Müslümanları Uyarmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Salı
Önce tanıdıklarımdan başlamak istiyorum. Dükkânı, işyeri, atölyesi olan dostlara, âşinalara gideyim ve onları aşağıdaki hususlarda uyarayım:
Birincisi: Ezan okununca en yakındaki camiye giderek farz vakit namazını cemaatle kılmalarını tenbih etmek. Her zaman gidemeseler bile günde en az bir kere camide, cemaatle namaz kılmaya dikkat etsinler. Vakit namazlarında camilere gitmek, cemaate katılmak şu anda hepimizin yapabileceği en kolay islâmî eylemdir.
İkincisi: Din ve iman kardeşliğine büyük önem vermek. Hizip, fırka, tercih, tarikat, meşreb, mezheb, görüş ayrılıkları ve çeşitlilikleri yüzünden iman kardeşlerine darılmamak, onlarla olan bağlarını kopartmamak, onları dışlamamak.
Üçüncüsü: Dünyayı kendisi ve yakınları için yalancı bir cennet haline getirmek hayallerinden ve hırslarından uzak durmak. Dünyanın bir imtihan yeri olduğunu bilmek. Dünyayı, ürünü âhirette toplanacak bir tarla olarak görmek.
Dördüncüsü: İsraftan, gösterişten, gurur ve kibirden, caka satmaktan, malıyla ve çoluk çocuğuyla öğünmekten kaçınmak. Kanaatli, mütevâzı, alçakgönüllü bir hayat sürmek.
Beşincisi: Gücünün yettiği ve elinden geldiği kadar hayır hasenat yapmak, Allah yolunda harcamak, infak etmek.
Altıncısı: Dini imanı para olan, nefs-i emmârelerine put gibi tapan, akılları fikirleri riyaset, şöhret, alkış, makam, mevki edinmek olan din sömürücüsü, arivist, sahtekâr, alçak, rezil heriflere itibar etmemek, onların peşinden gitmemek.
Yedincisi: Tashih-i itikad yâni inançlarının doğru olması hususunda çok titiz ve hassas olmak. Bid’atlerden, zındıklıklardan, sapık görüşlerden kaçınmak. Âmil âlimlerin, sâlihlerin, kâmil mürşidlerin, Peygamber yolundan gidenlerin itikadı üzere inanmak.
Sekizincisi: İslâm’ı bir bütün olarak kabul etmek, dinimizin kesin hükümlerinden hiçbirini reddetmemek. Dinimizi beşerî bir ideoloji veya hümanizma gibi görmemek, ilahî bir nizam olarak bilmek ve uygulamak.
Dokuzuncusu: Kaliteye, kültüre, sanata, zarafete, vasfa yatırım yapmak.
Onuncusu: Zâlimlerden, fâsıklardan, dinsizlerden korktuğundan çok daha fazla Allah’tan korkmak. Allah korkusunu birinci plana almak.
On birincisi: Âhir zamanda yaşadığımızı bilmek, küçük alâmetlerin hepsinin, büyük alâmetlerin bazısının zuhur ettiğinin farkında olmak, tûl-i emellerden vazgeçmek, dünya konusunda hafifü’l-haz olmak.
On ikincisi: Din konusunda, ahkâm-ı şer’iye hususunda işkembe-i kübradan ictihad yapmamak, kendi re’y ve hevasıyla görüş beyan etmemek, islâmî konularda muteber kitaplara ve hakikî âlimlere tâbi olmak.
On üçüncüsü: Mevrid-i nassın, kesin din hükümlerinin değişmezliğini kabul etmek. Ahkâm-ı şer’iyenin bir kısmını kabul edip, bir kısmını kabul etmemek gibi bir sapıklıktan uzak durmak.
On dördüncüsü: İslâm dininin amelî hükümlerinin tamamına verilen ad olan Şeriat’ı kutsal bilmek, Şeriatsız İslâm olmayacağının şuur ve idraki içinde bulunmak.
On beşincisi: Resûlullah efendimizi (salât ve selam olsun ona) kendi nefsinden, çoluk çocuğundan, anne ve babasından daha fazla sevmek ve bu sevginin gerekleri ne ise onlara riayet etmek.
On altıncısı: Dünya fitnelerinden, nefs-i emmârenin azgınlıklarından, para hırsıyla kudurmaktan, şehvetine mağlub olmaktan, iffetsizlikten, fitne ve fesada sebebiyet vermekten, kâfir ve münafıkların ekmeğine yağ sürmekten, din istismar ve istihdamından (sömürüsünden), haram kazançtan, ribadan, dünya büyüklerine yaltaklanmaktan, zâlimlere hayır dua etmekten, şeytanın maskarası olmaktan Allah’a sığınmak.
Pazartesi günü öğleden sonra saat üçe doğru İstanbul yine şiddetle sarsıldı. Zelzele âletleri çalıştı, pozitivistler ve işin fizikî yönüne bakanlar, “Fay hattı kıpırdadı” dediler, “Artçı depremler devam ediyor” diye söylendiler.
Gaiplerden yine bir uyarı geldi İstanbul halkına. Sadece halka değil, idarecilere de. Yerden gürültüler geldi, zemin titredi, “Uyanın uyanın” dedi kendi lisan-ı haliyle.
Memleket çok kötü idare ediliyor. Kokuşma, hırsızlık, soygun, rüşvet, hortumlama, haram yeme yaygınlaşmıştır. Helal ticaret, emek, alın teri horlanmış; onların yerini riba, tefecilik, faiz, repo, rant, lüpçülük almıştır. Devlet bankaları soyuluyor ve hiçbir güç bu talana mâni olamıyor. Adam bir bankayı bir katrilyon soydu, iflas ettirdi ve ona kimse bir şey yapamadı, yapamıyor.
Türkiye, uluslararası uyuşturucu ticaret ve trafiğinin belli başlı merkezlerinden biri haline gelmiştir. Türkiye’de kırk elli milyar dolarlık kara para vardır ve bu pis, necis, uğursuz paranın babaları vardır. Onların boruları ötmekte, onların istekleri hükümferma olmaktadır.
Türkiye’de yaygın ve ağır bir insan hakları ihlali salgını görülmektedir. Türkiye çeteler, mafyalar, haramiler, soyguncular ülkesi haline getirilmiştir. Devletin malı deniz, yemeyen domuz felsefesi yaygınlaşmıştır. Fuhuş, içki, kumar, zulüm, haksızlık almış yürümüştür. Emanetler ehil olanlara değil, ehliyetsiz ve liyakatsiz yâranlara, partizanlara, bizdenlere dağıtılmaktadır.
Bütün bu kötülüklerle yasal sınırlar içinde, meşru şekilde mücadele etmesi gereken Müslümanlar bin parçaya ayrılmış, birbirlerinden kopmuş, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, biz sadece kendi hizmet ve faaliyetlerimize bakarız, dünya yıkılsa başka şeye karışmayız” felsefesi ile âtıl ve âciz bir duruma düşmüştür. Dinin temel emirlerinden emr-i mâruf ve nehy-i münker terkedilmiştir.
İşte artık zelzeleler, âfetler, uğursuzluklar, kütle halinde ölümler, ihtilal ve iğtişaşlar, fitne ve fesatlar, nifak ve şikaklar zamanı başlamıştır. Allah hiçbir topluma zulmetmez. Ektiklerimizin tohumlarını topluyoruz.
Evet zemin ü âsüman bize “uyanın uyanın uyanın” diye bağırıyor. 15 Eylül 1999