Müslümanlara Müşrik ve Kâfir Demek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 20 Aralık 2018
‘ın muhterem pederi Ehl-i Sünnet ulemasındandı. Kardeşi
da din âlimi ve fakihti, o da Sünnî idi. Kardeşine karşı
kitabını yazmıştır.
Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak, Muhammed ibn Abdilvehhab’ı tutmam, kardeşi Süleyman’ı tutarım.
Onlar tasavvuf ve tarikat Müslümanlarına müşrik der.
Müslümanların büyük bir kısmına kâfir ve müşrik demek büyük sapıklıktır. Mü’mine kâfir diyen kişi iddiası doğru değilse kendisi kâfir olur. Vehhabîler tarikat evliyası için
diyor.
Vehhabîlik bütün dünyada yayılıyor.
ve dâvâları için bunları cömertçe dağıtıyorlar. Dünyada tasavvuf tarikatlerini yasaklamış iki ülke vardır:
ve
Şeriat ve Tarikat üzerine dayalı idi. Enkazından kırka yakın devlet çıkmış olan Osmanlı, bildiğimiz ulusal devletlere benzemezdi.
15’inci, 16’ıncı asırlar Osmanlı’nın yükseliş devridir. Bir Osmanlı devletine bakınız, bir de Vehhabî devletine. Firasetiniz, fetanetiniz, basiretiniz, vicdanınız varsa aradaki farkı anlarsınız.
Tasavvuf İslâm’ın gönül, vicdan, nefs terbiyesi, bâtın boyutudur. Şeriat namaz kılın der, tasavvuf namazı güzel kıldırır. Tasavvuf İslâm’ın ahlâk boyutudur. Tasavvuf Şeriatın devamıdır. İslâm’ın tasavvuf ve tarikat tarafı olmadan insanları ve toplumları zabt etmenin imkânı yoktur.
Biz Türkiye Müslümanları, bu coğrafyada tasavvuf ve tarikat ile var olmuşuzdur.
Nasıl bir tasavvuf?
Kur’âna,Sünnete, fıkha bağlı ve mutabık olan tasavvuf.
Para ve maddî menfaat karşılığında Ehl-i Sünneti yıkmaya, darbelemeye çalışanlara teessüfler ediyoruz. Bu işi samimiyetle parasız ve çıkarsız yapan akılsız kardeşlerimizi kınıyoruz. Bütün gerçek tarikatlar birer
(Salat ve selam olsun ona).
hazretleri
adlı kitabında
anlatıyor ve
diyor. Mutasavvıflar vardır, bir de mustasvife vardır.
Bu ikisini birbirine karıştırmak büyük bir hata olur. Gerçek tasavvuf, İslâm’ın hayata başarılı ve aslına uygun uygulanması demektir. Türkiye Müslümanları gerçek tasavvuftan uzaklaştıkları için bozulmuşlar, İslâm’a yabancılaşmışlardır.
TÜRKİYE Müslümanları İslâmî ve şer’î vazifelerini doğru dürüst eda ediyorlar mı? (Yerine getiriyorlar mı?) Bu soruya göğsümüzü gererek evet diyemeyiz. Diyenin aklına şaşılır. Din, iman, şeriat elden gitmiş, biz keyfimize bakıyoruz.
Eski sâlih Müslümanlar bizi görseydiler, bize deli derlerdi. Ümmet bir sürü fırkaya ayrılmış. İtikad konusunda sapıklıklar ve bid’atler yaygınlaşmış.
İmamlar namaz kıldırma memuru olmuş.
Alkollü içki ibtilası genelleşmiş, memleket meyhaneye dönmüş. Fuhuş ve zina son haddinde.
Lüks, konfor, aşırı tüketim çılgınlık derecesine varmış. Riba/faiz her yeri sarmış.
Şu Müslüman memlekette mü’min ana babalar 15 yaşından küçük çocuklarına din ve Kur’ân hocası tutup ders verdiremiyor. Müslüman bir hanım avukat başında eşarbı ile mahkemeye çıkıp mesleğini icra edemiyor.
Medyada her gün dine, imana, Kur’âna, Sünnete, Şeriata hakaretler savuruluyor. Bu arada bir kısım zengin Müslümanlar neler yapıyor?
Lüks ve şaşalı meskenler. Lüks yazlıklar. Lüks otomobiller. Lüks ev eşyası. Lüks markalı giysiler. Lüks ve pahalı yemekler. Lüks hayat. Oh yan gel de yat.
Eski gerçek din hizmetkârları gibi ihlâsla hizmet eden kaç kişi kaldı şu memlekette acaba. Boş zamanlarda hobi gibi yapılan sözde din hizmetleri. Müslümanlar vazifelerini hakkıyla yapmış olsalardı, bu ülke bugünkü hale düşer miydi hiç?
büyük bir şehrimizin müftüsü,
Papazlar kendi dinî kisveleri içinde, müftü sarıklı ve cübbeli… Acaba İslâm mezarlığında “
Katolik duası da okunmuş mu? Vay bizim halimize! Vay bizim istikbalimize! 6 Aralık 2010