Müslümanlar Sudan Çıkmış Balığa Döndü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cumartesi
Müslüman balık gibidir, su içinde yaşar. Müslümanın suyu İslâmî ortamdır. İslâmî ortam dışındaki Müslüman, sudan çıkmış balığa döner. Dinî kimliğini koruyabilmek, Müslüman olarak yaşayabilmek konusunda bin türlü zorluk ve engelle karşılaşır.
Bir Müslüman elbette Roma’da da, başka Hıristiyan şehirlerinde de yaşayabilir, imanını koruyabilir, ibadetini yapabilir ama oralarda Müslümanca yaşamaya uygun bir ortam bulamaz.
Balıklar suda yaşar ama her balık her suda yaşamaz. Tatlı su balığını denize koyun ölür. Kuzey denizinden balık getirin, Kızıldeniz’e koyun yine yaşamaz. Suyun sıcaklık derecesi, tuz miktarı, balıkların hayatı için çok önemlidir.
Eskiden bu coğrafyada sosyal ve kültürel açılardan İslâmî bir ortam varmış. Müslüman şehir ve beldelerde hayat, güneşin doğmasından bir saat önce uyanırmış. İnsanlar sabah namazına kalkarlarmış. On altıncı asırda Osmanlılara esir düşmüş ve İstanbul’da iki sene bulunmuş, daha sonra kaçıp ülkesine dönmüş olan bir İspanyol’un hatıralarında okumuştum,
(padişahı kast ediyor)
diye yazıyordu. Şimdi öyle mi?
Çocukluğumda hatırlıyorum, eskiler alaturka saat kullanırlardı. Alaturka saat, her gün güneşin battığı anda saatin on iki olmasıdır. Binaenaleyh her yerde değişiktir. Şimdi alaturka saat kullanan kaç kişi var? Belki de hiç yok.
Beş vakit namaz kılan ve kendisini şuurlu ve uyanık Müslüman sanan bir Müslümana sorunuz,
Bunu kaç kişi bilebilir Ramazan dışında? Ramazanda da korkarım, hangi hicrî yılda olduğumuzu bilemeyecektir.
Ezan okununca bütün Müslümanlar işlerini, güçlerini bırakırlar, camilere hızlı adımlarla seğirtip namaz kılarlar. Dükkanlar kapanır, evlerden, işyerlerinden insanlar çıkar, en yakın camiye, mescide gidilir. Şimdi böyle bir şey Cuma namazlarında bile görülmüyor.
İslâm beldelerinde, İslâmî ortamda
Bir İslâm şehrinde açık bir İslâm kadını görmek kutupta deve görmek, büyük sahrada fok balığı görmek kadar muhal ve mümteni (imkan dışı) imiş. Şimdi öyle mi? Bazen camilere hayli açık saçık İslâm kadınları geliyor çantalarından alaca bulaca başörtüleri çıkartıyorlar, içeriye girip bir kenarda namaz kılıyorlar. Eski zamanlarda böyle bir şeyi Müslümanlar rüyalarında görmüş olsaydılar
derlerdi. Daha çok uzak bir tarihte değil,
Dolaşanlara zaptiye memurları
şeklinde ihtarlarda bulunurlarmış. Şimdi bırakın ikindi namazını, gece yarılarına kadar hanımlar, bayanlar, karılar, kızlar sokaklarda fink atıyor…
Meşhur Hacı Zihni Efendi, Nimet-i İslâm adlı değerli kitabının nikah bölümünde
diye yazıyor. Müslümanlar bence tatlı su balığıdır. Acı sularda İslâmî hayatı tam olarak, tadıyla tuzuyla yaşayamazlar.
Geçenlerde pek çağdaş, pek ilerici, pek terakkiperver ünlü bir kadın, dindar öğrencilerin okullarda sıralar üzerinde namaz kılmalarını tenkid etti ve
dedi. Bu zihniyet Müslümanların yaşadıkları tatlı suları acı su haline getirmiştir.
Bundan yüz sene önce yaşamış istanbullu dindar bir Müslüman, farz-ı muhal dirilse ve şu şehre baksa… Aklı başından gider. Osmanlı eski ceza kanununda şöyle bir madde vardı: Bir koca ansızın evine gelse, karısını yatakta yabancı bir erkekle zina yaparken görse ve silahını çekip herifi gebertse, ona ceza verilmezdi… Şimdi öyle mi?
Çocuğunuzu dindar yetiştirmek istiyorsunuz… Gel de yetiştir…
İlle yan yana oturacaklar.
İtiraz etseniz tepenizden kova kova
çamurları dökülür.
Dindar bir anne baba olarak kızınızı başörtüsüyle üniversiteye gönderip ona yüksek tahsil yaptıramazsınız. Diyelim zenginsiniz, kızınızı Paris’e götürdünüz Dior veya Cardin ünlü moda evlerinden nefis kıyafetlere ve başörtülerine büründürdünüz, yine üniversiteye sokamazsınız.
İslâm toplumunda Ramazan ayında akşam iftar topu atılıncaya kadar alenen (açıkta) yemek içmek yoktur.
Eskiden sağda solda tek tük görürdüm, Cuma ezanı okunduktan sonra bazı lokantalar namaz bitinceye kadar kapatırlardı, şimdi onu da göremiyorum. Alimallah adamı Devlet Güvenlik Mahkemesine verirler. O mahkemeler kalktı diyeceksiniz, kalkmadı, isimleri değişti.
Şu anlatacağım hadise son birkaç hafta içinde cereyan etmiş.
Oradaki diğer bir delikanlı rahatsız olmuş,
demiş, aldırmamışlar. Tedirgin olan delikanlı fingirdeşen erkeğe bir tokat aşketmiş, tramvay bir anda karışmış. Arka taraflardan çağdaş bir bayan açıkta sevişen gençleri savunmuş
demiş, öteki yolculardan bazıları tokatlayan genci haklı bulmuşlar. Velhasıl bir tatsızlık, bir huzursuzluk, bir keşmekeş olmuş ki sormayın. İnsan böyle şeyleri görmek de istemiyor, duymak da…
Türkçede bir söz vardır
(Burada kastedilen ibadet nafile ibadettir. Bunların halka gösterilmemesi gerekir. Farz ibadetler böyle değildir…)
İslâm medeniyeti ile bugünkü çağdaş Batı medeniyeti arasındaki en büyük fark İslâm’da haya, utanma, edeb olması, Batınınsa bu şişeleri taşa çalıp kırmış olmasıdır. İslâm toplumu günahsız bir toplum değildir.
Peygamber Efendimiz
buyurmuşlardır. Birtakım ilericiler, çağdaşlar, ateistler, pozitivistler halkımızı ve bilhassa gençliğimizi hayasız yetiştirmek istiyorlar.
Dinsizler, Müslüman toplumunu seküler hale getirmeye çalışıyor. Sekülerlik din ile hayatın birbirinden kopması, ayrılması demektir. Felsefeleri şu:
Zavallı Müslümanlar sekülerlik tuzaklarına düştüler. Dinden uzaklaştıklarının, hatta dinden çıktıklarının farkında bile değiller. Zahirleri ve batınları alafrangalaşmış… Kimlik kartında dini İslâm’dır yazılmakla kişi Müslüman olmaz ki!.. Adamı öldüğünde camiye getiriyorlar, tabutunu musalla taşı üzerine koyuyorlar,
Gerçek Müslüman kalbinde şeksiz ve şüphesiz iman bulunan, İslâm dininin gereklerini yerine getiren, Müslümanlığı sergileyen, Müslümanlığı yaşayan, İslâm ahlâkı ile ahlâklı bulunan kimsedir… Ne demiştik:
27 Mayıs 2007