Müslümanlar Utansın
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 22 Aralık 2018
Bit Pazarından geçerken bir torba dolusu
ve
dergisi satın aldım. Yahova Şahitlerinin Türkçe ve İngilizce yayın organları… Ağustos 1997 tarihli nüshasının ikinci sayfasında derginin 126 dilde yayınlandığı açıklanıyor. Bu dillerden bazılarını yazayım:
Bu dilleri hiç duymuş muydunuz? İşte Yahova Şahitleri kendi dinlerini ve inançlarını bu dillerle yayıyor, dergi ve kitap çıkartıyor.
Biz Müslümanlar bu çapta, bu sayıda, bu kadar dilde yayın yapabiliyor muyuz? Bırakın başka dillerde, Türkçeyle bile yapamıyoruz.
Bizim birinci vazifemiz İslâm’ı, İman’ı, Kur’ân’ı, Hz. Muhammed’in (Salat ve selam olsun O’na) davetini, ilahî müjdeleri ve ilahî uyarıları bütün insanlığa, herkesin anlayacağı bir dil ve üslûpla bildirmek değil midir? Niçin bu hizmetleri yapamıyoruz?
Bu memlekette ve dış dünyada yaşayan Türkiyeli Müslümanlardan her yıl dine hizmet edilecek diye yekûn olarak milyarlarca dolar toplanıyor. Bu paraların büyük bir kısmı ile dâvet ve tebliğ yapılması gerekmez mi?
Bırakın, yukarıda zikrettiğim ismini bile bilmediğimiz lisanlarla islâmî yayın yapmak, biz çağımızın lingua francası olan İngilizceyle bile doğru dürüst ve doyurucu yayın yapamıyoruz.
Peygamberimiz “Lâ ilahe illallah Muhammed Resulullah” imanına sahip herkes Cennete girecektir diyor. Biz insanlığı bu mutluluğa kavuşturmak için ne yapıyoruz? Misyonerler Güney Kore’nin yarısını Hıristiyan yaptı. Biz ne yapıyoruz? Liseli delikanlılarımıza ve genç kızlarımıza vereceğimiz ne gibi dergilerimiz, kitaplarımız var?
“Bizim Şeyhimiz çok büyük… Bizim Muhterem Efendimiz hep uçar… Bizim hocamız hocaların hocasıdır… Bizim Hocaefendimiz dünya çapında bir üstattır…” Anladık anladık… Yeter artık bu edebiyat… Söyleyin bana Tevhid inancını insanlık âleminde yaymak için ne yapıyorsunuz?
Yahova Şahitleri 126 (1997 tarihiyle) lisanda dergi çıkartıyorsa, biz Müslümanların 300 lisanda dergi çıkartmamız gerekmez mi?
Onlar seksen küsur lisanda 90 milyon adet tirajlı kitaplar basıyorsa, bizim onlardan daha fazla lisanda ve daha fazla adette İslâmî kitap çıkartmamız gerekmez mi? Müslümanlardan dâvâ için toplanan muazzam meblağlar ne oluyor?
Bugünkü çağdaş üniversite gençliğini siz iki yüz yıl önceki üslûpla kaleme alınmış
risalesiyle mi hidayete getireceksiniz? Yahova Şahitleri çapında islâmî yayın ve dâvet hizmetleri yapabilmek için çok eksikliklerimiz var.
1. Öncelikle bu hizmetler vasıflı, güçlü, üstün, ehliyetli dâvetçiler ister.
2. Beş altı dil bilen elemanlar ister.
3. Ziyalı (Nurlu) Müslüman aydınlar ister.
4. İhlâs ister ihlâs!..
5.Usûl-i tebliğ ilmine, tekniğine, kültür ve birikimine sahip olmak ister.
İslâm’ı anlatan İngilizce bir kitap çıkartılacak ve onun İngilizcesine İngiliz edebiyatçıları ve aydınları hayran kalacak.
(Miftahü’l-Cenne) kitabında yazılan her şey doğrudur ama 21’inci asrın gayr-i müslimlerine onların anlayacağı ve kavrayacağı başka bir üslûpla hitap etmek gerekir.
Türkiye’de İslâm’dan uzaklaşmış, imanını yitirmiş hayli sosyolojik musallâ Müslümanı var. Onlara hangi lisan ve üslûpla hitap edeceğiz?
İslâm’ı halkımıza ve bütün insanlığa bugünkü bedevî ve varoş kültürü ile yaymamız, tanıtmamız mümkün değildir. Bu hizmet medeniyet ister, kültür ister, ufuk genişliği ister.
Yahova Şahitleri, kendi dinleri (veya sektleri) için bedava çalışıyor da biz Müslümanlar dinimiz için niçin bedava çalışmıyoruz? Bu yazımı okuyup da derin derin düşünen birkaç Müslüman çıkarsa kendimi bahtiyar hissedeceğim.
(İngiltere) hanedan âilesi de artık fazla oluyor. Geçenlerde Kraliçe II. Elizabeth halk trenine binerek 200 km. uzaktaki bir şatosuna gitti. Üzerinde basit bir manto, başında basit bir eşarp vardı. Kraliçenin özel bir treni vardır, buna binmedi.
Bu hadisenin ardından, Kraliçenin torunu
bir gece, Londra’da evsiz barksızların yattığı bir köprü altında uyku tulumu içinde yattı. Yanında sadece bir koruması vardı. Ülkenin yüksek ve zengin tabakasının bir genci olarak, sefalet içinde yaşayanların çektiklerini bizzat görmek ve yaşamak istemişti.
Türkiye için söylemiyorum, bazı Üçüncü Dünya ülkelerinin büyükleri Şehinşahlar, İmparatorlar gibi yaşıyor. Özel uçaklar, özel yatlar, özel trenler, çok özel lüks otomobiller ile gidip geliyor, gezip tozuyorlar.
Yine Türkiye’yi tenzih ederek söylüyorum: Bazı İslâm ülkelerinin prensleri, genç baronları ve baronesleri akıllara durgunluk verecek bir şatafat, lüks, şaşaa, tantana, debdebe içinde yaşıyor. Onlardan birini, soğuk bir kış gecesinde bir köprü altında uyku tulumunda yatarken görmek imkânsızdır.
Eskiden bizde bir
vardı. Diktatör Millî Şef, İstanbul Ankara seyahatlerini bununla yapardı. Diktatörün İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okuyan oğlu (Erdal İnönü –REB) Dolmabahçe Sarayı’nın bir bölümünü yurt olarak kullanmış, buranın ısıtılması için devlet bütçesinden büyük para ödenmişti.
Türkiye demokratikleşti, artık böyle şeyler yok. Yine bazı Üçüncü Dünya ülkelerine dönelim: Büyük şehirde trafik durdurulur, her taraf polis kaynamaktadır. Yolu kesilen on binlerce otomobilin içindeki halk sövüp saymaktadır. Birden canhıraş siren sesleri duyulur. Önde eskort arabaları, arkada eskort arabaları. Bir de ambülans…Ülkenin Devletlisi geçmektedir. Fırtına gibi, tayfun gibi, Katrina kasırgası gibi, buhran gibi geçer gider. O geçtikten sonra trafik açılır, otomobiller akmaya başlar, yolları tıkananlar evlerine birkaç saat geç varır.
Üçüncü Dünya’daki muz, ananas, mango, kivi cumhuriyetlerinin İngiltere krallığından alacağı çok dersler vardır. 01.01.2010