SalıTevbe sûresinin 24’üncü âyetinde meâlen şöyle buyuruluyor: “Eğer babalarınız ve çocuklarınız, kardeşleriniz, işleriniz, akraba ve taallukatınız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaretleriniz, hoşunuza giden evleriniz sizin için Allah’tan ve Resûlü’nden ve Allah yolunda malla ve canla cihaddan daha sevgili ise, dünya ve âhirette Cenâb-ı Hak tarafından gelecek ilahî belâ ve cezaya hazır olunuz, onu bekleyiniz. Çünkü Cenâb-ı Hakk’a itaat etmeyen topluluk ve millet hidâyete ve ilahî yardıma mazhar olmaz.” (Ahmed Hamdi Akseki’nin tercümesi.)

Laf Müslümanlığı kolaydır ama gerçekten Müslüman olmak zordur. Gerçek Müslüman olmanın şartları vardır:

Bir kere Allah’a yönelik ve bağlı olacaksın. Allah’ı seveceksin, O’ndan korkacaksın. O’na ibadet edecek, yardımı O’ndan isteyeceksin. Onunla olan bütün muamele ve işlerinde ihlaslı (katışıksız) olacaksın.

Sonra Peygamber’i kendi nefsinden, anan ve babandan, eşinden, çoluk çocuğundan daha fazla seveceksin.

Kur’ân meâlen ne diyor: “Eğer babalarınız (ve anneleriniz), çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akraba ve yakınlarınız, kazandığınız mallar, servetler, bozulmasından korktuğunuz işleriniz ve ticaretleriniz, hoşunuza giden evleriniz sizin için Allah’tan ve Resûlü’nden ve onların yolunda malla ve canla yapılması gereken cihaddan daha sevgili ise, belânızı bekleyiniz.”

Bu âyetin ışığında zamane Müslümanlarına bakınız. Onların büyük çoğunluğu dini bir hobi haline getirmiştir. Onlar var güçleriyle dünyaya sarılmışlar, dünya nimetlerinin, zevklerinin, servetlerinin, keyiflerinin peşine düşmüşlerdir.

Onların müzeyyen (süslü), lüks, şatafatlı evlerine bakınız. O evler ki, içleri kullanılmak için değil, gösteriş âleti olarak alınmış bir sürü fuzulî eşya ile doludur. Mutfaklarına, banyo dairelerine, helâlarına girip bakınız. Ne lüks, ne şatafat. Mutfak ve banyo değil sanki mücevher dükkanı. Yerler en pahalısından Brezilya graniti ile kaplı. Niçin mutfak ve banyo gibi yerleri bu kadar pahalı ve lüks malzeme ile döşettiniz? Cevap: Çok aradım ama daha lüksünü, daha pahalısını bulamadım da ondan!

Zamane Müslümanları ticaretlerinin kesada uğramasından ne fazla korkuyor ve ürküyorlar. Öldüklerinde onca mal, servet, müessese ne olacak? Ölü mezarda Münker ve Nekir adlı meleklerin suallerine cevap vermek için ter dökerken varisler terekeyi paylaşmak için savaşacaklar.

Hacı bey çoluk çocuğunu çok ama çok seviyor. Onlar için her fedakârlığı yapıyor. Kur’ân ne diyor: Çoluk çocuğunuz sizin için Allah’tan, Resûlü’nden ve onlar yolunda yapılacak cihaddan daha sevgili ise belânızı bekleyiniz…

Abdest alacak, namaz kılacak, Ramazan’da oruç tutacak ve sırf bunları yapmakla dini bütün, sofu, iyi Müslüman olacak. İş bu kadar kolay mı?

Dindar geçinen öyle sapıklar var ki, Allah’a, Resûlü’ne, Kur’ân’a, İslâm’a, Şeriat’a saldırıldığı vakit odun gibi, taş gibi sessiz ve tepkisiz kalıyor da, şeyhine veya baronuna bir tenkit yöneltilince ateş püskürüyor, havalara çıkıyor, dehşetli bir reaksiyon gösteriyor. Bunlar sapık değil de nedir?

Şu dengesiz herife bakınız, Allah ve Peygamber anılınca ibresinde bir kıpırdama yok ama bağlı olduğu, bende olduğu barondan bahsedilince ibre şiddetle oynamaya başlıyor. Bu nasıl bir Müslümandır?

Sapıklar bu dünyayı, bu mezraayı, bu imtihan ve çile yerini kendileri için yalancı bir cennet haline getirmek için uğraşıyorlar. En iyi, en pahalı, en lüks yiyecekleri tıka basa midesine indirecek; Firavun’un ve Nemrud’un saraylarını andıran lüks ve müzeyyen meskenlerde oturacak; en pahalı ve lüks binitlerle caka satacak; hiç ölmeyecekmiş gibi dünya ve yine hiç ölmeyecekmiş gibi âhiret için çalışacak, fakir Müslümanlar aç perişan sürünürken kendisi Neron gibi bir hayat sürecek ve sonra bu adam iyi Müslüman olacak. Vah vah…

Peygamber’in ismi geçince elini kalbinin üzerine götürüp salavat getirmekle iş bitmiyor. Kur’ân, “Peygamberde sizin için güzel bir örnek ve model vardır” (usvetün hasene) buyuruyor. Ona iman etmek sadece laf ile bitmez. Elden geldiği kadar onun getirdiği Şeriatın hükümlerine uyacaksın, Sünnetine ittiba edeceksin. Evet biliyoruz, sen evliyaullah, ehlullah gibi olamazsın ama yine de kendi derecene göre Şeriat ve Sünnet hükümlerine uyman gerekiyor. Bir kere nefsini dizginleyeceksin. Yeme içme, uyuma, konuşma, günlük hayat bakımından kendini İslâm’a uyduracaksın. Allah’ın sana verdiği kazançtan, ihtiyacı olanlara verecek, dağıtacaksın. Ev, otomobil, mobilya konusunda sınırları aşmayacaksın. Gösterişe, israfa, gurura, kibre kaçmayacaksın.

Hele, futbol kulübü tutar gibi hizipçilik, fırkacılık, tarikatçılık, cemaatçılık, baronculuk yapmayacaksın. Meşrebleri, görüşleri, metodları farklı da olsa bütün Müslümanları kardeş bileceksin. Çeşitliliği bir zenginlik olarak kabul edeceksin.

Dünya bir kahpedir, ona bel bağlamayacaksın. Hayatının, mallarının, servetinin, yaptıklarının hesabını vereceğini bilecek ve Rûz-ı Mahşer’de hesaba çekilmezden önce, henüz vakit varken sen bu dünyada kendini hesaba çekeceksin.

Münafıklığı bırakmanı tavsiye ediyorum. Peygamber münafıklar için ne diyor? “Söylerse yalan söyler, kendisine bir emanet verilirse ona hıyanet eder, bir vaadde bulunsa onu yerine getirmez.” Sende bunlar var mı, yok mu?

Allah ve Resûlü yolunda cihadı terkeden Müslümanlar zelil olur. Cihad ikidir: Büyük cihad farz-ı ayındır, devamlı yapılır ki, o nefsle yapılan savaştır. Küçük cihad ise farz-ı kifayedir, fıkıh ve Şeriat kitaplarında anlatıldığı vechile din düşmanlarıyla yapılır.

Günah, isyan, tuğyan, pislik, bid’at, küfür, şirk, dalâlet her tarafı istilâ etmiş. Dünyanın sanki çivisi çıkmış. İyi şeyler yasaklanmış, kötü şeyler emr edilir olmuş. Gürûh-i lâ yüflihûnlar meydanlarda, caddelerde, “Kahrolsun Şeriat” diye zaman zaman ulumaya başlamış. Âhir zaman alâmetleri zuhur etmiş. Küçük âlâmetlerin hepsi meydana çıkmış, büyük alâmetlerin çoğu zâhir olmuş… Ve bizim ucuz ve kolaycı dindarımız vur patlasın çal oynasın, keyfe mâ yeşâ, gel keyfim gel zevk ü sefa içinde ömür sürüyor. “Bu akşam hangi lüks lokantaya tıkınmaya gidelim?.. Bu onbeş milyarlık otomobil beni tatmin etmiyor, otuz milyarlık daha lüks bir araba alacağım… Evimdeki mutfak ve banyo mermerlerini söktürdüm, Brezilya’dan gelme granit taşları döşettim…” gibi şeytanî temâyüller ve işler peşinde.

Ya dünyayı ikinci plana atıp bütün varlığımızla Allah’a ve Resûlü’ne bağlanacağız ve onları başka şeylerden çok seveceğiz, malımızla canımızla onların yolunda büyük ve küçük cihad edeceğiz; hayatımızı Şeriatın ve Sünnetin kurtarıcı hükümlerine uyduracağız, yahut da cezamıza ve belâmıza hazır ve razı olacağız.

“Ben falan din baronuna bağlıyım, o beni kurtarır…” Cevap: O sahtekâr kendini bile kurtaramaz, nerede kaldı senin gibi şaşkını kurtarsın! 20 Eylül 2000