Müslümanların Dikkatine
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 18 Şubat 2019
1. Müslüman, olmayacak duaya âmin demez. Peygamber aleyhissalatü vesselam,
buyurmuşlardır. İyi bir idare istiyorsak, öncelikle kendimizi, ailemizi, çoluk çocuğumuzu, ehl-ü iyalimizi, çevremizi, toplumu, islah etmekle (iyileştirmekle) mükellefiz. Bugünkü durumdaki Müslümanlara bugünkü idare ehvendir (en hafifidir) bile. Allah beterinden saklasın. Kendimizi islah etmezsek, Müslüman kesimin partileri seçimlerde yüzde doksan oy alsalar iktidarı yine onlara vermezler. Siyaset konusunda Sünnet’e ve hadîse aykırı, olmayacak duaları bırakalım.
2. Bu memlekette çeşit çeşit namussuzluk, şerefsizlik, haydutluk, alçaklık, rezillik, eşkıyalık vardır ama bunların en kötüsü, en şerlisi, en şenii ve alçakçası din sömürüsüdür. Birtakım münafıklar, Müslümanları aldatmakta, din rantı yemektedirler. Bu sefiller mukaddes dinimizi, muazzez İslâm dâvasını mıncıklayıp duruyor. Şerlerine lânet! Onlar hizmet etmiyor, din istihdamı ve istismarı (sömürüsü) yapıyor. Hizmet ile istihdam arasındaki farkı idrak etmekten, tefrik etmekten (ayırt etmekten) âciz olan cehele ve safdilan da bu rezilleri alkışlıyor, destekliyor, onlara mânen ve maddeten yardımcı oluyor. Ne büyük felâket! Dinimizi ve dâvamızı kendi ellerimizle yıkıyoruz.
3. İslâm dini kutsaldır; ona tâbi olunur, ona hizmet edilir ama o yüce ilâhî din âlet edilerek, vasıta kılınarak riyaset elde edilemez, nefsaniyetler tatmin edilemez, servet kazanılamaz.
4. Müslümanların iki yakaları bir araya gelmiyor. Belâ, musibet, azap, ceza ve gaileler başlarından aşağı sağanak gibi iniyor. İlerleme yok, gerileme var. Bütün bunların elbette hikmeti ve sebebi vardır. Allah’ın sâdık ve sâlih mü’min kullarına yardım vaadi vardır; bu husus Kur’ân’da açıkça beyan olunmuştur. Peki bize ilahî yardım niçin gelmiyor? Çünkü biz kutsal dinimizin, yüce şeriatımızın, Resûl-i Kibriya efendimizin emirlerine, yasaklarına, öğütlerine uymuyoruz. Müslümanlar hakikî din hizmetkârlarının, hakikî ve âmil âlimlerin, hakikî ve kâmil mürşidlerin ve velilerin peşlerine düşmezler de, kendilerinde nifak alametleri bulunan adamların ve güruhların peşlerine düşerlerse elbette rezil ve muzmahil olacaklardır.
5. Dindar geçinen bazı adamların, sahte İslâmcıların çoğu beş vakit namazı ve cemaati terk etmişlerdir. Namazı ve cemaati terk edenler fâsıktır, merduttur. Dindar olmayanlara, İslâmcılık taslamayanlara bir şey demiyorum. Onlar ayrı bir kategoridir. Hem kendini koyu Müslüman, koyu dindar ve sofu gösterecek, hem İslâm’ın bayraktarlığı rolünü üstlenecek, hem de namazı kılmayacak ve cemaatten kopacak. Bu hususta ben kendi re’yimle konuşmuyorum. Açınız muteber (güvenilir) fıkıh kitaplarını ve târik-i salatın, târik-i cemaatin hükümlerinin neler olduğunu öğreniniz. Namazı ve cemaati terkeden sahte sofular, sahte İslâmcılar asla iflah olmaz. Resûl-i Kibriya Efendimiz (Salat ve selam olsun ona), “Bir mekanda bulunan iki Müslüman farz namazını ayrı ayrı münferiden kılarlarsa şeytan olanları istilâ eder” buyuruyor. Farz namazları cemaatle kılmak bizim keyfimize, ihtiyarımıza, seçimimize bırakılmış bir keyfiyet değildir. Listesi fıkıh kitaplarında yazılı olan yirmi küsur şer’î özür dışında, cemaati terk etmek için dinimiz ve şeriatımız mâzeret tanımıyor.
6. İtikad konusunda son çeyrek asır içinde bir sürü çok vahim, çok üzücü sapıklıklar, bid’âtler zuhur etmiştir. İlhamını sapık Reşat Halife’den ve Dr. Moon’dan alan bir ilahiyatçı, İslâm’ın kaynağını sadece Kur’ân olarak kabul etmiş, Sünnet’i, icmâ-i ümmeti devre dışı bırakmıştır. Bütün sofu, dindar ehl-i sünnet ve cemaat mezhebine mensup Müslümanların bu adama karşı cephe alması, onun yanlış ve bozuk fikir ve görüşlerini çürütmek için elbirliği yapması, bu konuda Ümmet-i Muhammed’i uyarıcı faydalı ve tesirli broşürler çıkartması gerekirken dişe dokunur bir red ve cerh faaliyeti yapılmamış, meydan bozuk bid’atçiye bırakılmıştır. Hattâ büyük İslâmî cemaatlerden birinin başındaki zat, bozuk ve bid’atçi adama büyük merasimle tolerans ödülü vermiştir. Fesubhanallah! Ne günlere kaldık. Bir takım kimseler din işlerini oyuncak haline getirdiler.
7- Dinsizler kendilerini lükse, israfa, şatafata, aşırı tüketime, gösterişe, zevk-u sefaya, sefahate, bina ve zinaya, çılgınca eğlenmeye verdi. Peki, dindar ve sofu geçinenlere, İslâmcılık taslayan bazılarına ne oluyor ki, onlar da dinsizleri adım adım takip ediyor. Âhirete, Cennet ve Cehenneme, cezaya inanmayanlar bu fânî dünyayı kendileri için yalancı bir cennet yapmak istiyor, “nasıl olsa öldükten sonra yok olacağız” diyerek sorumsuzca ve hesapsızca işler işliyorlar. Yazıklar ve esefler olsun ki, Müslümanlar da dünyayı kendilerine cennet yapmak için bütün gayretleriyle çalışıyor. Parası olan bazıları sanki kudurmuş gibi yaşıyor. On milyonlarca halk fakirlik, zaruret, sefalet, işsizlik, ekmeksizlik içinde kıvrım kıvrım kıvranırken birtakım sahte dindarlar, yalancı İslâmcılar; Nemrud’lar, Firavun’lar, Neron’lar gibi vur patlasın çal oynasın yaşıyor. Yine yazıklar olsun ki, bu şaşırmış ve sapıtmış Müslümanları uyaracak bir hareket ve faaliyet yok. Hancı sarhoş, yolcu sarhoş, han sarhoş.
8. İslâm’da riba kesinlikle haramdır. Hırsızlık haramdır. Rüşvet almak da haramdır, vermek de. Peygamber aleyhissalatü vesselam “Râşî de mürteşi de ateştedir” buyuruyor. İslâm Şeriatı ve fıkhı bazı alış verişleri, ticarî muameleleri bâtıl saymıştır. İslâm dini halkın hakkı ve malı olan devlet ve belediye bütçelerinin hortumlanmasını, ihalelerden gayr-i meşru olarak yüzde on komisyon alınmasını, ucuza yapılabilecek bir işin kötü niyetle ve kasdî olarak pahalıya yaptırılmasını haram kılmıştır. Bu haramlara helâl diyen Müslüman kâfir olur. “Efendim biz bu paralarla hizmet mizmet yapacağız” bahaneleri yarın âhirette, Mahkeme-i Rûz-i cezada sökmez.
9. İslâm’ın temsilciliği, İslâmî hizmet ve faaliyetler, Hak dâvanın bayraktarlığı ancak âlim, ârif, sâlih, muhlis, ahlâklı, faziletli, yüksek karakterli, dosdoğru, fedakâr, feragatli, necib, nezih, kâmil, ruh soyluluğuna sahip, emniyetli, temiz kimseler tarafından yapılabilir. Birtakım bulaşık, karanlık, şaibeli, üçkağıtçı, düzenbaz, hokkabaz, şu’bedebaz, soytarı, sahtekâr, kara servet sahibi adamların İslâmî hizmet ve faaliyetleri uhdelerine almalarından daha büyük bir felaket olamaz Ümmet-i Muhammed için. Böyle adamlar hizmet edici değil, hedm edicidir (yıkıcıdır). Onların peşlerinden gidenlerin burunları pislikten kurtulmaz.
Müslümanlar, Müslümanlar! Allah size Peygamber göndermiş, din göndermiş, Kitab göndermiş, Şeriat göndermiş. Ondört asırdan beri Peygamberin mübarek vekilleri ve halifeleri olan âmil âlimler ve kâmil mürşidler Kitabullah’ın ve Sünnet’in ilkelerini Ümmet’e öğretmişler ve bunları bizzat yaşayarak örnek olmuşlardır. Yüce İslâm dini şahsî ve nefsanî ihtiraslara, riyaset şehvetine, para ve mal hırsına âlet ve vasıta yapılırsa Ümmet perişan olur. Dinî hizmetlerin ücreti Allah’tan istenir. Allah için yapılan hizmetlerin ücreti yaratıklardan istenmez. Din sömürüsü, din rantı öyle bir beladır ki, ona mübtelâ olanlar felah ve necat bulmaz, iki yakaları bir araya gelmez. Musibet içinde zelil ve rezil olurlar. Aklımızı ne zaman başımıza toplayacağız? 31 Ağustos 2001