Müslümanlar ve Kadın Meselesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Pazartesi
Müslümanların en fazla bocaladığı konulardan birisi kadın meselesidir. Bu konuda çeşitli görüşler ve uygulamalar vardır. 1. En muhafazakâr grup: Bunlar kadınların hem tesettüre girmesini, hem de mahrem olan erkekler dışında kimseye görünmemesini, hayata ve beşerî faaliyetlere katılmamasını savunuyor. 2. Mutedil (ılımlı) muhafazakar görüş: Bunlar tesettür kıyafetine evet diyor, fakat kadınların erkekler gibi devlet dairelerinde memuriyet yapmasını, özel iş yerlerinde çalışmasını, üniversitelere devam etmesini istiyor. 3. İlerici Müslümanlar diyebileceğimiz bir grup ise, tesettürü uygulamıyor, başı açık olarak bazen dekolte kıyafetlerle geziyor. Bunların bir kısmı namaz vakitlerinde çantalarındaki başörtüsünü kullanarak ibadet ediyor, Ramazan’da oruç tutuyor. 4. Bir de, sadece nüfus kağıtlarıyla Müslüman olanlar var. Onlar ne Şeriat ahkâmını kabul ediyor, ne namaz kılıyor, ne oruç tutuyor.
Doğru yol hangisidir? Gerçek din âlimlerinin, kâmil mürşidlerin, bu devirde Peygamber Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) vekili durumunda bulunan mümessil kimselerin, İslâm aydınlarının kadın ve tesettür konusunda bir karara varmaları ve bunu Ümmet’e beyan etmeleri gerekmez mi? Laik ve çağdaş cephe, egemen güçler bilhassa tesettür konusunda Müslümanlara ağır baskılar yapmakta, başörtülü kız öğrencilerin yüksek tahsil haklarına engel olmaktadır. Büyük islâmî cemaatlerden birinin hocası, kendisine bağlı bütün kadın öğretmenlerin, kız öğrencilerin başlarını açmaları emrini vermiştir. İslâm dini böyle bir fetva ve ruhsata izin vermekte midir? Bu zatın “Mevrid-i nasta ictihad yapmaya” hakkı var mıdır?
Ümmet’in seçkin tabakası bu konuda ne düşünmektedir? Başka bir hoca ise, Müslüman kızların okumasına, yüksek tahsil yapmasına şiddetle muhaliftir. Müslüman kesim, nâdir istisnâlar dışında tesettür konusunda çok kalitesiz, çok sanatsız, çok şaşkın vaziyettedir. Zengin, varlıklı Müslümanların çoğunun tesettürlü hanımları ve kızları çok kötü giyinmektedir. Vakko’lardan, diğer pahalı ve lüks mağazalardan çuval dolusu para vererek mantolar, eşarplar, elbiseler alınıyor ama neticede yine hizmetçi kıyafeti, yine besleme kıyafeti. Çünkü, islâmî kesim ve hareket bilhassa son yirmi beş yıl içinde bir köylü, gecekondu, kırsal kesim, varoş hareketine dönmüş, vahim şekilde marjinalleşmiştir. Bunun suçu, sorumluluğu, vebali elbette fakir halka ait değil, Müslümanların başını çeken kodamanlara aittir.
Zannediyorlar ki, başını örtmekle, bol bir manto giymekle tesettür işi halledilir. Hayır! Tesettür sadece teolojik bir konu değildir. O aynı zamanda bir kültür, bir medeniyet, bir sanat meselesidir. İşin bu tarafı ihmal edilirse savaş kazanılamaz. Bir ara, çarşaf giyen bazı hanımlar, manto ve eşarp giyenleri şiddetle takbih ediyor, onların kıyafetlerini ağır bir dille yeriyorlardı. Şimdi ne oldu? Ne çarşaflıya, ne de manto ve eşarplıya hayat hakkı tanınmıyor. Birtakım resmî dairelere çarşaflı, mantolu-eşarplı Müslüman kadınlar alınmıyor. Benim kanaatim, durumun vehameti, inanç ile inançsızlık arasında topyekûn bir savaş hali bulunması dolayısıyla İslâm kadınlarının ve kızlarının hayata atılmalarıdır.
Lakin, yüksek Müslüman tabakanın tesettür konusunda son derece kaliteli, zarif, sanatlı, üstün, güçlü olması gerekir. Birtakım kayıplar verilebilirmiş. Bundan tabiî ne olabilir. Hangi savaş kayıpsız kazanılır? Kadınları, kızları hayattan çekip evlere hapsetmekle sanki onları küfrün savletlerinden koruyabilecek miyiz? Eski büyük İslâm hanımları içinden din ilmi, edebiyat, sanat, kültür, hayır faaliyetleri, eğitim, hattâ idarecilik ve siyaset konusunda büyük hizmetler etmiş şahsiyetler çıkmamış mıdır? Bu konuda fazla bilgi edinmek istiyenler merhum Hacı Zihni efendinin “Meşâhirü’n-Nisa” adlı (Meşhur Kadınlar) büyük eserine müracaat edebilir. Unutulmasın ki, nüfusun yarısını kadınlar teşkil etmektedir. Onlar güçlü olmazsa İslâm cephesi güçlü olmaz. Güç ise ilimle, irfanla, kültürle, sanatla, kalite ile, rakiplerden ve karşıtlardan üstün olmakla sağlanır. Karşı taraf bunu bildiği için Müslüman kızların okumasını istemiyor. Müslümanların da ferasetli olması gerekir.
Bir yol ayrımında olduğunu iyi bilmelisin. Yollardan biri selamet ve saadet yoludur, diğeri felaket ve şakavet yolu. Ucuz tesellileri, kuruntuları bırakmalısın. Dünyaya fazla dönük olduğunu kabul et. Aklın fikrin iyi para kazanacak bir mesleğe sahip olmak. Güzel bir mesken edinmek, içini pahalı ve lüks eşya ve mobilyalarla döşemek, yine lüks ve pahalı bir otomobil almak, güzel bir kadınla evlenmek; iyi ve hoş bir hayat sürmek… Âhirete bu kadar önem vermiyorsun. Din senin için hobi gibi bir şey. Yalap şalap namaz kıldığına fazla güvenme. Bu kadarcıkla dindar olmaz kişi. Sana ebedî mutluluğu, âhiret saadetini kazandıracak faydalı ilimleri öğrenmiyorsun. İrfanlı, ferasetli, hikmetli, gerçekten yüksek kültürlü olmak için ciddî gayretlerin yok.
Hergün birkaç saat dedikodu yapacağına, mâlâyâni işlerle vakit öldüreceğine faydalı ilimler, sanatlar öğrensen olmaz mı? Ahlâkını düzeltmek, faziletli bir Müslüman olmak için ne yapıyorsun? Yontulmamış kereste gibisin. Rastgele satın aldığın, kapakları cilâlı, isimleri cafcaflı birkaç kitapla adam olacağını mı sanıyorsun? İslâmcı geçiniyorsun, doğru dürüst Osmanlıca okuyup yazamıyorsun. Ezanlar okunuyor, camiye gittiğin yok. Seni yontacak, yükseltecek, adam edecek bir rehber, kılavuz, mürşid aradığın da yok. Futbol klübü tutar gibi bir meşrebin taraftarlığını yapıyorsun. Senin hazretin çok yüksekmiş, uçuyormuş, ötekiler alçakmış, sürünüyormuş. Yok canım!.. Sen bu kafayla kemâl bulabilir misin hiç? Ben komünist, anarşist gençler görmüşümdür, kendi bâtıl dâvalarına, senin İslâm’a bağlı olduğundan daha fazla bağlanmışlardı ve daha çok hizmet ediyorlardı. Sen küçük bir yiyicisin ve ileride büyük bir yiyici olmaya namzetsin. Sana adam olmak için ne yapmak lazımsa onları yapmanı tavsiye ediyorum. 09 Şubat 1999