Komşu bir slav ülkesinin nüfusunun yarısı Müslümandır. Türkler, Pomaklar, Romanlar orada kelle sayısı itibarıyla milyonlarcadır. Lakin bunların büyük kısmı câhil kalmıştır. O ülkenin başkentindeki büyük camiye giden bir dostum anlattı. Vakit namazında ülke Müslümanlarından bir tek kişi yokmuş. Orada geçici olarak bulunan bir iki Cezayirli, Türkiyeli… Bir de ülkeye hürriyet geldikten sonra tâyin edilen genç imam ile müezzin.

“Dünyada bir buçuk milyar Müslüman var” deyip duruyoruz. Kelle sayısı ne ifade eder ki. Bu bir buçuk milyar Müslümanın, on beş milyon Yahudi kadar ağırlığı yoktur. Şu İslâm ülkelerinin, Müslüman dünyasının haline bakınız. Her yer kargaşa, cehalet, zulüm, baskı içinde. Afganistan Rusları kovduktan sonra ne hale geldi? Yıllardan beri câhil ve alçak gruplar birbirini kırıyor, oluk oluk Müslüman kanı akıyor. Sovyetler Birliği yıkıldı, Türkistan’daki ülkeler bağımsız oldu da ne oldu? Özbekistan’da Ezan ve tesettür yasak edilmiştir. Mısır hapishâneleri Müslüman dolu. Tunus’ta tüm ülke bir hapishâne haline gelmiştir. Cezayir’in hali yürekler acısı. Suriye’deki yüzde onluk bir azınlık Müslümanların ensesinde yıllardan beri boza pişiriyor. Hama ve Humus hadiselerinde elli bin Müslüman canavarca katledildi. Irak’taki rejim kendi ülkesinin bir parçası olan Halepçe’de halkı zehirli gaz ile kırdı.

Türkiye’de de birtakım İslâmcılar “Biz islâmî sistemi kuracağız, Asr-ı Saâdet’i geri getireceğiz” diye bol keseden atıp tutuyorlardı. Ne oldu? Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk.

Dinimiz bize ilim, irfan, hikmet sahibi olmayı emrediyor. Kur’an “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diyor. Hazret-i Peygamber “Hikmet mü’minin yitiğidir, nerede bulursa alır”, “İlim tahsil etmek erkek kadın bütün Müslümanların boynuna borçtur”, “İlim Çin’de bile olsa öğreniniz” şeklinde emir ve tavsiyelerde bulunuyor. Peki biz ne yapıyoruz? Kırk yılda kırk bin yeni cami yaptırttık. Günde beş kez Ezan-ı Muhammedî okununca oralara giderek cemaat olup topluca Allah’a ibadet ediyor muyuz? Lafa geldi mi, mangalda kül bırakmayan, din istismarı ile dünyalık edinmekte en önde koşan İslâmcılar, sahte mücâhidler, kâzib şöhretler niçin camilere gelmiyor?

Müslümanların niçin bilgi bankaları, dökümantasyon merkezleri, kültür ve sanat müesseseleri, ilmî araştırma enstitüleri, ihtisas kütüphâneleri yok? Ehl-i İslâm’dan toplanan milyarlarca dolarla öncelikle bu gibi müesseselerin kurulması gerekmez miydi?

Müslümanlara planlar, programlar, çareler, çözümler, ilmî raporlar hazırlayacak uzmanlar ve kuruluşlar nerede? Ortalık arivist, şarlatan, yiyici, hortumlayıcı, hokkabaz, üçkâğıtçı, din bezirgânı, mâceraperest, sahte mehdi, sahte gavs, sahte kutub, sahte mücâhid ile doldu. Bunlar dindar kesimin imkânlarını çarçur ettiler, 1985 ile 1995 arasındaki on altın yılın kadrini bilmediler; sözde islâmî hizmet ve faaliyet yaparken bir sürü yalan söylediler, emanetlere hiyanet ettiler, vaadlerini çiğnediler.

Hâlâ olmayacak dualara âmin diyorlar. İşte yeni bir Ramazan geliyor. Bu mübarek aya hazırlandık mı? Sırf bu ayda camilere gelecek gençliğe, aydınlara, halka dağıtmak için güzel ve “İnsanlara akıllları nisbetinde hitab ediniz” hadîsindeki hizmete uygun broşürler bastırdık mı?

Lüks otellerde verilecek iftar-show’lara hazırlanmasını biliyoruz da niçin gerçek hizmetleri yapmıyoruz? Ülke, millet, devlet vahim buhranlar içinde. Aradan bunca yıl geçtikten sonra dış düşmanlarımız Sevr andlaşmasına dönmek istiyor. Siyasî, sosyal, kültürel durumumuz allak bullak. Ama kimin umurunda? Herkes günlük hayatını yaşıyor, küçük menfaatler, küçük hesaplar peşinde koşuyor.

İslâmî hizmet ve faaliyetler daha ne kadar cerrarların elinde oyuncak olacak? Bir sürü hoca, hocaefendi, hazret, üstad, kurtarıcı, mehdi, kutub, gavs peydahlanmış. Ne duruyorlar, kurtarsalar ya!

Bu zihniyetle, bu kafayla, bu gidişle kurtuluş olur mu? Kurtulmak için Kitabullah’a, Sünnete, Şeriat ahkâmına uymak gerek. İlme, irfana, hikmete, kültüre, sanata, birlik ve beraberliğe sarılmak gerek. Ümmet şuuru, İmam-ı Kebir, islâmî bir hiyerarşi olmadan kurtuluş olur mu?

Bir kısım Müslümanlar başka kıt’alarda, uzak ülkelerde hizmetler yapıyor. Peki Türkiye ne olacak? Benim kendi vatanım, sorumlu olduğum ülkem batarsa ben Mozambik’teki koleji ne yapayım?

Birinin mehdi diyerek göklere çıkardığı adama öbür cemaat mensupları sahtekâr diyor. Hangisi doğru söylüyor? Galiba iki taraf da orta, mutedil yolda değil. Adamcağız sıradan bir hoca, o kadar.

Kendi cemaatlerine katılmış olan üniversite gençlerini “bozulurlar” korkusuyla camilere bile göndermeyen cemaatler var.

Bir kısım Müslümanların câhilliği, şaşkınlığı daha ne kadar sürecek? Bunları uyaracak, irşad edecek gerçek icazetli âlimler, mürşidler, şeyhler, islâmî teşkilatlar yok mudur?

Musalli, günde beş vakit namaz kılan Müslümanları camilere, cemaate dâvet edecek yok mudur?

Gurur, kibir, benlik esiri olmuş, küçük dağları ben yarattım havalarında, kendisini büyük adam sanan; Nemrudluk, Firavunluk, Neronluk taslayan; eski Hind mihraceleri ve racaları gibi israflı, ihtişamlı, debdebeli, nümayişli bir hayat süren; Kur’ana, Sünnete, Şeriata, fıkha aykırı bir sürü iş yapan din baronlarını kim ikaz edecek, kim yola getirecektir?

Müslüman halkı din istismarcılarının, mukaddesat bezirgânlarının pençesinden kim kurtaracaktır?

Kur’ana ve Sünnete uymayan birtakım yanlış akideler, fikirler, görüşler yayılmaktadır. Birtakım sapıklar, zındıklar dinimizi içinden yıkmak, Müslümanları şaşırtmak için harıl harıl çalışıyor. Bu gibi kötülüklere karşı hangi sorumlular, hangi teşkilatlar emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacaktır?

Dört yerden, beş yerden burs alan birtakım küçük istismarcıların kulaklarını kim çekecektir?

Müslümanları “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar” diye ikiye ayırıp bizden olmayanları küfürle suçlayacak kadar aşırı gidenlere kim “çüş!” diyecektir? Müslümanlar uyumayın! 06 Aralık 1998 Pazar