Perşembe

 

Misyonerlik faaliyetleri tam gaz… Hazret-i İsa’yı Allah’ın oğlu ilan eden Teslisçiler gece gündüz, harıl harıl çalışıyor. Her yıl milyonlarca propaganda kitabı, kitapçığı, broşürü dağıtıyorlar. Binlerce ev-kilise açtılar. Yüzlerce bağımsız kilise binası diktiler. Türkiye, tarihinde görülmemiş bir Haçlı seferiyle karşı karşıyadır. Hadiselerin iç yüzünü bilenler feryad ediyor, “Misyonerlik faaliyetleri masum dinî çalışmalar değildir. Bu yeni Haçlı Seferinin arkasında Türkiye’yi parçalayacak bir siyaset ve strateji gizlidir. Bütünlüğümüz tehlikededir, bağımsızlığımız tehlikededir; zaten iyice darbelenmiş olan sosyal barışımız ve toplumsal uzlaşmamız tehlikededir!..” diye beyanlarda bulunuyorlar.

Resmî Diyanet İşleri Başkanlığı anlaşılmaz bir suskunluk, pasiflik içinde. Niçin susuyorlar resmî hocalar? İncir çekirdeğini doldurmaz (Mesela: Ağız sağlığı ve diş fırçasının önemi konusunda) Cuma hutbesi okutan Başkanlık şu güne kadarMisyonerlik faaliyetleriyle, Türkiye’yi Hıristiyanlaştırma çalışmalarıyla ilgili niçin bir tek hutbe bile okutmamıştır? Bazı resmî ağızlar, “Biz olup bitenleri takip ediyoruz, kapalı kapılar ardında konuyla ilgili toplantılar yapıyoruz, raporlar hazırlıyoruz…” diye kendilerini savunuyorlar. Yangın bacayı sarmış, Diyanetçilerimiz rapor hazırlıyor, hadisatı takip ediyormuş. OIacak şey değil.

Maalesef, bin kere, milyon kere maalesef, Müslüman kesim iki seneden beri misyonerlere karşı İslâm’ı ve Ümmet-i Muhammed’i savunmak için bir tek ciddî, kaliteli, tesirli, faydalı, kıymetli broşür bile yayınlayamamıştır.

Misyonerlik yangınının dehşeti karşısında dindar kesimde yeni yeni, o da pek cılız ve yetersiz olarak iniltiler duyulmaya başlandı. Bu yangın iniltiyle, mırıltıyla, “Misyonerler çok çalışıyor…” diye şikâyet edip sızlanmakla söndürülemez.

İslâmî kesimin, yangının dehşeti ve büyüklüğü ile mütenasip (orantılı) bir savunma hareketi başlatması lazımdır. Hem sadece savunmayla olmaz, en iyi savunma taarruzdur.

Misyonerler senin halkını Tevhidden Teslise mi çağırıyorlar? Sen sadece Tevhidi müdafaa etmekle kalmayacaksın, Teslisin tutarsızlığını ortaya koyacaksın. Teslisin tutarsızılğını nasıl anlatacağız? Batı dünyasında yetişmiş binlerce tarihçi, araştırıcı, büyük düşünür bu hizmeti yapmışlardır. Evet, Teslis aleyhinde Batı dünyasında binlerce kitap ve ilmî makale yayınlanmıştır.

Bugünkü İncillerin Allah kelamı olmadığına, bunlarınHazret-i İsa Efendimizden çok sonra yazıldığına; ilave, çıkartma, tahrifat yapıldığına dair de binlerce ilmi araştırma bulunmaktadır.

Hıristiyanlık dinini Hazret-i İsa mı çıkartmıştır? Hayır! Onun sağlığında böyle bir kelime yoktu. Daha sonra çıkarılmıştır.

Hazret-i İsa Efendimiz hangi dini getirmiştir? Elbette ki, evrensel İslâm dinini. Din, temel inanç kuralları itibariyle Hazret-i Âdem’den itibaren hep İslâm’dır. Değişiklik uygulamaya ait, ibadetlere ait, muamelata ait konularda olmuştur.

Hazret-i İsa, bütün muvahhidlerin atası olan Hazret-i İbrahim’in inancı ve yolundaydı.

Hazret-i İsa’nın sağlığında onun en büyük düşmanı olan Tarsuslu Pavlos, bugünkü Hıristiyanlığın temellerini atmıştır.

Peki, şu memlekette yaşayan on milyonlarca Müslüman niçin ilmin, bilgeliğin, tarihin, sağduyunun verilerini yazılı olarak ortaya koyamıyor.

Müslümanların aczinin sebeplerini açıklamak istiyorum:

1. Din düşmanlarının ve din sömürücülerinin müşterek siyasetleri ve gayretleriyle yakın tarihimizde İslâmî kesim, hem İslâmî kültür bakımından, hem de çağdaş kültür bakımından geri ve cahil bırakılmıştır. Geri ve cahil bir toplum kendisini yazılı olarak savunamaz.

2. Birtakım türedi İslâmcılar, kendi şahsi ve siyasi nüfuz, menfaat ve ikballeri uğrunda Türkiye’yi, İslâm’ı, Müslümanları satmışlardır.

3. Medaris-i İslâmiyyenin (İslâm Medreselerinin) kapatılmasından sonra Türkiye’de iczaetli din âlimi yetişmemiş, onların yerine birtakım laik hocalar, ilahiyatçılar gelmiştir. Ülkemizde yeterli miktarda vasıflı din uleması bulunsaydı, onlar mutlaka misyonerlik hareketini göğüsler, Müslümanları korurlardı. (İstisnai olarak elbette birtakım değerli din âlimleri ve Sünnî ilahiyatçılar yetişmiştir. Bunların sayıları yetersizdir.

4. İslâmî kesim tarihî arızalar, iç ve dış sabotajlar yüzünden yazılı, medenî, vasıflı bir toplum olmaktan çıkmış; şifahî, bedevî, kırsal kesim ve gecekondu zihniyetli bir yığın haline getirilmiştir. Böylelerinin misyonerlerle mücadele etmeleri mümkün değildir.

Bu yazıyı, Salı günü Adana’dan bir kardeşimizin telefonla müracaatı üzerine kaleme alıyorum. “Biz burada misyonerlik konusunda yayın yapmak istiyoruz, bize yardımcı olabilir misiniz?” diye sordu. Kendisine üzülerek yardımcı olamayacağımı bildirdim. Bendeniz tek başına yaşayan ve tek başına çalışan bir kimseyim. Bir sekreterim, yardımcım bile yoktur. Yaşım ilerlediği için kendime bile doğru dürüst bakamıyorum.

Misyonerlikle mücadele, İslâm’ı savunma faaliyetleri taşrada yapılamaz. Türkiye’nin beyni İstanbul’dadır. Bu hizmet, bu faaliyet yapılacaksa İstanbul’da yapılır.

Misyonerler aleyhinde derme çatma, yalap şalap birkaç broşür çıkartmakla iş bitmez. Yapılacak yayınların:

A. Vasıflı,

B. Ciddi,

C. Değerli,

D. Tesirli… olması gerekir. Bu gibi broşürleri ancak yüksek âlimler, fadıllar, edipler, uzmanlar, düşünürler hazırlayabilir. İyi niyetliymiş, lakin yeterli kültürü ve ihtisası yokmuş. Böyleleri doğru dürüst hizmet edemez.

Hiçbir şeye yanmam, bu memleket Müslümanlarından her sene milyarlarca dolar “Dine hizmet, dine yardım” parası toplanıyor ve bu muazzam meblağlarla Tevhidi savunan küçük bir broşür bile çıkartılamıyor. Yazıklar olsun!

Birkaç kişi mektupla müracaat ederek, “Bu gibi faaliyetler için para lazımsa, bir miktar gönderelim” dediler. Bendeniz, İslâmî faaliyetler için plansız programsız, hesapsız kitapsız, rastgele para toplanmasına şiddetle karşıyım. Böyle yardımları kesinlikle kabul etmem.

Diyelim ki, misyonerlerle mücadele için, Müslümanlardan para toplandı. Farz-ı muhal (olmaz ya!) 500 milyar lira toplandı. Bu parayı toplayanların, bu meblağın içinden bir yemek parası bile almamaları gerekir. Büyüklerimizin ahlâkı, yolu budur. İslâmiyet’e hizmet için, cemaat için tarikat için, şu veya bu din baronu için, filan dinbeyi, feşmekân dinbaş için para toplanacak ve sonra bu paralar keyfe mâ yeşa (canlarının istediği gibi) harcanacak. Muhammedü’l-Emîn Efendimizin dininde, Şeriatında, Sünnetinde, ahlâkında böyle şarlatanlıkların, soytarılıkların, düzenbazlıkların yeri yoktur.

Çokbilmişin biri soracak, biliyorum: “Peki, bu hizmetler nasıl yapılacak?” Önce ilim, irfan, ahlâk, karakter, istikamet (doğruluk, dürüstlük), ihlâs; bunlardan sonra plan, program, metod; en son da bu hizmetler, bu hayırlı faaliyetler için ne kadar para gerekiyorsa onun tedariki…

Bedîuzzaman Hazretlerinin, şimdiki birtakım çok-bilmişler gibi aklı yok muydu ki; imanî, İslâmî, Kur’ânî, şer’î hizmetleri için bir kuruş para toplamadı. Teklif edilen yardımları kabul etmedi.

Saf ve cahil Müslümanları yıllardan beri kaz gibi yolan, inek gibi sağan din sömürücülerine hitap ediyorum:

– Misyonerler genel bir Haçlı Seferi başlattılar… Haydi, İslâm’ı ve Müslümanları savunmak için çalışsanıza! Bu hizmetler için gereken masrafları yapsanıza!.. 25 Şubat 2005