Cumartesi

 

YAKIN tarihimizde

bu memlekette Müslümanlara çok zulm edilmiştir

, halkın temel insan hakları ayaklar altına alınmıştır. Bir sıraya koymadan aklıma gelenleri rastgele sıralayayım:

1. Dindar Müslümanlar şiddete ve eyleme yönelik olmayan inançları, fikirleri, görüşleri, ibadetleri yüzünden nezarete atılmış, tutuklanmış, mahkemeye verilmiş, mahkûm edilmiş, zindanlarda süründürülmüştür.

2. Daha

yakın zamanlara kadar Nurcular yakalanıyordu

. Suçları neydi? Bir yerde toplanıp Risale-i Nur okuyorlarmış!.. Bu bir suç mudur?

3. Yine bir yerde toplanıp tesbih çeken, zikrullah yapan tarikat mensupları da tutuklanmıştır.

4. Son seksen küsurluk yıllık tarihimizde Beylikler, Selçuklu, Osmanlı zamanından kalma on binden fazla cami, tekke, taş mektep, medrese, imaret ve diğer hayrat vakıf binası yıkılmış, satılmış, kiraya verilmiştir.

5. Bunlara paralel olarak on binlerce taşınmaz akar vakfı binası ve arazisi de elden çıkartılmış, ona buna satılmıştır.

6. Bir ara

Ezan-ı Muhammedî okumak kanunla yasak edilmiştir.

7.

Ezan-ı Muhammedî okuyan Müslümanlara cânî muamelesi yapılmıştır.

8. Din hocası, din hizmetlisi yetiştiren bütün medreseler kapatılmış,

40 bin medrese talebesi sokağa atılmıştır.

9. Bütün tekkeler kapatılmış, zikrullah yasaklanmıştır.

10. Yakalanan dindarların bazısına en ağır işkenceler yapılmıştır. (Malatya hadisesinde yakalanan bir Müslümana korkunç işkenceler yapılırken zavallı “Allah’ diye bağırdıkça zalimler “Allahın gelsin de seni kurtarsın bakalım” diyormuş…)

11.

Şalcı Bacı

adında bohçacılık yapan bir kadıncağız

şapka devrimini tenkit ettiği için
İstiklâl mahkemesi kararıyla asılmıştır.

12.

1943’te İstanbulun incisi Sultanahmet camii bile ibadete kapatılmıştır.

13. Müftüler, imamlar, vekil imamlar, vaizler, müezzinler, eski dersiâmlar geçinmelerine yetmeyen gülünç derecede az maaşlarla süründürülmüştür.

14. Çocuklara özel din ve Kur’ân dersi veren hocalar, yakalanınca caniler ve katiller gibi zincire vurulup tutuklanmıştır.

15. Camiden çıkarken

takkesini başında unutan dalgın Müslümanlar tutuklanmış, hapsedilmiştir.

16. Frenk alfabesi kabul edilince

ülkenin nice yerinde eski Osmanlıca ve Arapça kitaplar, meydanlara yığılmış, üzerine gazyağı dökülerek ateşe verilmiştir.

17. Ulemadan

İskilipli Âtıf Efendi, Şapka Kanunundan önce yazmış olduğu “Frenk mukallitliği” adlı risalesi dolayısıyla, ceza kanunları mâkabline şâmil olmaz prensibi çiğnenerek idam edilmiştir.

18. Aynı gün Babaeski müftüsü

ulemadan Ali Rıza Efendi idam edilmiştir.

19. Birkaç kitap ve broşür dışında hiçbir dinî yayın yaptırılmamıştır. Matbuat Umum Müdür yadımcısı

İzzettin Nişbay imzasıyla bu konuda basına genelge gönderilmiştir.

20. Okullarda din dersi okutulmadığı gibi,

özel din dersi verilmesine de izin verilmemiştir

.

21. İslâm dini ve Müslümanlar aleyhinde

devlet terörü fırtınaları

estirilmiştir.

22. Bütün

tarihî İslâm kabristanları tahrip edilmiş

, düzlenmiş, üzerlerine binalar, parklar yapılmış;

sadece Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Dönmeler mezarlığına

hiç ilişilmemiştir.

23. Ecdat türbeleri kapatılmış, nicesinin içindeki yazma Kur’ânlar, sedefli rahleler, kıymetli hüsn-i hat levhaları, tarihî broz şamdanlar, sandukaların üzerindeki değerli kumaşlardan örtüler ve diğer müzelik eşyaların çoğu yağma edilmiştir.

24. Zulüm ve şenaat o dereceye vardırılmıştır ki,

Mimarbaşı Koca Sinan’ın türbesi açılmış, kafa iskeleti alınıp götürülmüş ve sonra da “kaybedilmiştir.”

Yakın tarihimizin kara ve kanlı günlerinde idam edilen, işkenceye uğrayan, zindanda sürünen, sürgünlerde çile ve cefa çeken, işinden ve aşından olan, korku ve güvensizlik içinde yaşayan, temel hak ve hürriyetleri ihlâl edilen, köle muamelesi gören Müslümanların haddi hesabı yoktur.

Bazı vicdansızlar bütün bunları inkâr etmekte, bu söylenilenler hep yalandır, Müslümanlara hiçbir şey yapılmamıştır, din hürriyeti çiğnenmemiştir demektedir.

Yukarıda yazdıklarım çok azdır. Eksiği vardır, fazlası yoktur.

Japonya da bizim gibi bir Asya ve doğu (onlar uzak, biz yakın doğu) ülkesi ve devleti idi. Japonyada Şintoizme, Konfüçyanizme, Budizme cephe alınmadı, bizdeki gibi halkın dinine, inancına karışılmadı;

onlar ilerledi biz onların onda biri kadar ilerleyemedik. İşte manzara ortadadır.

İslâm’a ve Müslümanlara zulm eden, halkın temel hak ve hürriyetlerini çiğneyen devletimiz değildir, kötü bir düzen ve ideolojidir.

Bendeniz şahsen devletimi tenzih eder, bütün suçu bozuk düzen ve bozuk ideolojide görürüm.

Bu bozuk düzen ve ideoloji Türkiyeyi geri bırakmış, halkımıza büyük acılar çektirmiştir.

Marksizm Rusyayı batırdı. Nazizm Almanyanın çökmesine sebep oldu; bizdeki resmî ideoloji de Türkiye devletini, Türkiye halkını, Türkiye denilen şu mübarek ülkeyi târümar etti. Bendeniz Müslüman bir gazeteci olarak adalete, insan haklarına, evrensel hikmete aykırı olarak

elli yıl boyunca zulüm görmüş bir kimseyim.

Şahsıma neler yapıldı?

Hapishanelere atıldım. Ağır cezalara çarptırıldım. Hapis cezasını çektikten sonra sürgüne gönderilme cezasına çarptırıldım. Defalarca evim, yazıhanem arandı. Aleyhimde çoğu ağır cezalık yüzlerce dava açıldı. Altı yıla yakın yurt dışında sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldım. Hakaret ve iftiralara uğradım.

Düzeni değiştirmek için silahlı örgüt kurup eylem mi yapmıştım? Hayır! Cumhuriyeti ortadan kaldırmak mı istemiştim? Hayır. Başkalarının hak ve hürriyetlerine mi saldırmıştım? Hayır!

Peki benim suçlarım neydi?..

Eylemle, şiddetle ilgisi olmayan dinî inançlarım, düşüncelerim, görüşlerim,

(doğru veya yanlış)

tenkitlerim, yazılarım yüzünden bunca zulme uğramıştım.

İslâm düşmanı militan ve fanatik bir azınlık bana ve diğer Müslüman kardeşlerime en büyük tehdit,

iç düşman gözüyle bakmış; bizleri ikinci sınıf vatandaş, parya, köle, zenci statüsüne indirmişti.

Allah onlara yeni fırsatlar vermesin. Ümmet-i Muhammed-i şerlerinden korusun.

(İkinci yazı) İskilipli Âtıf Efendi Niçin İdam Edildi?

Soru: İskilipli Âtıf Efendi’nin ne suçu vardı ki, idam edildi?

Cevap:

O devrimlere karşı gelmişti…

Soru: Devrimlere karşı gelmeyi cezalandıran bir kanun var mıydı?

Cevap: Yoktu…

Soru: Ceza hukukunun temel prensibi

“Kanunsuz suç ve ceza olmaz”

değil midir? Peki onu nasıl idam ettiler?

Cevap:

Dedik ya, devrimlere karşı çıkmıştı.

Soru: İskilipli Âtıf Efendi,

“Frenk Mukallidliği”

adlı risalesini yayınladığında şapka devrimi yapılmamıştı, şapka kanunu çıkartılmamıştı…

Cevap:

Yine de devrim aleyhinde olduğu için asılarak idam edilmesi gerekiyordu.

Soru: Savcı onun için idam değil hapis cezası istemişti…

Cevap: Devrime karşı olduğu için idam edilmiştir.

Soru:

İstiklâl Mahkemelerinde avukat yoktu, verilen kararlar temyiz edilemiyordu, bu doğru mudur?

Cevap: Elbette doğrudur.

Soru: Âtıf Efendi’nin şiddete veya eyleme yönelik bir tarafı var mıydı? Yoksa niçin idam edildi?

Cevap: Yoktu ama idam edilmesi gerekiyordu.

Soru: Böyle bir idam hukuka, adalete, insafa, vicdana uygun mudur?

Cevap:

Değildir ama devrimler ve şapka senin bu saydığın değerlerin üzerindedir.

Soru: Şapka giyildi de ne oldu?

Cevap:

Şapka giyerek medeniyette, ilimde, teknikte, ilerlemede, kültürde, sanatta, edebiyatta, zenginlikte, havacılıkta Almanyayı ve Japonyayı geçtik, az zamanda çok mesafe kat ettik, uygarlık semalarına füze gibi fırladık.

Daha ne olsun istiyorsun a gerici!

13 Haziran 2010