Müslümanlar Para Mal Menfaat Servet Tuzağına Düştü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Ocak 2019
Salı
Müslümanlar dünyayı haddinden fazla seviyor. Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Dünya konusunda Müslümanlara mutlaka çok tesirli nasihatler edilmelidir. Bütün din kitaplarında dünya sevgisi yerilmekte; dünyanın fâni olduğu, tuzaklarla dolu bulunduğu anlatılmaktadır.
Bir İslâm toplumu dünya zevklerine ve hazlarına, dünyanın gelip geçici hallerine, lüks hayata, aşırı konfora düşkün olursa bozulur, sonunda zillete ve esarete düşer. Dünya büsbütün terk mi edilsin? Hayır öyle bir şey söyleyen yok. Müslümanlar dünyayı ahiretin tarlası bilsinler, meyvelerini ve mahsulünü ahirette elde etmek üzere dünya işleri ve hizmetleriyle meşgul olsunlar.
Dünyada çalışırken çabalarken dünyayı imar ederken (bayındır kılarken) hep âhirete yönelik olsunlar.
* GENÇLİKTİR. Gençlik geçicidir. Ömrü olursa ihtiyarlar ve ölür.
* GÜZELLİKTİR (varsa…) Güzellik de kalıcı ve devamlı değildir. Fizikî güzelliği kastediyorum. Manevî güzellik kişi yaşlandıkça bozulmaz ve zeval bulmaz. İyi ve olgun Müslümanlar yaşlandıkça güzelleşirler. İçlerindeki güzellik, yüzlerine aks eder.
* SERVET ve ZENGİNLİK. Bunlar da bir kararda durmaz. Bakarsınız çok zengin bir kişi, ne olduğunu anlamadan servetini kaybeder, fakirleşir. Maddi varlığını ve parasını ölünceye kadar muhafaza edebilse bile, öldükten sonra öteki tarafa bir mangır götüremez. Vârisleri onu mezara koyarlar ve terekenin paylaşılması kavgası başlar…
* MAKAM, MEVKİ ve RİYÂSET. Bunlar ne kadar fânidir. 1950 ile 1960 yılları arasında milletin gönlünde taht kurmuş olan zavallı merhum Adnan Menderes’i hatırlıyorum. O uğursuz 27 Mayıs 1960 ihtilâli ile tepetaklak oldu ve sonunda darağacında can verdi. Şu İstanbul’umuza bakalım. Kaç Bizans imparatoru, kaç Osmanlı padişahı, kaç sadrazam feci şekilde idam edilmiştir. Merhum Sultan Abdülâziz, rezil ve alçak bir komplo ile tahtından indirildi. Önce yağmur altında sandalla Topkapı Sarayı’na gönderildi. Oradan Ortaköy’deki Fer’iye Saraylarından birine konuldu ve sonra iki bileğinin damarları kesilerek şehit edildi. İntihar ettiğini söylüyorlar. Yalandır. Bir insan makasla bir bileğinin damarlarını derinden kesebilir ama ikincisini kesemez… Otuz üç yıl şanla, şerefle padişahlık ve halifelik yapan Sultan Abdulhamid-i Sâni, sonunda Masonlar, Siyonistler, Jön Türkler, beyinsizler tarafından al aşağı edildi, Selânik’e sürüldü.
* ALKIŞLAR. Hiç kimse dünya alkışlarına güvenmesin. Bu gün alkışlarlar, yarın lanetleyip tükürürler. Tarihe bakınız, sayısız örnek bulursunuz.
* ŞANLAR, ŞEREFLER, ŞÖHRETLER. Hepsi boş. Hepsi fânilik. Bilgeler, şöhret âfettir buyurmuşlar.
* SIHHAT. O da gelip geçici… Taş gibi bir adam, birden sancılanır, doktorlar, tahliller, muayeneler… Hasta, illetli, yarım adam olur.
İyi bir Müslüman, dünya nimetlerinden, ihtiyacından fazlasını istemez. Büyükler “Dünya bir lâşedir, isteklisi köpektir.” buyurmuşlardır. Çok zengin sâlih bir tâcir, büyük servetini bir emanet olarak kabul eder. Asıl mülk sahibinin Allah olduğunu bilir ve asla serveti ile övünmez, gururlanmaz, kibirlenmez, azıp dağıtmaz, Hz. Âişe validemizden rivayet ediliyor: “Bir gün Medine’de dehşetli bir gürültü, patırtı, koşuşma, bağırışma, toz duman oldu… Meğerse ashabın büyüklerinden Abdurrahman ibn Avf Hazretlerinin, Şam’dan bir kervanı gelmiş. Yedi yüz kadar deve… Onların bakıcıları, kervanı koruyan silahlı kişiler… O zaman Medine’de kaldırım filan yok, Bu yedi yüz deve, bakıcılar hizmetkârlar, koruyucular; şehirde onları karşılayanlar, meraklılar, çoluk çocuk… Toz ayyuka çıkmış… Develerin boyunlarındaki çıngıraklar, nâralar… Kervanın gelmesinden önce Resûlullah Efendimiz, Allah yolunda yapılan hayırların, iyiliklerin, verilen sadakaların faziletine dair bir konuşma yapmış. Kervan sahibi, Aşere-i Mübeşire’den (Yani sağlığında cennetle müjdelenmiş on kişiden) biri olan Abdurrahman ibn Avf Hazretleri, Huzur-i Risaletpenâhilere gitmiş ve ‘Ya Resûlallah!… Şam’dan yedi yüz develik bir kervanım geldi. Develeri ve üzerindeki malları, Allah yolunda dağıtılması için size veriyorum’ dedi.” İşte Müslüman zengin böyle olmalı.
Dünya bir handır. İnsanlar bir kapısından girer, öbür kapısından çıkarlar. Dünya sevgisi kalpleri karartır. Hz. İsa Aleyhisselâm’ın “Dünya bir köprüydü, üzerine evler yaptılar…” dediği rivayet olunuyor.
İyi ve vasıflı Müslüman, dünyada hafifü’l-haz olmalıdır. Dünyayı terk ettikten sonra dehşetli bir yolculuk başlayacaktır. Azık toplamak gerek. Dünya mallarından öteki tarafa, sadece Allah yolunda ihlâsla harcanan paralar ve mallar gider. Hayırlar, hasenatlar, zekâtlar, sadakalar…
Müzeyyen evler… Hepsi yıkılacak ve harap olacak. Bundan dört bin sene önce kadim Mısır’da zenginlerin sarayları vardı. Yerlerinde yeller esiyor… O pahalı gösterişli lüks binitler… Onlar günün birinde hurdaya çıkacak.
Müslümanların, manevi derecelerine göre zahidane yaşamaları gerekir. Zühd, dünyaya sırt çevirmek demektir. Avammın zühdü başka, havassın zühdü başkadır. Lâkin her hal ü kârda zühd lazımdır.
Kuduz bir para ihtirası… Zengin olmak çılgınlığı… Köşeyi dönme felsefesi… Saray yavrusu evler… İçine Nemrud ve Firavun gibi oturulan şaşaalı binitler… Yüzme havuzlu yazlıklar… Markalı elbiseler… Hepsi fâni, hepsi gelip geçici… Bir varmış, bir yokmuş…
Ehlûllahın büyüklerinden, Ermişler Kafilesinin Önderi Cüneydi Bağdadi Hazretlerini, vefatından sonra rüyasında görmüş olan olgun bir zat, ona sormuş: