PazarDİNDARLIK fazileti namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, hacca gitmekten ibaret değildir. Çünkü İslâm’ın emirleri bunlar değildir sadece. Gerçek ve iyi dindar olabilmek için dinimizin ahlâkla ilgili emir ve yasaklarına da uymak gerekir. İslâm dini haram yemeyi yasaklamıştır. Haram yiyen kimse gündüzleri sâim, geceleri qâim de olsa (yâni sık sık nafile oruç tutsa, geceleri nafile namaz kılsa)yine de iyi bir Müslüman, dindar bir insan olamaz. Olsa olsa sahtekâr ve münâfık olur.

Fazilet ve dindarlık konusunda temel ölçü şudur:

“Kişinin namazı ve orucu seni aldatmasın, sen onun parayla, maddî menfaatle olan muamelâtına bak.”

Türkiye’mizde bir müddetten beri dehşetli, korkunç bir haram para yeme kuduzluğu görülüyor. Bizdeki kara para miktarının yüz elli milyar dolar olduğu söyleniyor. Bence daha fazladır. Bir ülkede gayr-i meşru kazançlar, haram paralar böyle büyük bir miktara ulaşırsa orada uğursuzluk kol gezer. Felâketin biri diğerini takip eder; zelzeleler, yangınlar, su baskınları, bin türlü âfet ve olumsuzluk görülür. Nizam, intizam, âsâyiş, rahatlık, güven kalmaz. Kara para ile âfetlerin ne gibi ilgisi vardır? Pozitif kafalı bir ateist, bir rasyonalist (akıllı değil, akılcı) bu ilişkiyi anlayamaz.

İslâm’ın dünya nizamı ve güveni ile ilgili temel prensiplerinden biri emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farizasıdır. Müslümanlar bunu terk ederlerse hem kendileri çok kötü vaziyete düşer, hem üzerinde yaşadıkları ülke batar.

Eskiden emr-i mâruf nehy-i münker vazifesini dine bağlı ve saygılı devletler yapıyordu. Bizdeki bugünkü rejim, sistem ve yönetimden böyle bir şey beklenemez. Emr-i mâruf ve nehy-i münker vazifesini ve farizasını Müslüman cemaatin bizzat yapması gerekiyor. Müslümanların özel vakıfları, gazeteleri, dergileri, televizyonları, yayınevleri, dernekleri bulunmaktadır. Yüzde yüz ve gerçek mânâsıyla olmasa da Türkiye’de basın hürriyeti vardır, dinî hizmet ve faaliyet yapma hürriyeti vardır. Meselâ her hangi bir konuda emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak için broşürler çıkartıp, bunları halka dağıtmak serbesttir. Lâkin Türkiyeli Müslümanlar bu gibi dinî işleri ihmal etmektedir.

İslâm dini israfı, aşırı tüketimi, şatafatı, gösterişi, malı ve servetiyle böbürlenmeyi, saçıp savurmayı yasak etmiştir. Dinimiz kanaati, iktisadı, tevâzuu emrediyor. Soruyorum: Bu konuda halkı uyaracak, irşad edecek bir tek broşür var mıdır? Maalesef yoktur.

İslâm’da beş vakit namaz kılmak farzdır. Şer’î bir mazeretleri yoksa hür erkeklerin bu beş vakit namazı cemaatle kılmaları gerekir. Bu konuda Müslümanları günahtan, tembellikten, tehâvünden kurtarmak için öğüt veren, hatırlatan, müjdeleyen, korkutan, teşvik eden milyonlarca faydalı ve tesirli risale çıkartılıp dağıtılması gerekmez mi? Müslümanları namaza ve cemaate teşvik eden broşür bastırmanın ve dağıtmanın hiçbir sakıncası yoktur. Zaten namazın farziyeti ve önemi bütün ilmihal, fıkıh, namaz hocası, ahlâk ve irşad kitaplarında yazılmaktadır. Namazın lâiklikle çatışır bir tarafı yoktur. Elbette ki, militan ve fanatik din düşmanları bir namaz ve cemaat kampanyasından hoşlanmayacaklardır. Ama böyle bir şey ihlâsla yapıldığı takdirde Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olacaktır. Böyle bir emr-i mâruf hizmeti Resûlullah’ın şefaatini ve ruhaniyetini kazandıracaktır. Bütün iyi insanlar böyle bir çalışma ve hizmetten memnun olacaklardır. Peki Müslümanlar niçin böyle çalışmalar yapmıyor?

Türkiye’nin sosyal, kültürel, siyasî, idarî yapısı Suudî Arabistan’a,Afganistan’a, Pakistan’a benzemez. Arabistan’da “Hey’at âmirîne bi’l-mâruf ve nâhine ‘anil-münker” adını taşıyan bir din polisi vardır. Bizde böyle bir şey düşünülemez, olamaz. Biz emr-i mâruf ve nehy-i münker işlerini en fazla yayın, basın, medya yoluyla yapabiliriz.

Bu konuda ne gibi broşürler çıkartılabilir?

1. Haram yeme, haram kazançlar konusunda faydalı, tesirli, uyarıcı bir broşür çıkartılmalıdır. Maalesef bir kısım Müslümanlar bu gibi kötülüklere bulaşmışlardır. Meselâ özel bir hastahaneye bir hasta geliyor. Hiç lüzumu olmadığı, gerekmediği halde bir yığın tahlil yaptırılıyor, röntgen, sonografi ve saire… Yine gerekmediği halde hastahaneye yatırılıyor ve bir sürü masraf yaptırılıyor. Bu muamele elbette haramdır. Bir malı satmak için ilan ve reklamda yalan söylemek de haramdır. Bunları Müslümanlara bildirmek, duyurmak gerekir.

2. Emanete riayet konusu da çok önemlidir. Emanet çok geniş bir kavramdır. Hiçbir memuriyet, vazife, makam, mevki, hizmet ona ehil olmayana verilmemelidir. Müslümanların emanet konusunda durumları nasıldır?Tek kelime ile bir felâkettir.

3. Bu ülkede her yıl yurtiçindeki ve yurtdışındaki Müslümanlardan, yekûnu milyarlarca doları bulan hizmet paraları toplanıyor. Bu paralar hangi sahalarda ve nasıl harcanıyor? Bu konu da çok önemlidir. Başörtüsü zulmünü dünya kamuoyuna duyurmak için derli toplu, kaliteli bir tek İngilizce broşür bile hazırlanıp çıkartılmamıştır. Milyarlarca dolar toplanıyor ve önemli bir konu için beş on bin dolar harcanmıyor… Olacak şey midir bu?

4. İnsanı helâk eden kötü huylar, ahlâksızlıklar, karaktersizlikler nelerdir? İnsanı kurtaran, yücelten iyi huylar, faziletler nelerdir? Ümmet-i Muhammed’in bu konuda da uyarılması, irşad edilmesi gerekmez mi? Bu hizmetler niçin yapılmıyor?

5. Mensubu bulunduğu mezhebi, meşrebi, tarikatı, hizbi, fırkayı, cemaati, zümreyi yüce İslâm dini ile özdeşleştirme, parçayı bütün gibi görme, hattâ bütünü parçanın içine sığdırmaya çalışma gibi yamukluklar, ahmaklıklar, eblehlikler konusunda da yayın yapılmalı, yüzbinlerce, milyonlarca broşür hazırlatılıp dağıtılmalıdır.

Listeyi uzatmıyorum. Ne demek istediğim anlaşılmıştır sanırım. Emr-i mâruf ve nehy-i münker (yâni iyiliği emr etmek, kötülüğü engellemek ve yasaklamak) farzını bugünkü gibi terk ve ihmal ettiğimiz müddetçe selâmete çıkmamız mümkün değildir.Böyle giderse büsbütün batabiliriz. Peygamber “emr-i mârufu ve nehy-i münkeri terk eden bir toplum üzerine azab ineceğini” açıkça haber vermiş, bizi uyarmıştır.18 Mart 2002