Müslümanlar ve basın
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
En iyi kağıda dört renkli olarak basılmış ne çok dergi çıkıyor ülkemizde. Bunların sayfa adetleri de fazla. Şekil itibarıyla çok kaliteli olan bu dergilerin muhteva olarak kıymetleri var mı? Heyhat!.. Bunların yüzde doksanı küfür, nifak, şikak, şehvet, günah, inkâr, fısk, fücur, isyan, tuğyan yayınlarıdır. İsrafı, aşırı tüketimi teşvik ederler. Ateizm propagandası yaparlar. Halkın ezici çoğunluğunu teşkil eden dindarları, Müslümanları gericilikle suçlarlar. İslâm’a saldırırlar. Halkın şehvet duygularını kamçılayarak tirajlarını artırmak isterler. İçkiyi, kumarı, fuhşu ballandıra ballandıra anlatırlar. Fenalık güçlerinin eline bunca dergi çıkarmak imkânı nasıl geçmiştir? Bu Müslüman memlekette akla, vicdana, dine, millî menfaatlere, toplumun huzuruna zarar veren bu yayınlara kimler, hangi sebepler zemin hazırlamıştır? Bunda, Müslüman kesimin dolaylı olarak büyük gafleti, vebali, suçu vardır. Bu memlekette bir kısım Müslümanlar 1950’den beri İslâm için hizmet vermekte, faaliyet göstermektedir. O tarihten itibaren basının önemini anlamaları, en kısa zamanda medya üstünlüğünü ele geçirecek şekilde planlar ve programlar hazırlamaları, stratejiler tesbit etmeleri, kadro yetiştirmeleri, sermâye temin etmeleri gerekirdi. Gerçi bu maksatla bir ara İslâm cephesinin ileri gelenlerinin teşviki ile Sönmez Şirketi kurulmuştu ama sonu hüsran oldu. Müslümanlar basın, matbaacılık, gazetecilik, dergicilik sahalarında hâlâ ikinci ligte oynamaktadır. Halbuki son yarım asırda bu konuda sıkı ve akıllıca çalışılmış, dört başı mâmur kadrolar yetiştirilmiş, gereken sermâye ortaya konulmuş, ehliyetli ve liyakatli idareci ve işletmeciler işin başına geçirilmiş olsaydı, bugün Türkiye’nin en büyük günlük gazeteleri, haftalık dergileri, diğer yayın organları hep Müslümanların elinde ve kontrolunda olacaktı. Müslümanlar bu işi niçin başaramadılar? Kültür ve ahlâk yetersizliğinden. İslâmî kesim niçin Abdi İpekçi çapında bir gazeteci yetiştirememiştir? İslâmî kesim şu anda elinde maddî imkân ve sermâye olmasına rağmen niçin dünya standartlarında iyi kâğıda dört renkli basılmış mükemmel büyük dergiler çıkartamamaktadır? Müslümanların basın, yayın, matbaacılık sahasında geri kalmalarının vebali bir zamanların “Hacı Beylerinin”, şimdiki din baronlarının üzerindedir. Hâfız ve hoca yetiştirmekle, bir tarikata mürid temin etmekle, bir hizbe veya fırkaya taraftar toplamakla iş bitmiyor. Düşmanlar, karşıtlar, müsâbıklar ne kadar güçlüyse, ne kadar mücehhezse Müslümanlar onlardan daha güçlü, onlardan daha mücehhez, onlardan daha üstün olmaya mecburdur. Olmazlarsa işte bugünkü duruma düşerler. Vaktiyle hacı beyler denilen zengin, hayırsever Müslümanlar vardı. Hayli hizmet yapmışlardır. Ancak bu hizmetler yeterli olmamıştır. Çünkü hacı beyler hep kendi aralarında toplanırlar, Ümmet’in bilenleriyle, ehil olanlarıyla istişâre etmezlerdi. 50’li, 60’lı yıllarda bu zümre hâfız yetiştirme, hoca ve din görevlisi hazırlama işine önem vermiş, basın ve kültür işleriyle ilgilenmemişti. 70’li yıllardan sonra Müslümanlar cemaatlere, sektlere, tarikatlara, hiziplere, fırkalara ayrıldılar. Hepsini toptan itham etmiyorum ama bunlardan bazılarının başındaki adamlar kendi nefsâniyetleri ve saltanatlarını düşünerek taraftarlarına fanatizm aşıladılar. “Benim cemaatin ve hazretim üstündür, ötekiler kötüdür” sapık fikri bu devirde bir kısım Müslümanlar arasında yayılmaya başladı. Bugün cemaatçilik hastalığı son haddine varmıştır. Bazı cemaat başkanları veya din baronları, Ümmet’i kendi cemaatlerine sığdırmak, sokuşturmak emelini besleyecek kadar zıvanadan çıkmışlardır. Bunlar “Biz sadece kendi hizmetlerimize bakarız, başka şeyler bizi ilgilendirmez. Bizi destekleyen, hocamızı öğen şeytan bile olsa faydalıdır”zihniyetiyle hareket ediyor. İşte Müslümanların hali. İki bin yılına iki yıldan az kalmış ve şu o ülkede çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen perişanlık, zillet, zebunluk, esâret içinde yaşıyorlar; ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci, parya muamelesi görüyorlar. Müslümanlardan, hizmet edeceğiz va’di ile milyarlarca dolar toplayan bazı din baronları lüks bir hayat sürüyor, lâkin İslâm ve Ümmet ağır saldırılara uğruyor. Müslümanların elinde güçlü bir medya olsaydı böyle mâkus bir durum meydana gelir miydi? Gelmezdi. Çünkü medya çağımızın birinci siyasî, sosyal, kültürel gücüdür. 14 Ağustos 1998 Cuma