlar ve fitneler çoğalmıştır, tağutî güçler dünyayı ve insanlığı berbat etmiştir. Tarihî bir cycle’ın sonuna yaklaşmaktayız. Ya kıyametlerden bir kıyamet kopacak, yahut Büyük Kıyamet kopacaktır.

SORU: Bazı İslâmcılar Asr-ı Saadet’i geri getireceklerini iddia ediyor…

CEVAP: Onlar hayalperesttir. Hem hadlerini de bilmiyorlar.Tarihte bir tek Asr-ı Saadet vardır ve o da, içinde Resûlullah yaşadığı için Asr-ı Saadet olmuştur. Asr-ı Saadet geri gelmez. Ancak Müslümanlar için o çağ örnek ve model bir çağdır, elden geldiği, güçlerinin yettiği kadar ondan örnek ve ilham almaya çalışırlar.

SORU: Mehdi geldikten sonra dünya üzerinde bir müddet çok iyi ve güzel bir düzen olacağı haber verilmiyor mu?

CEVAP: Veriliyor ve haktır. Lakin Mehdi’nin zuhuru hadisesiz ve sancısız olmayacaktır. Büyük ve kanlı savaşlar, harbler darbler, dehşetli fitneler zuhur edecektir. İsa aleyhisselam nüzul edecek, Deccal’ı öldürecek ve nice büyük ve akılları durduracak çalkantıdan sonra bir huzur ve adalet devri başlayacak, bir müddet sonra o da bitecek ve bu sefer bir daha düzelmemek şartıyla dünya Kıyamet’e gidecektir.

SORU: Bu devir Müslümanları genellikle dünyaya, maddeye, paraya çok mu bağımlı ve düşkündür?

CEVAP: Maalesef öyledir. Dinimiz, en iyi zamanlarda bile dünyaya, dünya zenginliklerine bel bağlanmaması, zühd ve takvaya yapışılması hususunda mü’minleri uyarmaktadır.Peygamber Efendimiz (Salat ve selam olsun O’na), evliyaullah, sâlihler, gerçek ve ‘âmil âlimler zâhidâne yaşamışlar, dünya tuzağına düşmemişler, dünya oyuncaklarına aldanmamışlardır. Dünya fânî bir misafirhânedir. Gençlik, güzellik, mal, mülk, çoluk çocuk, makam, mevki, şöhret, lüks, konfor, tantana…Bunlar hep birer oyuncak ve aldatıcı hayaldir. Müslümanlar bunlara aldanmamak hususunda uyarılmıştır. Yazık ki, bu uyarılara kulak asan azdır. Fakirler kanaati bırakmışlar zengin olmak için yanıp tutuşuyor; zenginler ise azıp sapıtıyor. Lâfı, edebiyatı bırakalım, halimize bakalım. İslâm nerede, biz nerede!

SORU: Zengin olan, eline maddî imkân geçiren Müslümanlar son derece lüks, pahalı, gösterişli otomobiller alıyor…

CEVAP: Bu bir beyinsizlik ve sapıklıktır. Resûlullah Efendimiz gelmiş, geçmiş, gelecek bütün insanların, derece itibarıyla en üstünü, en büyüğü idi; Seyyid-i Beni Âdem idi. Buna rağmen çok mütevâzı yaşamış, kendi arzu, ihtiyar ve seçimi ile fakrı seçmişti. Binit olarak şatafatlı küheylânlara binmez, mütevâzı bir estere (katıra)binerdi. Evi topraktandı, zarurî birkaç parça eşya dışında eşyası yoktu. Sık sık aç kalırdı da kimseden bir şey istemezdi. Doyasıya yemek yediği günleri çok nâdirdir. Elbisesinin ve ayakkabısının söküklerini kendisi tâmir ederdi. Böyle bir Peygamberin ümmeti olan kişilerin hayat tarzlarına, evlerine, eşyalarına, binitlerine, giyim kuşamlarına dikkat etmeleri gerekir. Biz âhir zaman Müslümanları O’nun ve ashabının zühd ve takvasına erişemeyiz ama yine de ölçülü olmamız, haddimizi bilmemiz, lüks ve şatafat konusunda büsbütün azıtmamamız gerekir.

SORU: Bazı Müslümanlar birkaç yüz metrekarelik saray gibi köşklerde oturuyor, mutfak ve banyolarını Brezilya veya Kongo graniti ile kaplatıyor, geçmişte Nemrud’un veya Firavun’un bile görmemiş olduğu bir konfor ve israf içinde yaşıyor. Böyle bir hayat Müslümana yakışır mı?

CEVAP: Elbette yakışmaz. İslâmî hükümler sadece inanç ve ibadet bilgilerinden ibaret değildir; Yüce İslâm dininin bir de ahlâk sistemi vardır. İmam-ı Gazalî’nin İhyâu Ulûmi’d-din adlı dört büyük ciltlik ve kırk kitabtan (bölümden) ibaret olan eserinde İslâm ahlâkının, İslâmî hayat tarzının esasları güzel şekilde anlatılmaktadır. Mü’min ve müslim kişiler ve aileler, çok zengin olsalar da azamazlar, kuduramazlar, Firavunca ve Nemrudça bir hayat süremezler. “Param var, istediğim gibi yaşarım, bana kimse karışamaz…” felsefesi rahmanî değil, şeytanîdir.

SORU: Bu devir Müslümanlarının nefislerini terbiye ve kontrol edecek bir sistem, eğitim ve baskı kalmış mıdır?

CEVAP: Maalesef kalmamıştır. Eskiden Müslüman, bir İslâm denizinde yüzen balık gibiydi. Toplum yapısı, eğitim sistemi, ev hayatı, çarşı pazar, bütün sosyal ve kültürel ortam İslâm’a az çok uyuyordu. Bu devirde ise, Müslümanlar sudan çıkmış yahut tatlı sudan tuzlu suya düşmüş balığa dönmüştür. İnsanlara islâmî terbiye veren bütün müesseseler; medreseler, İslâm mektepleri, tekkeler, Müslüman evleri ortadan kalkmıştır. Müslim gayr-i müslim, kadın erkek, temiz kirli, olumlu olumsuz herkes, her şey birbirine karışmıştır. Böyle bir devirde kendini kurtarmak çok zordur. Bunu bilmeliyiz ve olmadığımız halde kendimizi iyi, olgun Müslüman zannetmek gafletine düşmemeliyiz.

SORU: İslâm’ın yeme içme prensiplerine ve hükümlerine riayet ediliyor mu?

CEVAP: Edilmiyor. İslâm dini, doyduktan sonra fazladan yemeyi haram kılmıştır. Sadece misafirlikte, bir de Ramazan’da istisnaî biraz fazla yenilebilir. Normal hayatta, yetecek kadar yemek gerekir. İslâm dini, yemek için yaşamak prensibini değil, yaşamak için yemek prensibini kabul eder.

SORU: Gösteriş yapanların durumu nedir?

CEVAP: Dinimiz gösterişi, malıyla ve lüks hayatıyla öğünüp gururlanmayı, müzeyyen (süslü, bezenmiş) ev ve otomobiliyle caka satmayı yükseklik değil, alçaklık olarak görmektedir. Böyle yapanlar akıllı Müslümanlar değil, beyinsiz kişilerdir.

SORU: İslâmî kesimde çok sayıda kurtarıcı var…

CEVAP: Onlar kendilerini kurtarmaya baksınlar. Bir kimsenin hakikî kurtarıcı olabilmesi için birtakım zarurî şartlar vardır: (1) Şeriat hükümlerine uyacak, onları hayatına uygulayacak, (2) Peygamber Efendimizin Sünnet-i seniyesine uyacak, bid’atlerden kaçınacak. (3) İlim, irfan, zühd, takva sahibi olcak. (4) Ehl-i dünya olmayacak. (5) Tasavvufî boyutu olacak. (6) Yalan, emanete hıyanet, vaadinden dönmek gibi fazihalara (edebsizlik, alçaklık) sahip olmayacak. (7) Haram, kirli, kara, necis, şaibeli, bulaşık serveti ve malı olmayacak. (8) Müslümanları aldatmayacak. (9) Kendi şahsî ikbal, nüfuz, menfaati için Şeriat’ın izin vermediği bozuk işleri yapmayacak. (10) Allah ile işlerinde ihlâsa, yaratıklarla olan muamelelerinde adalete riayet edecek, garazsız ivazsız hizmet edecek. 24 Mart 2003