Müslümanlar Uyumayın
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Pazartesi
Birtakım Müslüman kardeşlerime sesleniyorum: Ne kadar şaşkın vaziyettesiniz… Size ne oldu da bu hale düştünüz?.. Aklınızı başınıza ne zaman toplayacaksınız?
– Sana ne oluyor da böyle konuşuyorsun, sakın şaşıran sen olmayasın…
Bendeniz gerekçesiz konuşmam, yazmam. Lütfen kulak verin:
– Memleket elden gidiyor. Türkiye hızlı bir tempo ile her geçen gün sömürgeleşiyor.
– Toplum dağılma, çözülme halinde.
– Kokuşma korkunç boyutlara ulaşmış. (Aptallığı bırakın, kokuşma devam etmektedir…)
– Eğitim ve üniversiteler çökmüş.
– Bu devlet, bu ülke, bu halk, bu iktisadî sistem bu kadar borcu, faizi, soygunu kaldırmaz. Finans ve ekonomi bakımından korkunç bir çöküşe ve iflâsa gidiyoruz.
– Her gün demokrasinin, insan haklarının, hukukun, millî kimliğin ırzına geçiliyor.
– Ülkenin geleceğini teşkil eden genç nesiller çok kötü yetişiyor.
– Her geçen gün insanlıktan biraz daha uzaklaşıyoruz.
– Vatanımız sinsice işgal ediliyor.
– Başa geçmiş bir iktidar var ama muktedir değil.
Daha fazla yazmayacağım. Şayet bir ülkede yukarıda saydığım kötülükler, krizler varsa hemen alarm zillerine basmak, tehlike çanlarını korkunç korkunç çalmak gerekmez mi?
Müslümanlara hitap ediyorum:
– Din elden gidiyor!.. (Rahşan Ecevit bile böyle bağırmadı mı?)
– Ahlâk ve fazilet elden gidiyor.
– Vatan elden gidiyor.
– Devlet elden gidiyor.
– Çoluk çocuğumuz elden gidiyor.
– Millî kimliğimiz, bizi biz yapan geleneklerimiz, kültürümüz elden gidiyor.
Ve bizler, bu korkunç tablo içinde günümüzü gün etmeye bakıyoruz.
Aklımız fikrimiz müzeyyen (ziynetli) meskenlerimizde, lüks yazlıklarımızda, lüks ve gurur-kibir verici binitlerimizde, lüks giysilerimizde, lüks tıkıntılarımızda…
Büsbütün tepkisiz de değiliz.
Erzurum’da, şehit annesi bir kadıncağız başıörtülü olduğu için üniversite kapısından içeri alınmayınca biraz inledik, homurdandık, şikayetimsi laflar ettik.
Yeter mi bu kadarcık tepki?
Biz öldük mü?
Niçin anayasamızın, kanunlarımızın, evrensel insan hakları beyannamesinin, Tabiî Hukuk’un bize bahş etmiş olduğu protesto haklarımızı (yasaların sınırları içinde) kullanmıyoruz?
İnilti ile, böğürtü ile, homurtu ile, vah vah tüh tüh demekle iş biter mi? Niçin tahrirî (yazılı) tepki göstermiyoruz, protesto yapmıyoruz?
Şu Hacı Rahat Latilokum beye bakınız. On yıllardan beri bendesi olduğu din baronunun fuzulî ve lüzumsuz reklamını yapıp duruyor. Hazret şöyle büyükmüş, böyle büyükmüş. Bunca kerameti, bunca harikası varmış. Herkes ona intisap etmeli, onu öğmeli, ona para vermeliymiş…
Bu adam Hacı bey midir, yoksa Acı bey mi?
Memleket, din, iman elden gidiyor. Onun umurunda bile değil. Başına taş yerine Hazret’in düşsün diyorum ona.
Bir milyon aciz Müslümanı bir araya getirseniz, kodaman bir Pembe’nin kuyuya attığı taşı çıkartamıyorlar. Böyle Müslümanlardan köy olmaz, kasaba olmaz.
Şu hazretlere bakınız: Milyon dolarlık köşklerde oturuyorlar. Dünyanın en lüks ve pahalı otomobillerinde geziyorlar. Su gibi para harcıyorlar… Lakin asıl yapılması gereken, asıl yapmaları gereken işleri, hizmetleri yapamıyorlar. Nedir bu işler ve hizmetler? Birkaçını sayıvereyim:
– Türkiye’nin en yüksek tirajlı (en az 1 milyon) ve en tesirli ve güçlü günlük gazetesini çıkartamıyorlar.
– Haftada yarım milyon satan güçlü, vasıflı, etkili, ağırlıklı bir dergi çıkartamıyorlar.
– İngiltere’deki Eton Kolejinden daha güçlü bir lise kuramıyorlar.
– Halkı uyaracak yayınlar yapamıyorlar.
– Çocukları ve gençliği kurtarmak ve yetiştirmek için ne gerekiyorsa onları yapamıyorlar.
İsraflarını, tebzirlerini, gurur ve kibirlerini, savurganlıklarını, lükslerini, nefsanî ihtiraslarını, dünyevî şehvetlerini perdelemek ve maskelemek için “Müslümana her şeyin en iyisi layıktır…” diye şeytanî bir fetva bulmuşlar, onun gölgesinde her türlü habaseti ve pisliği irtikâb ediyorlar.
A uyutucular, a utanmazlar, a arlanmazlar, a vicdansızlar!
Meskenlerin, binitlerin, hayat tarzlarının en lüksüne sahipsiniz de hizmetlerin, vazifelerin en iyisini, en güzelini, en vasıflısını, en üstününü niçin yapmıyorsunuz, yapamıyorsunuz?
Müslüman halkı uyarıyorum:
Bir kimsenin gerçek ve samimî din hizmetkârı olması için onun mutlaka ve mutlaka Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin Sünnetine, ahlâkına uygun bir hayat sürmesi gerekir.
Nemrud, Firavun, Şeddat, Neron, Kalıgula gibi hayat sürenler, ahlâkları bu zalimlere benzeyenler, bunlar gibi lüks ve israf içinde yaşayanlar kesinlikle İslâm büyüğü, Ümmet önderi olamaz.
Tarihe bakınız: Ashab nasıl yaşamış?.. Selef-i Sâlihîn nasıl yaşamış? Selahaddin’ler, Emîr Abdülkadir’ler, Şeyh Şâmil’ler, Abdülkadir Geylanî’ler, Ahmed er-Rufaî’ler, Şah Muhammed Bahaüddin Nakşibendî’ler, İmamı Rabbanî’ler, Hasan eş-Şazelî’ler, Muhyiddin Arabî’ler nasıl yaşamış? Velinimetimiz olan Ahmet Yesevî hazretleri nasıl yaşamış?
Bu büyüklerin ve benzerlerinin hepsi de, dünya hayatlarında Resulullah Efendimizi örnek ve model almışlardır; zühd ve takva ile yaşamışlardır. Lüksten, israftan, Müslümanların paralarını zimmetlerine geçirmekten kaçınmışlardır. Onların midelerine bir zerre haram girmemiştir. Dünyada hafifü’l-haz olmuşlardır. Benliklerini ve parayı en büyük düşman bilmişlerdir.
İslâm’a, memlekete, Ümmet-i merhumeye hizmet için başka bir yol yoktur.
Yakın tarihimizin büyük İslâm kahramanı Bediüzzaman SaidNursî hazretlerinin hayatından, ahlâkından ibret alalım. Kıt kanaat yaşamış, kimseden para ve hediye kabul etmemiştir. Resul’un yolu budur.
İslâm’a gereği gibi, tam bir ihlâsla (zaten ihlâsın kesirlisi olmaz), rızaen lillah hizmet edenleri tenzih ederek söylüyorum:
Dehşetli, korkunç bir din sömürüsü vardır. Din adına bir sürü düzenbazlık ve hokkabazlık yapılmaktadır. Yakın tarihimizde İslâm adına on milyarlarca dolar toplanmıştır. Bunların bir kısmı birtakım hizmetler için harcanmıştır ama tamamı harcanmış mıdır?
Sevgili Müslümanlar!
Şaşkınlığı, gafleti, müsamahayı (toleransı), uyuşukluğu bırakalım. Kendimize gelelim. Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriata, Peygamberî ahlâka, gerçek İslâm büyüklerinin metodlarına aykırı metodlarla hizmet ettiklerini iddia eden adamların peşlerinden gitmeyelim, onları desteklemeyelim.
Peygamberin vekili, vârisi, halifesi, temsilcisi durumunda olan gerçek hizmetkarları bulalım, onlara katılalım, onların öğütlerini dinleyelim.
Paralarımızı zekat, sadaka, hayır hasenat, hizmet için sarfedelim. Din baronlarına, din sömürücülerine bir kuruş bile vermeyelim.
Aklımızı başımıza toplamazsak, tepemize çökecek vatanın enkazı altında yok olacağız. 21 Haziran 2005