Pazartesi

Müslümanlar bu sınavı kaybetmişlerdir. Hangi sınavı? Parayla, dünya ile mal ile ilgili sınavı… Edebiyatımızla uygulamamız birbirine paralel olmadı. Hazret-i Ömer, devlet işini görürken devlet mumunu yakarmış, kendi işiyle meşgul olurken kendi kandilini yakarmış… bizim edebiyatımız buydu ama biz Hz. Ömer gibi olamadık. İhalelere fesat karıştırmak… Emanetleri ehil kişilere değil de, taraftarlarımıza, hemşehrilerimize, yakınlarımıza, hısım akrabamıza dağıtmak… İhtilâs, irtikâb, irtişâ, suiistimal (lütfen sözlüğe bakınız!) konusunda sınıfta kaldık…

Müslümanların, Türkiye’mizi temizlik, şeffaflık, pâklık konusunda Norveç, Finlandiya, İzlanda seviyesine çıkartması, bu konuda ülkemize 10 üzerinden 9 küsur not aldırması gerekirken biz not olarak 3 küsurda, liste dibinde rezil vaziyette kaldık.

Hani Müslüman haram yemezdi!.. Hani Müslüman riba/faiz muamelelerine bulaşmazdı. Hani, Yüce Kur’ân’da “Ribacılar Allah’a ve Resûlüne savaş ilân etmişlerdir…” meâlinde âyet vardı… Bir kısım İslâmcılar gırtlaklarına kadar ribaya ve faize batmışlardır.

İslâm’ın temel farzlarından biri de

istikamettir

, yâni doğruluk, dürüstlüktür. Namaz kılan bir Müslüman günde onlarca defa “Ya Rabbî beni doğru olan yola (siratü’l-müstaqim) kılavuzla” demektedir. Biz bu hususta kendimize yardım etmedik.

Dolarlar, eurolar, liralar, altın ve gümüş bize çok tatlı, çok cazibeli geldi. Bu konuda helâl haram demedik, dünyalık edindik. Para ateştir, yakar. Para kirlidir, kirletir. Haram servetler yakar. Fesat karıştırılan ihaleler yakar. Ribacılar kendilerini yanmış bilsinler. Her b..u kasıtlı olarak, müteammiden yiyecek, her günahı işleyecek, her fenalığı yapacak ve sonra umreye gidecek ve anasından doğmuş gibi pîr ü pâk temizlenecek… Ateştedir böyle düşünen herifler.

Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyenler yanacaktır. Fakir halkın hakkı olan bütçeleri hortumlayanlar yanacaktır. Halide Edib’in

“Türk’ün Ateşle İmtihanı”

adlı bir kitabı var. Biz şimdi

“Müslümanın Parayla Yahut Ateşle İmtihanı”

kitabını yazıyoruz. Henüz sonuna gelmedik… Kendimize ateşten saraylar yaptık… Ateşten mamul pahalı ve lüks binitlerde Nemrud’lar ve Firavun’lar gibi gururla, kibirle geziyoruz.

Ateşten lüks yemekler yiyoruz. Ateşten milyon dolarlar, milyar dolarlar… Haram servetler ateş, gurur ve kibir ateş, lüks ve israf ateş… Yedi yıldızlı otellerin teraslarından dünyaya bakışlar ateş… Dolar ateş, euro ateş, altın gümüş hep ateş… Ehil ve layık olmadığı makam ve mevkiler ateş. Beş on sene içinde yerden mantar gibi biten kara servetler ateş. Bu mantarlar, atom bombasının mantarı gibi serapa ateş. Bu adamlar, bu karılar cehennemde yanacakları odunları, dünyada hazırlıyorlar. Ne kadar çok odun, kömür, mahrukat topluyorlar. Onları bir kere değil, bin kere yakmaya yeter.

Bunlar harama doymuyor. Bir vâdi dolusu haram serveti olsa, ikinci vadiyi istiyor. Çılgın gibi, kudurmuş gibi, azılı deli gibi ateş biriktiriyor bu nâbekârlar. Onların gözlerini ancak toprak doyurur… Toplayın efendiler, biriktirin efendiler, iddihar edin efendiler, kenz yapın efendiler, yiyin efendiler,

bu hân-ı yağma sizin… Çatlayıncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya, geberinceye kadar yiyin. Cehennemi boylayıncaya kadar…

Dokuz Soruya Cevap

Muhterem

Ali Amcaoğlu

beye: Sorularınızın cevaplarını aşağıda bulacaksınız.

1. Soru:


Köşenizde kendinizi tam ifade ettiğinizi düşünüyor musunuz?

Cevap:

Ne yazıyorsam aynen basılıyor, başka gazetelerde olduğu gibi sansür uygulanmıyor. Ceza Kanunu ile sınırlı olduğumuzu unutmamalıyız. Bir de, İslâmî kesimin büyük bir kısmı, olumlu ve son derece doğru da olsa özeleştiriye, sorgulamaya yatkın ve hazır değildir. Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi “Söylediğin her şey doğru olmalı, lâkin her doğruyu söylemek doğru değildir.”

2.


Yakın tarih ile ilgili çok önemli bilgi ve hatıralarınız var. Bunlardan faydalanabilecek miyiz?

Cevap:

Çok önemli bilgi ve hatıralara sahip olduğumu sanmıyorum. Belki, bildiğim bir miktar faydalı konu vardır. Bilmem bunları yazabilir miyim?

3.


Müslümanların bugünkü durumunu kritik etmektesiniz. Yaşayan örnek birini verebilir misiniz?

Cevap:

Tenkitlerim Müslümanların tümüne değildir. Bu ümmet içinde, elleri hattâ ayakları öpülesi çok aziz, salih, saygıdeğer iyi ve mübarek Müslümanlar da mevcuttur. Nice isimsiz kahraman yaşamaktadır aramızda. İsim veremem. Her devirde İslâm coğrafyasında evliyaullah olagelmiştir. Gavslar, kutublar, büdelâ (ebdaller), nüceba ve ötekiler. Duaları ve bereketleri üzerimize sâyeban olsun!.. Onlar kolay kolay bilinmez. Bilinirlerse, şöhretten hoşlanmadıkları için isimleri verilmez.

4.


Türkiye’nin geleceğini sürekli karanlık görmektesiniz. Neden?

Cevap:

Görünen köy kılavuz istemez… Kur’anî ve Nebevî ölçüler elimizdedir. Kur’ân, “Onlar namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular” diyor. Peygamber, bir Müslüman toplum emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker farzını toptan terk ederse Allah’ın gazabına ve azabına müstahak olur diyerek bizi uyarıyor. Biz Türkiye Müslümanları, diğer bütün Müslümanlar gibi Yüce Allah ile Elest bezminde “Kaalu belâ Ya Rabbi! Sen elbette bizim Rabbimizsin” gününde Yaratan ile bir ahd ü misak yapmışlardır. Dünya hayatında bu ahd ü misakı bozarlarsa elbette gelecekleri parlak olmaz. Görmüyor musunuz, belâ içinde belâ, musibet içinde musibet… Zillet, esaret, hakaret, horlanma… Büyük günahlar yaygın… Riba/faiz gırtlağa kadar… Sen ben kavgası…

Menfi kavmiyetçilik…

Nifak şikak… Fitne fesat… Tefrika… Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Cemaat (Birlik) Rahmet, tefrika azaptır” buyurmuştur… Rahşan Ecevit’in “Din elden gidiyor!…” diye bağırdığı bir devirde birtakım Müslüman geçinenlerin neler yaptığını görüyoruz. Haram yeme yaygınlaşmış. Kendi öz vatanımızda kızlarımızı başörtüsü ile okutamıyoruz…

Böyle bir ülkenin geleceği pembe olur mu?

5.


Uyarılarınızın, harekete geçirebileceği bir cemaat ve toplum var mıdır?

Cevap:

Yoktur. Bendeniz bütün Müslümanlara hitap eden çok nâçiz ve kemter bir kimseyim. Çok iyi bilinmesi gereken, tarihî ârızalar dolayısıyla unutulmuş olan bazı temel gerçekleri dile getirmeye çalışıyorum. Müslümanlar, ilmihal ve ahlâk kitaplarında yazılı şeyleri hayata geçirirlerse kurtulurlar. Bendeniz ne bir rehberim, ne de bir kılavuz.

6.


Mâneviyat sahibi kişilerin öngörülerini zaman zaman yazmaktasınız. Bunların doğruluğunu teyid edebildiniz mi?

Cevap:

Geçmiş çağlarda yaşamış olan, bugün hayatta bulunan ehlullahın keşif ve kerametleri vardır. Bunlar Kur’ânî ve Nebevî prensiplere ve hükümlere uygunsa, tartışılmadan kabul edilmelidir. Böyle keşif ve kerametleri teyid etmek mümkün olamaz.

7.


Yaşam felsefenizi beğeniyorum. Bu konu ile ilgili kitabınız var mı?

Cevap:

Bu konuda kitabım yoktur. Toplansa kocaman bir kitap olacak yazılarım vardır. Vakit bulup da bunları toplayıp kitap haline getiremiyorum.

8.


Kaliteli Müslüman olmanın temel kriterleri (kıstasları) nelerdir?

Cevap:

Kaliteli Müslüman olmanın birinci şartı, Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimizi en güzel örnek ve model olarak kabul ederek O’nun Sünnetine uymaktır. Her devirde O’nun vekilleri, varisleri, halifeleri bulunmuştur. Müslüman hangi devirde yaşıyorsa bunlardan birine tabi olmalıdır. Peygamber aleyhissalatü vesselâm “Yaşadığı devirdeki imama tâbi olmayan kişi, sanki cahiliyye ölümü ile ölmüş olur” buyurmuştur. Peygambere bağlanan ve O’nun sünnetine uyan Kur’ân’a uymuş olur. Bu devirde kaliteli, güçlü, üstün Müslüman iki şeyi iyi anlamış ve yakalamış olmalıdır: Biri İslâm’dır, ötekisi çağın kültürüdür.

Dokuzuncu sualinize cevap vermeyeceğim.

Bilvesile selâm ve hürmetlerimi arz ederim. 04 Mart 2008