ÇarşambaDİYELİM ki, semtte birkaç pastacı var. Bunlardan birinin sahibi dindar bir kişidir. Bu pastacının mesleğinde ve ticaretinde, rakiplerini geçmesi, “Semtin en iyi pastacısı olması” gerekir. Pastaları, börekleri, çörekleri, şerbetleri nefis ve leziz, fiyatları emsalinden biraz daha ucuz, müşterilerine karşı çok nazik…

Müslüman lokantacı da böyle olacaktır. Yemeklerinin lezzeti, hizmetinin mükemmelliği, fiyatlarının uygunluğu ile kısa zamanda ünü yayılacak, uzaklardan insanlar gelip lokantasında yemek yiyecek, birkaç yıl içinde efsane bir müessese haline gelecektir.

Bütün üretim, ticaret, hizmet sahalarında Müslümanlar daha başarılı, daha önde, daha ileri olmalıdır.

60’lı yıllarda bir gün Beyoğlu’nda lokantası olan merhum Hacı Salih bey beni bir öğle yemeğine dâvet etmişti. Yanımdaki masada yemeklerini atıştıran iki müşteri şöyle konuşmuşlardı:

– Bu Hacı Salih’i kör bıçakla kesmek lazım…

– Niçin?

– Görmüyor musun, bu güzel yemekleri bize su içirerek yediriyor!..

Yemeklerini şarap içerek yiyen o kişiler, merhum Hacı Salih çok lezzetli yemekler sunduğu için, çâr nâ çâr onun lokantasına gelmek zorunda kalmışlardı.

Bir kısım Müslümanlar cart curt etmeyi, hoş edebiyatı, hayattan kopuk lafları bıraksınlar da, hangi meslekte iş yapıyorlarsa o sahada birinci olmaya baksınlar.

Adam çok dindar bir börekçiymiş, İslâmî hizmetler ve faaliyetler yapıyormuş, filan tarikata mensupmuş, siyasal İslâm için yanıp tutuşuyormuş; lakin börekleri berbatmış, deve hamuru gibiymiş, bir porsiyon yiyen yirmi dört saat mide sarsıntısı geçiriyormuş… Ben böyle Müslümanı ne yapayım?

İslâmî hizipler, fırkalar, zümreler, cemaatler, tarikatlar kendi ihvanlarını, taraftarlarını, partizanlarını pek beğenir, göklere çıkartırlar. Bizim kardeşlerimiz pırlanta gibidir… Bizim ihvanımız elmas gibidir… Kardeşlerimiz Hazretimizi çok severler, öl dese ölürler… Bu edebiyat bir işe yaramaz. Çalışkan, becerikli, başarılı, azimli olmak gerekir.

Zamanımızda herkes din ve devlet işlerine burnunu sokuyor; bu konuda atıp tutuyor. Bakkal, kasap, kayıkçı, yumurtacı, yorgancı, yoğurtçu, seyyar köfteci, kokoreççi, küçük esnaf, işçi, çiftçi… Maşaallah siyasetin ve dinin ordinaryüs profesörleri gibi konuşup duruyorlar. Be mübarekler, herbiriniz kendi işi, ticareti, hizmeti sahasında başarılı olmak, birinci olmak için çalışsa daha iyi olmaz mı?

Geçen gün büyük bir hastahanede nörolog doktor olan bir dostumun ziyaretine gitmiştim. Zor yürüyen bir hasta geldi, doktor onu güler yüzle karşıladı, yanındaki koltuğa oturttu. Tatlı ve yumuşak bir lisanla şikayetini sordu, tahlillerini yaptırıp bir hafta sonra gelmesini istedi. Hasta bu muameleden çok memnun kaldı ve şöyle dedi:

– Allah senden razı olsun doktor bey. Bazı hekimler yüzümüze bakmıyor, biz hastaları, insan yerine koymuyor. Sen ise güleryüz gösterdin, bizimle ilgilendin, çok teşekkür ederim…

Müslümanlık sadece camilere, cami avlularına, şadırvanlara, Kur’an kurslarına, din mekteplerine mahsus bir nizam değildir. İslâm bir dünya nizamıdır. Müslüman da dünya işlerinde birinci, başarılı, vasıflı olmak zorundadır.

Meşru işlerin iyisi kötüsü olmaz. İş iştir. Müslüman hangi sahada iş ve hizmet yapıyorsa, başarılı olmak için bütün gücüyle çalışacak; müşterilerini, iş sahiplerini, vatandaşları memnun etmek için bütün gayretiyle çırpınacaktır.

Müslümanlar siyaset kapısını otuz yıldan beri zorluyorlar, açamıyorlar, hedeflerine ulaşamıyorlar.

Ticaret siyasetten daha çok önemli bir beşerî faaliyettir. Büyük olsun, küçük olsun ticarette çok hayırlar, feyizler, fütuhat vardır. Şeriatın kurallarına uymak, parayı putlaştırmamak şartıyla yurt içinde ve dünya sathında ticaret seferberliği başlatmalıyız.

Başarılı ticaret yapmak üzere kendimizi, çocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Taiwan’da bütün evler birer atölye gibi çalışıyormuş. Yedi yaşındaki torundan, yetmiş yaşındaki nineye ve dedeye kadar herkes bir şeyler üretiyor ve bunları satıp para kazanıyormuş. Bizde de Müslümanlar gece gündüz çalışmalıdır.

Ticaretten kazanılacak paralar ile malî (parasal) ibadet yapılmalıdır. Öncelikle zekât verilmelidir. Zekât ancak hakikî şahıslara verilir ki, bunlar Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Zekât ile ilgili fıkıh kuralları ne diyorsa, zekâtlar o şekilde verilmelidir. Tüzel kişilere zekât verilmez, böyle zekâtlar kaza edilmeli, tekrar verilmelidir.

Para kazanan Müslümanlar sıkıntı çekenlere maddî yardım yapmalıdır.

Ülkemizde İslâmî bir cemaat sistemi ve hiyerarşisi olmadığı için dindar halktan gelişi güzel para toplanmaktadır. Ne kadar toplanıyor? Bu paralarla ne gibi hizmetler yapılıyor? Hizmet yapılırken ehemmühime (en önemli olan önemliye) tercih ediliyor mu? Toplanan paraların ne kadarı çar çur ediliyor? Allah saklasın, bu paraların bir kısmı bazı kişilerin zimmetinde mi kalıyor?

Müslümanlar İslâmî hizmetler ve faaliyetler için para verirken çok dikkatli olmalı ve hesap istemelidir.

Ortada üzücü bir gerçek vardır ki, mutlaka yapılması gereken bazı önemli ve zarurî dinî hizmet ve faaliyetler yapılmıyor. Meselâ bozuk, zındık, reformcu bir ilahiyatçıya karşı yayın yapılması, broşür ve kitap hazırlatılıp bunların milyonlarca dağıtılması gerekiyor ama bu iş yapılmıyor. İslâm adına milyarlarca dolar toplandığı halde, bu paraların bir kısmı ile niçin zarurî red, cerh, tenkit hizmetleri yapılmıyor, halk uyarılmıyor.

Her neyse biz yine sadede gelelim. Müslümanlar bütün iktisadî, ticarî, sınaî (endüstriyel) faaliyetlerde ve hizmetlerde öne geçmek için çalışsınlar. Bütün iktisadî faaliyetler bilgi, ihtisas, tecrübe, birikim ister. Küçük bir köfteci dükkanı açmak bile kolay bir iş değildir. Müslümanlar şimdiye kadar binlerce Kur’an kursu, İmam Hatip mektebi açtılar. Keşke bir miktar da meslek lisesi açmış olsaydılar. Meselâ:

– Türk mutfağı ve tatlıları koleji.

– Geleneksel Türk sanatları koleji.

– Ev ve aile ekonomisi ve üretimi kursları.

– Çiçekçilik, kaktüsçülük, fidancılık meslek lisesi.

Özetliyorum:

– Başarılı ticarete yönelmeliyiz.

– Ticaret ile kazanacağımız paraları, dini imanı para olan sahtekârlara kaptırmamalıyız. Allah rızasına uygun sahalara sarfetmeliyiz.

İslâm karşıtları “Yeşil sermaye” diyerek az mı patırtı koparttılar.

Peygamber “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurmuştur. Yine başka bir hadîste “Çalışıp çabalayıp helal kazanan Müslüman Allah’ın sevdiği bir kuldur” buyuruluyor.12 Temmuz 2001