Müslümanlara Hitap (2)
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazar
Ey Müslümanlar! Uyarılara kulak veriniz ve sizi ateşe düşürecek şeylerden kaçınız. Kişiyi ateşe düşürecek kötülükler ve haramların bazısı şunlardır: Ticarette ve iş hayatında müşteriyi aldatmak… İhalelere fesat karıştırmak… Emanetlere hıyanet etmek. Emanetler ne demektir? Kişinin malı mülkü, çoluk çocuğu, işi ticareti, vazifesi, memuriyeti, makam ve mevkii, gençliği, sıhhati hep birer emanettir. Yüce İslâm dini bunlara hıyanet edilmesini yasaklamıştır… Devletin, belediyelerin bütçelerini, bankaları hortumlamak… Saçı bitmedik yetimlerin hakkını yemek… Hakketmediği maaş ve ücretleri almak… Gerçekten hasta olmadığı halde sahte rapor alarak işini yapmamak… Adam kayırmak… Ehil ve lâyık olmayan yakınları, arkadaşlarını, partilileri, eşi dostu işlerin başına geçirmek… Komşulara eziyet etmek… İnsanları rahatsız etmek…
Ey insanlar! Allah’ın geniş rahmetinden yararlanmak istiyorsanız merhametli olunuz, sakın zulüm yapmayınız, gaddarlık yapmayınız. Unutmayınız: Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Ey İnsanlar! Allah ile olan bütün işlerde ihlâsı, yaratıklarla olan bütün muamelelerde adaleti esas alınız. Allah, ihlâsla yapılmayan ibadetleri, amelleri, hayırları kabul etmez.
Ey İnsanlar! Mâlumunuz olsun ki, kişinin en büyük düşmanı kendi nefs-i emmâresidir. Nefs-i emmâre, kötülükle çok emreden nefis demektir. Müslümanın temel vazifelerinden biri de nefsiyle büyük cihad yapmak, nefsini dizginlemek ve terbiye etmektir. Ey ahali! İslâm edeb demektir. Müslüman edebli, ahlaklı, görgülü, nazik, efendi, mürüvvetli, gönül yiğidi kişidir. Müslümana kabalık, görgüsüzlük, terbiyesizlik, ahlaksızlık, bencillik, zâlimlik, fitnecilik yakışmaz.
Bazı ahmak ve sapıklar, gereken bütün tedbirleri alarak, çalacakları minarelere kılıflar hazırlayarak haram servetler biriktiriyorlar. Bunlar ne kadar beyinsiz mahluklardır. Bilmiyorlar mı ki, Allah her kuluyla ilgili melek vazifelendirmiştir; onun yaptıklarını yazarlar, hiçbir şeyi eksik bırakmazlar. Haram servetler edinenlere, halkı, ülkeyi, devleti soyanlara yazıklar olsun, lânet olsun. Vay onlara, veyl onlara!.. Ateş biriktiriyorlar. Bu ateşleri çoluk ve çocuklarına da yediriyorlar. Allah’ı kandırdıklarını mı zannediyorlar?
Müslümanlar! Zevk ü sefayı, sefahati, gafleti, uykuyu bırakın. Uyanın uyanın uyanın! Alâmetler var, haberler var, bilgiler var. Olan oldu, olacaklar var. Ufuklarda kara bulutlar var. Dünya çok bozuldu, insanların bir kısmı çok azdı. İslâm âleminde savaşlar var. Kan var, ateş var, gözyaşı var. Feryatlar gökyüzüne yükseliyor. Çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar, siviller eziliyor, öldürülüyor. Peygamber ne demişti: “Müslümanlar bir tek vücut gibidir. Onun bir tarafına bir acı gelirse, bütün vücut bunu hisseder” dememiş miydi? Biz iman kardeşlerimizin acılarını ruhumuzun derinliklerinde duyuyor muyuz? Biz onlara acıyor muyuz? Biz onlara hiç olmazsa dualarımızla yardımcı oluyor muyuz? Biz zâlimleri lânetliyor muyuz?
Ey Müslümanlar! Eyvah bize, vah bize, yazık bize… Çanlar bizim için çalıyor. Çanlar ne korkunç çalıyor… Peygamber buyurmuş: “Müslüman bir kötülük görürse onu eliyle fiilen gidermeye, önlemeye çalışır. Bunu yapamazsa diliyle (kalemiyle) kötüler, engellemek için uğraşır; bunu da yapamazsa kalbiyle buğz ve nefret eder. Bu imanın asgarîsidir.” biz böyle miyiz? Biz böyle yapıyor muyuz?
Gerçek bir iman insanın en kıymetli değeridir. İmanını yitiren herşeyini yitirmiş olur. Nice vatandaşımız, nice evlâdımız imanını kaybediyor. Onların imanlarını çalıyorlar. Biz ne yapıyoruz. Bizim bu fâciadan haberimiz var mı? Biz onların imanını korumak için ne gibi çalışmalar ve hizmetler yapıyoruz?
Müslümanlar! Bilgi güçtür, bilgelik güçtür, ilim, irfan ve kültür güçtür, sanat güçtür. Bütün iyi işler hep birer güçtür. Bu güçlere sahip olmak için gece gündüz çalışalım. Güçlü Müslümanlar olalım. Vasıflı Müslümanlar olalım. Üstün Müslümanlar olalım.
Allah’tan yardım isteyelim. Bu yardıma nâil olmak için bütün sebeplere ve vesilelere yapışalım. Yan gelip yatarsak yardım bize yetişmez. Yüce Rabbimiz ne buyurmuş:
Allah’ın rızasını kazanmak, hoşnutluğunu elde etmek için adım atalım, yürüyelim. İşte o zaman ilahî yardım ve zafer bize nâsip olacaktır. Müslümanlar! Zilletten kurtulup izzet bulmak, esaretten kurtulup hür olmak istiyorsak bunun yolunu bize yüce dinimiz göstermiştir. Çareler ve çözümler arayalım ve bunları hayata uygulayalım.
Allah’ın Kur’ân’da mü’min kullarına zafer vaadi vardır, bunun sebeplerine tevessül edelim. Sevgili Müslümanlar!.. Felâketlere ve musibetlere karşı kendimizi, çoluk çocuğunuzu, evinizi ticârethânenizi mânevî bir sigorta ile sigorta ettiriniz. Bu sigorta Allah rızası için verilen sadakadır, yapılan yardımdır. Sadaka denilince hatıra sokaktaki dilenciye atılan az bir para gelmesin. Sadaka Allah rızası için yapılan yardımdır, para veya mal olarak. Ramazan’da bir kere verilen fıtır sadakası ile vazifemizi yapmış olmayız. Hali vakti yerinde olan imkânlı Müslümanların hergün muhtaclara, fakirlere, işsiz ve aşsız vatandaşlara elden geldiği kadar sadaka vermesi, onların imdadına yetişmesi gerekir. Sadaka Allah ile yapılan bir ticarettir. O ne iyi bir ticarettir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz “Az sadaka çok belâyı def eder, uzaklaştırır” buyurmuşlardır. Bilhassa seyahata çıkmadan önce sadaka veriniz. Evinize bir
veya zarfı koyunuz, sık sık bunun içine bütçenizin müsaadesi nisbetinde yardım parası koyunuz. Sonra bir fakir, bir muhtaç bulduğunuz zaman ona veriniz. (Sadaka kutusuna konulan para sizden çıkmıştır, o artık bir emanettir, sakın o parayı kendiniz kullanmaya kalkmayınız. Emanete hıyanet etmiş olursunuz.)
Hayvanlara iyilik ediniz, sakın onlara eziyet ve zulm etmeyiniz. Onların ağzı vardır, dilleri yoktur. Onlara kötülük ve zulm ederseniz hasmınız Allah olur. Evinizde bulunan ehlî (evcil) hayvanlara, kuşlara, balıklara, kedilere iyi bakınız, hastalanırlarsa veterinere muayene ettiriniz. Bu iyiliklerin, bu şefkat ve merhametin mükafatını o hayvanların ve her şeyin Mâliki ve sahibi olan Allah size bol bol verir. Zevk için balık tutmayınız. Zevk için, öldürmek için avcılık yapmayınız.
Sevgili Müslümanlar! Lüksten, israftan, gösterişten, aşırı tüketimden, marka hastalığından, pahalı otomobil fetişizminden, pahalı cep telefonu manyaklığından uzak durunuz. Kur’ân-ı Azimüşşan’da müsriflerin (saçıp savuranların) şeytanın kardeşleri olduğu bildirilmiştir. Şeytanın kardeşi olmak ne kadar kötü bir şeydir. Müslüman, zengin de olsa mütevâzı yaşar. Müslüman, lüks bir otomobilin kendisine bir değer kazandırmayacağını iyi bilir. Peygamber efendimiz “Kanaat tükenmez bir hazinedir…” buyurmuştur. Yine “El-fakrü fahrî= Gönüllü fakirlik benim övüncümdür” buyurmuştur.
Müslümanlar! İnsan kurtuluş yolunu sadece kendi aklı ile bulamaz. Kurtuluş yolunu bize bildirmek için Yüce Yaratan bir Haberci ve Elçi göndermiştir. Kurtuluş İslâm’da, Kur’ân’da, Şeriat’ta, Peygamber Sünneti’ndedir. Kurtuluş çarelerini bize yetecek miktarda öğrenelim, bunları bizden iyi bilenlere uyalım ve ebedî saadetimizi kurtaralım.
Bundan üç-dört hafta önce tanıdıklarımdan şoför Hilmi bey, yıllardan beri midesinden rahatsız olduğunu yakınarak söylemişti. Kendisine, çiğ lahana suyu içmesini tavsiye etmiştim. Büyük bir lahana alacak, bunun suyunu elma ve havuç suyu çıkartır gibi makinede çıkartıp taze taze içecekti. Sabah aç karnına bir bardak, öğleyin bir bardak, akşam da bir bardak. Birkaç gün içinde inşaallah iyileşirsin, derdin sıkıntın kalmaz demiştim. Ayrıca kendisine, eczahanelerde satılan bir mide ilacının da ismini, evdeki kutusuna bakıp telefonla bildireceğimi söylemiştim. Hilmi beyin telefon numarasını kayb ettiğim için ilacın ismini ona ulaştıramadım. Üç-dört hafta sonra görüştüğümüzde bana
dedi. Eczahane ilacının ismini vereyim mi dedim. Hayır, lüzum yok cevabını verdi.
Lahana sadece mideye değil, bin türlü derde deva bir sebzedir. Hem sebze, hem şifalı bir ilaçtır. Hatırınızda olsun! Çiğ suyu, bekletilmeden taze taze içilecek. İçimi de çok kolay… Kara ve kırmızı lahana değil, bildiğimiz beyaz lahana… 02 Ocak 2006