Müslümanlar!.. Tepkili Olunuz…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cumartesi
Müslümanlar bu ülkede kelle sayısı bakımından çok ama tepkileri, sayıları kadar çok ve tesirli (etkili) değil. Bu tepkisizlik ve etkisizlik onları kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş statüsüne düşürmüş bulunuyor.
Bir haksızlığa veya hakarete mâruz kalıyorlar, gereken tepkiyi gösteremiyorlar. Temel hak ve hürriyetleri ihlâl ediliyor, buna tepkileri çok az ve yetersiz. Birileri
onlarsa çoğunluk olmalarına rağmen “az eşit”, buna karşı da tepkisizler.
Tepki deyip duruyorum, mâhiyeti nedir bu tepkinin? Elbette ki, yasa dışı, şiddete yönelik tepkiler değil; yasal sınırlar içindeki tepkiler. Bu memlekette miting ve yürüyüş yapmak serbesttir. Müslümanlar bunu yapamıyor. Öyle 10 bin kişilik, 50 bin kişilik, hatta 100 bin kişilik miting ve yürüyüşlere ben yürüyüş ve miting demem. Yetmiş iki milyonluk bir ülkede, çoğunluğun mitingleri ve yürüyüşleri en az bir milyon kişiyle olur.
Olumsuzların 120 desibel bağırdığı bir ülkede, sen 30 desibellik bir sesle protesto etmişsin, tepki göstermişsin, elbette faydası olmaz. Haykırdın mı, onlardan baskın olacaksın.
Müslümanlar nasıl tepki gösterebilirler?
Gazetelere ilanlar verilir ve “Filan tarihte bütün büyük şehirlerdeki şu şu şu camilerde büyük cemaatle namaz kılınacak, ibadetten sonra başka hiçbir şey yapılmayacak, sessizce oradan ayrılınacak…” Bitaraf ve objektif müşahitler (gözlemciler)bu namazı inceleyecekler ve yurt çapında 10 milyon kişi katıldı raporunu vereceklerdir. Yorum yapmaya lüzum yok: 10 milyon Müslüman…
İslâm ve Müslüman düşmanı bir gazete dinimize mi saldırdı? Hemen en kısa zamanda en medenî şekilde protesto edilecektir. Liseli birkaç çocuğun namaz kılması bir suç, bir gericilik olarak mı gösterildi? Milyonlarca protesto yükselecektir bir anda.
Namuslu, vatansever, cesur bir bürokrat doğruları söylediği için görevinden mi alındı? En az 10 milyon vatandaş bunu protesto etmelidir. Sözlü protestodan çok, yazılı protesto… Faxlar, e-mailler, mektuplar, dilekçeler, basılı broşürler, el ilanları, afişler ve hatıra gelen bütün öteki şeylerle.
Halk sadece dinsizleri ve dinsizlikleri protesto etmekle yetinmemelidir. Bütün açık kötülükler protesto edilmelidir. Dindar görünen (aslında münâfık) bir politikacı kısa zamanda acayip şekilde zenginleştiyse, o da protesto edilecektir.
Büyük bir şehirde bir caddede kaldırım yapılıyor ve son derece kötü yapılıyor. Bu işte mutlaka bir bit yeniği var. Kaldırımı kötü yapılan şehir halkının yeterli miktarı toplanıp tesirli bir şekilde protesto etmelidir.
Fuhuşla mücadele etmesi gereken resmî bir kuruluşun sekiz elemanı fuhuş çetesi içindeymiş ve fuhuş mafyası ile işbirliği yapıyormuş. En az sekiz milyon halk bu rezalet karşısında ayağa kalkmalıdır.
Bir şehirde bir kebapçıda eşek eti bulunmuş (hayal değil, aynen olmuştur), o şehirde yer yerinden oynamalıdır. Bunu görmeyenler veya buna göz yumanlar da ağır bir şekilde protesto edilmelidir.
Protesto edersem başım belâya girebilir… Ben karışmam… Her koyun kendi bacağından asılır, ben iyiyim, kötülere karışmam… Bu lâflar ve bu zihniyet dolaylı şekilde hıyanettir. İyi olmanın temel şartlarından biri de kötülükle (usulüne uygun şekilde) mücadele etmektir. Ne kadar hürriyet, ne kadar demokrasi, ne kadar imkân varsa o derecede mücadele edeceksin. Elbette kendi kafana göre, tek başına yapmayacaksın bu mücadeleyi. Ülkenin iyileri, vatanseverleri, doğruları teşkilâtlı olacak ve sen o teşkilâtın bir üyesi olarak iyiliği destekleyecek, kötülüğü köstekleyeceksin.
Kötülükle, münkerle, çirkinlikle, hainlikle yeteri ve gereği kadar mücadele etmezsek, günün birinde pislik tufanlarının içinde boğulacağız. Bundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.
Ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanları tehdit ve tehlike olarak görmek, bilerek veya bilmeyerek Türkiye’nin parçalanmasına yol açmak demektir. Masonlar nasıl uluslararası çapta özel, elitist, gizli, içine kapalı bir “kardeşlik” teşkil ediyorlarsa; Müslümanlar da ırk, dil, coğrafya, zaman üstü bir kardeşlik teşkil ederler. Bu kardeşliğin ismi Ümmet’tir. Ümmet kelimesi, kavramı, değeri Kur’ân’la, Sünnet’le, icma ile sâbittir. Ümmet, islâmî mukaddesattandır. Hiçbir Müslüman Ümmeti, reddedemez. Ümmet kavramına saldıranlar, Müslümanların din, inanç, vicdan hürriyetine saldırmış olur. Bir ülkede yaşayan insanlara halk, millet demek ne kadar sakıncasız ise, o ülkedeki Müslümanlara Ümmet demek, o kadar sakıncasızdır.
Kur’ân dinde zorlama yoktur diyor. Binaenaleyh hiçbir gayr- müslim, İslâm dinini kabul etmeye zorlanamaz. İslâm toplumunda, Müslümanlar arasında, onların rızalarıyla, dinî disiplini sağlamak için birtakım müeyyideler olabilir.
Müslümanlar birbirlerine dinî, sosyal, kültürel bir mukavele ile bağlıdır. Her anne ve babanın, çocuğunu kendi dini üzerine yetiştirme hakkı vardır. Bu hak uluslararası sözleşme ve metinlerle tanınmış ve garanti altına alınmıştır. Müslümanların çocuklarını dinsiz veya İslâm’dan uzak yetiştirmek bir zulümdür.
Hiçbir devletin, rejimin, sistemin, düzenin; Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmaya veya
demeye hakkı yoktur. Müslüman bir topluma Masonluk ilkelerini, açık veya sinsi metodlarla benimsetmeye çalışmak zulümdür, bir insan hakları ihlâlidir. Demokratik bir sistemde dindarların, en az dinsizler kadar hakları ve hürriyetleri vardır.
Müslüman aydınlar, yazarlar, düşünürler, din adamları, tasavvuf büyükleri; (1) Hakaret etmemek, (2) Şiddete yönelik olmamak, (3) Başkalarının hak ve hürriyetlerini çiğnememek şartıyla islâmî düşüncelerini, görüşlerini, tenkitlerini açıklamak hürriyetleri ve hakları vardır. Bu hakları tanımamak zorbalıktır, medeniyetsizliktir.
Bir ülkedeki çeşitliliklerin, farklılıkların sosyal barış ve toplumsal uzlaşma içinde olmaları gerekir. Halkın çeşitli grup ve kesimlerini birbirine düşman edenler, o halka ve onların yaşadığı ülkeye en büyük kötülüğü etmiş olur. Çoğunluk bir azınlığın vesayeti altında değil; azınlıklar çoğunluğun koruması ve garantisi altında olmalıdır.
Bir Hıristiyan ülkesinde yaşayan bir dinsiz, kilise çanlarına nasıl tahammül ediyorsa, Müslüman bir ülkede yaşayan dinsiz de orada okunan ezanlara tahammül etmelidir.
“Mutlak din hürriyeti ancak bir Şeriat düzeninde olur” iddiası yanlıştır. İngiltere’de Şeriat rejimi yok ama orada Müslümanlar için çok geniş, adeta mutlak bir din, inanç ve vicdan hürriyeti vardır. Terorizm dolayısıyla bu hürriyeti kısıtlamak ve gölgelemek isteyenler olsa bile, yine de çok büyük bir hürriyet olduğu inkâr edilemez.
Müslümanların dinî dernek kurma haklarının olmadığı bir yerde din hürriyeti vahim şekilde ihlâl ediliyor demektir. 03 Haziran 2007