Müslümanlar ve Misyonerler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Cumartesi
Birkaç ay önce bakanlarımızdan biri “Müslümanlar Batı ülkelerinde camiler açıyor da Hıristiyanlar bizde niçin açamasın?..” mealinde bir lâf etmişti. Anlaşıldığına göre AKP iktidarı ülkemizdeki misyonerlik faaliyetlerini, insan hakları ve hürriyetleri dairesinde bir olay olarak görüyor. Bu zihniyete şu soruları yöneltmek isterim:
(1) Türkiye’de, medenî ve demokrat Batı ülkelerinde olduğu gibi geniş ve tam bir din hürriyeti var mıdır? Türkiye’nin çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar çocuklarına özel Kur’ân ve din dersleri verdirebiliyor mu? Evladınızı bilgisayar, bale, İngilizce kursuna gönderebiliyorsunuz ama din ve Kur’ân kursuna gönderemiyorsunuz. Bu şartlar altında nasıl olur da, Müslümanların elleri kolları bağlı iken, misyonerlere halkımızı ve gençliğimizi kendi dinlerine çekmek için geniş bir hürriyet tanınabilir? Böyle bir şey insafa, adalete, eşitliğe, mantığa uygun düşer mi?
(2) Türkiye’deki misyonerlik hareketlerinin ardında siyasî ve emperyalist emeller ve planlar olduğunu bilmek ve anlamak için konunun uzmanı olmak gerekmez. Misyonerlerin ondokuzuncu ve yirminci asırdaki zararlı, bölücü, ülkeyi parçalayıcı, halkı birbirine düşürücü, isyan çıkartıcı, devlet yıkıcı faaliyetleri tarih kitaplarında, arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Misyonerlik faaliyetlerine yeşil ışık yakmak ülkenin bölünmesine izin vermek demektir. Böyle bir şeye hangi vatansever vicdan razı olabilir?
(3) Yirmi yıldan beri sürdürülen korkunç ve topyekün yağma, talan, hortumlama, devleti ve belediyeleri soyma haydutlukları yüzünden ülkemizin iktisadiyatı ve finansı çökmüş, onbinlerce vatandaş işsiz ve aşsız kalarak sefalete düşmüştür. Hepsini suçlamıyorum ama bir kısım misyonerler bazı fakir ve çaresiz vatandaşlarımıza iş bulmak, çocuklarını iyi okul ve üniversitelerde okutmak, zengin ülkelere göç etmelerini sağlamak gibi vaadlerle kendi dinlerine çekmektedir. Böyle bir misyonerliği evrensel ahlâk kuralları ile telif etmek mümkün müdür?
(4) Bir kısım misyonerler, geçmiş asırlarda ihtida ederek İslâm dini ile şereflenmiş olan vatandaşlarımıza “Sizin atalarınız Hıristiyan idiler, Türkler onları zorla İslâm’a soktular, şimdi sizi aslınıza dönmeye çağırıyoruz…” şeklinde propaganda yapmaktadır. Misyonerler, ülkemizde milyonlarca crypto-Hıristiyan olduğunu iddia ediyor. Bu gibi propagandalar ve faaliyetler Türkiye’yi parçalamaz ve çökertmez mi?
(5) Türkiye toplumu, nâdir istisnalar dışında bedevî, şifahî, hâfızasız, tepkisiz, çağın gerisinde bir toplum haline getirilmiştir. Kendi kültürel değerlerini ve millî kimliğini korumak için yeterli güce ve imkanlara sahip olmayan halkımızı, hem kültür bakımından, hem de maddiyat sahasında üstün olan misyonerlerin saldırı ve propagandaları karşısında yalnız ve korumasız bırakmak doğru mudur?
(6) Daha birkaç gün önce Aczimendî cemaati lideri Müslüm Gündüz dostlarıyla sohbet ederken basıldı, adliyeye götürüldü. Tutuklanmaları isteniyordu, serbest bırakıldılar, lakin aleyhlerinde dava açıldı. AKP iktidarı zamanında hangi misyoner hakkında böyle bir muamele yapılmıştır?
Daha sorulacak çok soru var ama bugünlük bu kadar yeter.
Ülkenin idarecileri, politikacıları, efendileri şu hususu çok iyi bilsinler ki, biz Müslümanlar, kendi vatanımızda, Batı ülkelerinin halkları, misyonerler kadar din, inanç, inandığı gibi yaşamak, görüş, tenkit, fikir hürriyeti sahibi olmadan Hıristiyan davetçilerinin cirit atmasına asla razı olmayacağız. Böyle bir şeye halk razı olmayacağı gibi Hak da razı olmaz.
Geçenlerde bir yazımda, aldığım zannî ve istihbarî bilgilere göre son bir yıl içinde ülkemizde yirmi bir bin adet kilise ve Hıristiyan propaganda hücresi açıldığından bahsetmiştim. Rakam bazılarının garibine gitmiş.O yazımda bu kiliselerin bağımsız, anıtsal, çan kuleli binalar olmadığını; apartman dairesi, han odası, mesken, yazıhane, dernek gibi yerler olduğunu belirtmiştim. İngilizce öğretmeni veya başka bir meslek veya kılıkta iki üç genç misyoner bir ev tutuyorlar ve bu mekanı bir Hıristiyanlık dâveti merkezi haline getiriyorlar. Maalesef ülkemizin tamamında bu gibi yerler açılmıştır, çalışmaktadır. Ecevit hükümeti zamanında bunların engellenmesine çalışılıyordu. AKP artık engin ve geniş bir ruhsat ve izin vermektedir. Bu işin sonu nereye varacaktır?
Misyonerler her yıl milyonlarca broşür ve İncil dağıtıyor, Diyanet bunlara karşı ne yapıyor? Misyonerlere reddiye mahiyetinde, islâm’ı müdafaa için o resmî daire de broşürler hazırlayıp, bunları büyük miktarda bastırıp dağıtmaya kalkışsa izin verilir mi dersiniz? Bekleyin, Diyanet böyle bir faaliyet yaparsa, bilin ki izin verildi, yapmazsa “Otur oturduğun yerde, bu işlere karışma…” denildi.
Müslümanlara haber veriyorum. Vatan toprağı ayaklarınızın altından oyuluyor. Gün gelecek yer çökecek ve çok kötü duruma düşeceksiniz. Bazı akılsızlar “Biz bu topraklarda bin seneden beri varız, İstanbul’u da 550 sene önce almıştık, bizi buralardan kim çıkartabilir?..” gibi lâflar ediyor. Onlara Endülüs’ü hatırlatmak isteriz. Hıristiyanlar o ülkeyi yedi yüz sene sonra tekrar feth ettiler.
Endülüs Hıristiyanların ellerine geçince ne oldu? Bir tek Müslüman bile bırakmadılar. Zorla Katolik yaptıkları zavallı Müslümanlar ellerini, yüzlerini bile yıkamaktan korkuyorlardı. Çünkü “Sen elini yüzünü yıkamıyorsun, abdest alıyorsun…” diyerek Engizisyon mahkemesine veriyor, işkence ile itiraf ettiriyor ve diri diri ateşte yakıyorlardı. Misyonerlerin gayesi bizi bu topraklarda yaşatmamaktır.
Bazı Türk ileri gelenleri ve kodamanları Batı’nın Evangelist liderlerine, Roma Papa’sına, uluslararası Siyonistlere, İsrail’e birtakım sözler vermiştir, taahhüdlerde bulunmuşlardır. Türkiye’nin mezarı maalesef birtakım light İslâmcılara kazdırılmak isteniyor.
Biz çocuklarımıza Kur’ân dersi, din dersi verdirmiyoruz ama misyonerler kendi dinlerinin propagandasını yapmakta alabildiğine hür ve serbesttir. Hasan Karakaya beyin 8 Ocak tarihli Vakit’te çıkan fıkrasını okumanızı tavsiye ediyorum.
Bu memlekette Müslüman hocalar, cami hatibleri cuma günleri minberlerde istedikleri hutbeyi okuyabiliyorlar mı? Okuyamıyorlar. Derin devletin hazırlattığı suya sabuna dokunmaz hutbeleri okumaya mecburlar. Ellerine verilen resmî metne bir cümle bile ilave edemezler. Camilerde ajanlar bulunuyor ve hutbede değişiklik yapan hocaları şikayet ediyor.
Birtakım işlerden yüz bin dolar yardım parası alan bazı İslâmcılar misyoner faaliyetleri konusunda niçin en ufak inilti bile çıkartamıyorlar? Dinlerararası Diyalog ve Evrensel Barış ve Kardeşlik şarkıları okuyanlar niçin misyonerlerin halkımızı irtidata, İslâm’a sırt çevirmeye davet ettiğini görmezlikten geliyorlar?
Bu hafta Almanya’dan gelen bir dostum oradaki yakınlarının “Misyonerlere cevap vermek ve başka islâmî hizmetler yapmak için para lazımsa biz toplayıp gönderelim…” dediklerini söyledi. Bu teklifi kabul etmedim. İslâmî kesimde, yurt içinde ve yurt dışında her yıl milyarlarca dolar hizmet ve faaliyet parası toplanıyor. Bu milyarlarca doların beş on bin doları ile misyonerlerin iddialarını çürüten bir broşür bile yayınlanmış değil. Biz Müslümanların paraya değil, akla, kültüre, ilme, irfana, vicdana, şuura, idrake, ahlâka, yüksek karaktere ihtiyacımız var.
Geçen hafta Fatih’te bir çay sohbetinde beş on arkadaş ile bu konuları konuştuk, misyonerlere cevap mahiyetinde birkaç broşür yayınlanması konusunda fikir birliği oldu, bazı kararlar aldık. İçimizden biri bu iş için para vermek istedi, kabul etmedim. Önce iş, sonra, sadece o işe yetecek kadar para… İslâmî hareketi bu para toplama işi kirletmiştir. Böyle bir broşür yayınlanırsa, üzerine kâr konulmadan maliyetine ellilik, yüzlük paketler halinde isteyene verilecek ve büyük miktarda dağıtılmasına çalışılacaktır.
Allah Müslümanlara para, maddî imkan, genişlik verdi. Bunlara ilaveten akıl, kültür, gayret vermesi için dua edelim ve bunun sebeplerine tevessül edelim. 11 Ocak 2004