Müslümanlara Mektup
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazar
Cenab-ı Hakk’ın sizi kurtarmasını, sizi aziz ve hür yapmasını, düşmanlarınızı zelil ve makhur (kahra uğramış) bir hale getirmesini istiyorsanız sizlere iki hususu âcizâne tavsiye ediyorum:
BİRİNCİSİ: Beş vakit namaz kılmak. Bu namazların farzlarını mümkün olduğu kadar cemaatle kılmak. Namaza büyük önem vermek. Namazı, İslamî eylemlerin birincisi, temeli olarak kabul etmek.
İKİNCİSİ: Başta itikad (inanca ait hükümler) olmak üzere dinî konularda Kur’an’a, Sünnete, icmâ-i ümmete, her asırda yaşamış âlimlerin, fâzılların, din ulularının uygulamasına uygun olan
yolunda bulunmak, dinî konularda kendi kafasından, kendi re’yine ve görüşüne göre konuşmamak. Dinî meselelerde
gibisinden saygısızca ve lâubali hareket etmemek. Dinî konuları asla tartışmamak, Sevâd-ı Âzam’dan (büyük karaltı, Ümmet’in büyük kısmı) ayrılmamak.
Sevgili Müslüman kardeşim, iyi bil ki, sen kendini kurtaramazsın.
Allah’ın seni, çoluk çocuğunu, kavmini, milletini, vatanını, devletini kurtarmasını istiyorsan, senin öncelikle kendine yardım etmen gerekir. Kendine yapacağın yardımların en önemlisi yukarıda saydığım iki şeydir. Yani beş vakit namazı ikame etmek (dosdoğru cemaatle kılmak) ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde bulunmak.
Sevgili Müslümanlar… Zamanımızda para sevgisi, paraya tapınmak, mal ve mülk edinme ihtirası büyük bir belâ, musibet ve âfet haline gelmiştir. Kendini bu sapıklıktan, bu azgınlıktan korumalısın. Aslında bütün din hocalarının Ümmet-i Muhammed’i bu konuda uyarması, bilgilendirmesi gerekir. Paraya put gibi tapan, zenginleşmek için her haltı karıştıran kişi gerçek mü’min olamaz. Toplumumuzda haram yeme yaygınlaşmıştır. Yüce Yaratıcı, haram yiyen bir toplumu aziz kılmaz, aksine zelil ve rezil eder.
Para ve mal hırsıyla birlikte lüks, aşırı konfor, aşırı tüketim, gösteriş toplumumuzu kanser gibi sarmıştır. Durumu müsait olanlar, zenginler har vurup harman savuruyor, eski Nemrud’lara ve Firavun’lara taş çıkartacak sefih bir hayat sürüyor; zengin olmayanların bir kısmı ise
diye haset ve kıskançlık içinde kavruluyor.
Tarih okuyalım, nice imparatorluklar, nice güçlü toplumlar lüks, israf, sefahat, şatafat yüzünden batmıştır. Onların mâmureleri harap olmuştur, kalıntılarına ibret gözüyle bakıyor muyuz? İyi ve olgun Müslüman mütevâzı, kanaatli, tutumlu bir hayat sürer. Cimrilik yapmaz, artırdıklarını Allah yolunda sarf eder. Lüks bir mesken, lüks bir otomobil, lüks bir yazlık, lüks giyim kuşam, lüks yeme içme bir kimseye zerre kadar kıymet, itibar, şeref, haysiyet kazandırmaz. Aksine çok şey kayb ettirir. İnsanı yükselten, değerlendiren ahlâktır, fazilettir, ilimdir, irfandır, iyiliktir, hayır hasenat yapmaktır, bilgeliktir, güzelliktir.
Azgınlık yapan, haram yiyen birtakım zenginler, hem kendilerini, hem de çoluk çocuklarını yakıyorlar. Onların, haramla besledikleri çocuklar da yanacak.
Ey Müslümanlar! Yapamayacağımız şeyleri konuşup durmayalım. Bizi aşan bazı işler vardır. Kışın ortasında hemen yazı getiremeyiz. Tarihin de kışları vardır. Ne kendimizi, ne de peşimize takılan saf Müslümanları aldatalım. Yapabileceğimiz işlere, hizmetlere bakalım, onlara yönelik olalım.
* İtikadımızı tashih edebiliriz…
* Namazı dosdoğru kılabiliriz…
* Cemaate devam edebiliriz…
* Zekat, sadaka, hayır hasenat yapabiliriz…
* Haram kazançlardan uzak durabiliriz…
* Lüks, israf ve sefahatten kendimizi koruyabiliriz…
* Benliğimizi, şehvetlerimizi, azgınlıklarımızı engelleyebiliriz…
Bütün şehrin temiz olmasını istiyorsak, biz önce kendi evlerimizin önünü süpürmeliyiz. Kendi evinin önü pislik içinde ve adam kalkmış şehrin kirli oluşundan şikâyet ediyor. Ne münâfık, ne ahmak kişidir böylesi…
Sevgili Müslümanlar! İslâm ilim, irfan, kültür, medeniyet, sanat dinidir. Bu konularda her yeni günümüzün bir öncekinden daha ileri olması gerekir. Peygamber aleyhisselâm “İki günü birbirine eşit olan zarardadır” buyurmuştur. Güçlü, hür, haysiyetli, şerefli, itibarlı, üstün, vasıflı Müslümanlar olmak istiyorsak her gün ilmimizi, kültürümüzü, irfanımızı artıracak, medeniyet derecemizi yükseltecek şeyler öğrenmeliyiz. Gerekirse bu hususta harcama yapmalı, ehliyetli öğretmenlerden ders almalıyız. (Ehliyetli dedim. Ehliyetsiz hocanın faydası olmaz).
Müslümanlar! Bilmiş olunuz ki, kader yaylarının kirişleri gerilmiştir ve müekkel melekler okları atmak için emir beklemektedir. Emir gelip oklar hedeflerine atılınca bir şey yapamayız.
Henüz vakit varken namazla, sabırla, dua ile, sadaka ile, hayır hasenat yaparak belâları, musibetleri, kazaları uzaklaştırmaya çalışalım. Peygamber-i zîşan Efendimiz “Sadaka belayı def eder…” diye haber vermişlerdir.
Ey Müslümanlar! Aklımızdan bir an bile çıkarmamamız gereken dinî bir uyarı vardır. “Bir ümmet emr-i mârufu ve nehy-i münkeri terk ederse onun üzerine ilahî azab gelir…” İslâm dininde emr-i mâruf ve nehy-i münker çok geniş, çok şümullü bir kavramdır. Çoluk çocuğuna, genç nesillere dinî eğitim ve terbiye vermek de bu emr-i mâruf ve nehy-i münker farizasına dahildir. Din konusundaki sapıklıklarla güzel ve uygun bir şekilde mücadele etmek de böyledir. Ümmet’in bütün fertleri doğrudan doğruya emr-i mâruf ve nehy-i münker yapamaz. Âlim, fâzıl, vazifeli, âmir olanlar yapar, öteki Müslümanlar onları destekler. Bu farz bilkülliye terk edilirse felâket ve azap gelir.
Sevgili Müslümanlar! Gafleti bırakalım. Âhir zamandayız, birçok alâmet zuhur etmiştir. Ufuklarda kara bulutlar vardır.
Akılları durduracak kadar fazla insanın öleceği, ülkelerin ve şehirlerin harabe haline döneceği böyle bir savaşı düşünelim ve Allah’a sığınalım. Allah’a nasıl sığınabiliriz? Namazla, cemaatle, dua ile, malî ibadetlerle (zekat, sadaka, hayır hasenat yapmak), Peygamberimizin sünnetinin şemsiyesi (sığınak) altına girmekle, sabırla, ilimle, hikmetle…
Ülkemizin ve dünyanın haline bakınız. Ahlâksızlık öylesine arttı ki, eski Sodom Gomore, Bizans ve Roma bizim yanımızda solda sıfır kalır. Türkiye dualı bir ülkedir, korunmuş bir ülkedir. Amennâ… Ancak azgınlık da her gün bir miktar daha artmaktadır. Ülkemizde bir mâneviyat yangını ortalığı kasıp kavurmaktadır. Müslümanların, bütün gayretleriyle bu yangını söndürmek için çalışmaları gerekmez mi? Memleket, millet yanıyor biz keyfimize bakıyoruz, olur mu böyle şey?
Uyanık, olgun, iyi, gerçek Müslüman dünya tuzaklarına düşmez, hayat imtihanını birtakım kuruntularla kaybetmez.
Müslüman; hırsızları, haram yiyenleri, saçı bitmedik yetimlerin haklarını gasb edenleri, yalancıları, emanete hıyanet edenleri, vaadinden dönenleri desteklemez. Desteklerse onların suçlarına ve günahlarına ortak olmuş olur.
Bırakın dünyanın başka kıt’a ve iklimlerindeki iman kardeşlerimizi, kendi ülkemizde açlık ve sefalet çeken, haksızlığa ve gadre uğrayan din kardeşlerimizi bile düşünmüyoruz. Böyle Müslümanlık olur mu? Din nasihat/öğüt demektir.Peygamber Efendimiz böyle buyurmuştur. Biz, ilmimiz varsa bizzat, yoksa edenleri destekleyerek nasihat ediyor muyuz? Şaşıran din kardeşlerimizi, yoldan çıkanları uyarıyor muyuz? Birtakım câhil ve gafil din kardeşlerimiz, din sömürüsü yapan deccal ve kezzabları destekliyor; onlara tâbi olmuşlar, çıkmaz sokaklarda dönüp dolanıyorlar. Onları kim uyaracak?
Şu kardeşlerimize bakınız:
Sevgili Müslümanlar! Çok başı boş durumdayız. Âdeta ipsiz sapsız kalmışız. Ümmet-i Muhammed karanlık, fırtınalı, yağmurlu, şimşekli bir gecede çobansız kalmış bir koyun sürüsüne dönmüş ve etrafına kurtlar üşüşmüş. Halimiz fecaat, haberimiz yok. Kur’ân’da biz mü’minlere “Namaz ve sabırla Allah’tan yardım isteyin” buyuruluyor. 23 Ocak 2006