Çarşamba

 

Müslüman kesim bunca başarısızlıktan, felaketten, rezaletten, bocalamadan sonra bir yenilenme, toparlanma, islahat, tanzimat, restorasyon, temizlenme, özedönüş faaliyetine başlamalıdır.

Birinci madde: din konusundaki zararlı ihtilafları, çatışmaları, tartışmaları, fırkalaşmaları bırakarak; itikad, fıkıh, ahkam hususunda Ehl-i Sünnet ve Cemaat’e sımsıkı sarılmaktır. Bozuk itikadlara, mezhepsizliğe, telfik-i mezâhibe, Cemalüddin Afganî’ciliğe, İbn Teymiye’ciliğe, Necdîliğe kapılar kapanmalıdır. Din konusundaki tartışmalara son verilmeli, büyük imamlar (din önderleri), müctehidler, rehberler, âmil âlimler, kâmil mürşidler nasıl bir yol göstermişlerse o yolda, sağa sola hiç sapmadan yürünmelidir. Eş’arîlik ve Matüridîlik haktır; Hanefîlik, Malikîlik, Şafiîlik, Hanbelîlik haktır; Şeriat’a bağlı olmaları şartıyla bütün tasavvuf tarikatları haktır. Ajanlar, zındıklar, casuslar, insî şeytanlar, sahte peygamberler, sahte müceddidler, reformcular tarafından açılmış bütün çığırlar bâtıldır. Mürted Reşad Halife’nin Türkiye’deki temsilcisi ve halifesi olan zındığın reformist yolu bâtıldır. Müslümanları bölmek için kefere-i fecere tarafından teşvik edilen, desteklenen, kışkırtılan bütün yeni hareketler bâtıldır. Sapıkların ve zındıkların peşlerine düşenler, Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın doğru, güzel, kurtarıcı, ebedî mutluluk kazandırıcı mübarek yolunu bırakmış, altınlarını bakırla takas etmiş olurlar. Cahillerin, ehil olmayanların din, itikad, fıkıh, ahkam-ı şer’iye konusunda tartışmaları çok yanlıştır. Bir Müslümanın birinci vazifesi itikadını tashih etmek, ikinci vazifesi beş vakit namazı dosdoğru kılmak, ondan sonra da Şeriat-ı garra-i Ahmediyyenin diğer hükümlerini hayatına tatbik etmektir.

İkinci madde: Din konusundaki çirkin, günah, kirli rantlara artık son verilmelidir. Din kutsaldır, ticarete âlet edilemez. Din bezirganları dünyanın en alçak, en rezil, en kepaze, en sefil, en şerir, en münafık insanlarıdır. Allah’ın dini şahsî servet edinmek, nefs-i emmaresini tatmin etmek için âlet ve vasıta kılınamaz. Dini imanı para, şahsî menfaat olan düşük ve bayağı adamlardan ne İslâm’a, ne Müslümanlara, ne de vatana bir hayır gelir. Onlar uğruların en kötüleri ve zararlılarıdır. Allah ticareti helâl kılmıştır, Resûlullah ticareti teşvik etmiştir. Para kazanmak, zengin olmak isteyen Müslüman helal ticaret, üretim, hizmet yaparak amacına ulaşabilir. Lakin Müslümanların beyinlerini yıkayarak, saf dindar kitlelerin gözlerini boyayarak, dindar yığınları kaz gibi yolarak, inek gibi sağarak, dava için verin diye toplayıp deve yaparak milyarlarca dolar toplayan adamlar İslâm dinine, Muhammedî dâvaya, Ümmet-i Muhammed’e en büyük zararı veren hainlerdir. Ey Ümmet-i Muhammed! Bu gibi adamlara kanmayınız. Onların peşinden gitmeyiniz, onlara para vermeyiniz. Ahmaklığın da bir sınırı vardır. Din rantı kalkmadıkça Müslümanların iki yakaları bir araya gelmeyecektir. Haberiniz olsun!

Üçüncü madde: Otuz küsur yıldan beri görülüyor ki, bazı kapılar Müslümanlara kapalıdır. Bu kapıları cüceler, küçük adamlar açamaz, bunları açmak için Hazret-i Ali gibi mâneviyat pehlivanları lazımdır. Müslümanlar kapalı kapılara toslayıp durmakla ancak kendi kafalarını kırmış olurlar. Ehl-i imanın önünde açık kapılar vardır. Müslümanlar ticaret, üretim, hizmet, kültür, kalite sahalarına yönelsinler. En büyük fabrikadan, en küçük işporta tezgahına kadar topyekûn bir ticaret, sanayi, üretim, hizmet kampanyası açmalıyız. Ülkemize ta Ermenistan’dan, Orta Asya Türk ülkelerinden, Çin Türkistan’ından, Afrika’dan erkekler ve kadınlar gelmekte, bavul ticareti yapmaktadır. Çinliler İstanbul’da lokantalar açmıştır. Müslümanların âciz, çaresiz, zavallı, ne yapacağını bilmez vaziyette bekleşmeleri ayıptır, günahtır. Helal ticaret ayıp değildir. Ayıp olan asalaklıktır, tembelliktir, çalışmamaktır. Ülkemizin büyük bir kısmında tarlalar ekilmiyor, bağlara ve bostanlara bakılmıyor. Milyonlarca Müslüman armut pişsin ağzımıza düşsün zihniyetiyle miskin miskin oturuyor. Peki ta Afrika’dan gelip İstanbul caddelerinde incik boncok satan zencileri görüp de utanmıyor muyuz? Yoksa “Biz ayak işleri yapmayız. Bize sendikalı, sigortalı, toplu sözleşmeli, haftada iki gün izinli, öğle yemekli, ikindi çaylı, senede bir ay tatilli, az işli çok paralı, erken emeklilikli işler mi gerek” diyoruz? Bunlar geçti. Biz bu kafa ile battık. Yıllık üç bin dolarlık millî gelirimize bakmadık da, yılda otuz bin dolar kazanan Avrupalılar gibi yaşamak istedik. Sonunda ülkeyi, devleti bitirdik, batırdık. Peygamber “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyuruyor. Aklımızı başımıza toplayalım ve ticaret yapmak, üretmek, helal kazanmak için yollar, çareler, çözümler bulalım. Bu kafayla gidersek IMF’nin köleleri olmaktan kurtulamayız.

Dördüncü madde:
Zeki, istidatlı, yatkın, kabiliyetli, yüksek karakterli çocuklarımızı okutalım. Gücümüz yetiyorsa ABD, Kanada, İngiltere gibi ülkelerin okullarında, üniversitelerinde okutalım. Bilgi, kültür, sanat, ihtisas bakımından karşıtlarımızı, efendilerimizi, rakiplerimizi aşamazsak kurtuluş yoktur bizim için. Karşı tarafın adamları üç Batı dilini kolayca konuşuyor, bizim elemanlarımız ve kadrolarımız ise, birkaç ender istisna dışında doğru dürüst İngilizce bile bilmiyor. Bu elemanlarla, bunlardan müteşekkil kadrolarla düze çıkamayız.

Beşinci madde:
Topyekûn bir ahlâk, edeb, terbiye seferberliği ilan etmemiz gerekir. Ahlâksız ve edebsiz bir dindar gerçek dindar, iyi Müslüman değildir. Müslüman ahlâk ve edeb timsali olacaktır. Müslüman yalan söylemez, Müslüman emanete hıyanet etmez, Müslüman haram yemez. Medreseler ve tekkeler yıkıldığı için islâmî kesim kaosa düşmüş, dinî ahlâk ve edeb ilkelerini bilmez ve uygulamaz olmuştur. Ahlâkın ve edebin başı nefsini terbiye etmektir. Nefs-i emmaresine esir olmuş kişi, dış görünüş itibarıyla yüksek ve olgun gibi görünse de, o alçaktır, bayağıdır. Nefs-i emmaresine esir kişi Müslüman kılığında bir Nemrud ve Firavun’dur. Ümmet-i Muhammed’i bu gibi herifler bugünkü perişan hale getirmiştir.

Altıncı madde: Bizim dinimiz ilahî vahye dayanır. İslâm beşerî bir ideoloji değildir.
Hiçbir İslâmcı fırka, hizip, cemaat, hareket kendini İslâm ile özdeşleştiremez. Böyle bir özdeşleştirme sapıklıktır. Bugün öyle fanatik, sapık, militan adamlar var ki, kendi fırka, hizip, cemaat ve gruplarını neredeyse dinin üzerinde görüyor ve gösteriyor. Bu gibi aşırılıklar ve ölçüsüzlükler ile en güzel şekilde mücadele edilmelidir. 16 Ağustos 2001