Müslümanların Dikkatine
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazartesi
Mezhebin, tarikatin, meşrebin, müsbet çeşitliliğin dışında İslâm dünyasında fırka denilen tekelci, sapmış guruplar türemiştir. Haricileri örnek olarak gösterebiliriz. Haricilik:
(1) Tekelcidir. Hakikî, saf İslâm’ı kendisinin temsil ettiğini, öteki Müslümanların saptığını iddia eder.
(2) Bütün içindeki çeşitliliği inkâr eder. Kendisini İslâm ile özdeş görür.
Bu haricilik zihniyeti maalesef Sünnî kökenli bir kısım Müslümanlara da bulaşmıştır.
Müslümanlar, çeşitlilik içinde bir vahdet (birlik) teşkil ederler. Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâya aykırı olmamak şartıyla çeşitlilik zenginliktir ve esasta bir olmaya engel teşkil etmez.
Hanefilik, Malikilik, Şafiilik, Hanbelilik dört hak mezhebtir. Bunlar Müslümanların birliğine engel değildir. Hadîs-i şerifte “Ümmetimin çeşitliliği geniş bir rahmettir” buyurulmuştur.
On dört büyük tasavvuf tarikatı vardır. Ayrıca bunlardan türemiş daha birçok tarikat bulunmaktadır. Nakşilik, Kadirilik, Rufailik, Halvetilik, Mevlevilik, Cerrahilik, Bedevilik, Şazelilik ve diğerleri. Bunların hepsi Tarikat-ı Muhammediye’dir. Nakşilik, Bektaşilik gibi isimler şube isimleridir. Bu çeşitlilik de zenginlik, hayır, bereket, feyiz, fetih sebebidir. Yeter ki, bir tarikat Şeriat sınırları dışına çıkmasın.
Müslüman dünyasında çeşitli meşrebler, görüşler, metodlar bulunmaktadır. Kitabın, Sünnetin zâhirine ters düşmemek, icmaya aykırı olmamak şartıyla bunlar da birliği güçlendiren, zenginleştiren unsurlardır.
Ehl-i Sünnet camiası, Ümmet içinde bazı aşırılar, tekelciler, çeşitliliği inkar edenler görülmektedir. Bunların uyarılması gerekir.
(A) Hiçbir kişi ve grup muhtelefün fih (üzerinde ihtilaf edilmiş, çeşitli görüşler ileriye sürülmüş) meselelerde bir görüşü empoze edemez. Bu hususta diretemez. Bir konuda müctehidler, büyük fakihler, rabbanî âlimler ihtilaf ettilerse, Müslümanların bir kısmı azimet yolundan gider, bir kısmı ise ruhsat ve fetva yolunu seçebilir. Azimet yolunu seçenler ruhsat ve fetva yolunu seçenlere dil uzatamaz.
(B) Hiçbir hakikî Nakşi veya Kadirî, başka tarikata mensup olan din kardeşine “Bizden olmayan Müslüman” olarak bakamaz. Böyle bir ayırım sünnilik değil, hariciliktir. Bir Nakşi ile Mevlevinin üstünlüğü takva iledir, Nakşilik veya Mevlevilik ile değil Mevlevi daha takvalı ise Nakşiden üstündür. Kur’ân böyle söylemektedir.
(C) Ehl-i sünnetin temel prensiplerinden biri de iyi olsun, kötü olsun her imamın arkasında namaz kılmaktır. Yeter ki, o imamın kötülüğü, fıskı, fücuru, bid’ati kendisini dinden çıkartacak veya namazın sıhhatine mâni olacak derecede olmasın.
(Ç) İslâm evrensel bir dindir, bütün insanlığı kucaklar. Irk, lisan, coğrafya, kültür,zihniyet farklılıkları Müslümanların kardeşliğini sarsmamalıdır.
(D) İbn Teymiyye, ilmi aklından fazla bir âlim olarak gulüvva sapmış, aşırıya gitmiş, dört mezhebe aykırı içtihad yapmış, itikad konularında müteşabihatı esas almış, kendisi gibi düşünmeyen Müslümanları küfür ve şirkle suçlamış, Muhyiddin İbn Arabi gibi büyük bir zat için “O, Şeyh-i Ekber değil, Şeyh-i Ekfer (en kâfir şeyhtir)” diyecek kadar zıvanadan çıkmış tekelci bir kimsedir. Vehhabiler onu imam olarak kabul etmektedir. Hattâ daha ileri giderek, onun vur dediğini öldürecek kadar taassuba kaçmışlardır. Bunların tafsilatı ilm-i kelam kitaplarında yazılıdır. Mutedil Müslümanların bu gibi aşırılıklardan kaçınmaları gerekir.
(E) Ülkemizdeki bir kısım İslâmî cemaatlerde, baronluklarda haricileşme, tekelcilik, kendilerini hak, ötekileri sapık olarak görme gibi sapmalar müşahede edilmektedir. Bu yanlıştır, zararlıdır. Bir cemaate, tarikata, şeyhe, zata intisab etmek; öteki Müslümanları dışlama, hor görme, ilgiyi kesme sebebi olmamalıdır. İntisab, bağlanmak, bir tarikata girmek, “Bire intisab edip bağlanmak, bine hürmet etmek” mânasına gelir. Bire intisap edip de bine hürmet etmeyen kişi gerçek tarikatli olamaz. Tarikat edeb demektir.
Ümmet’i birleştiren mekânlar camilerdir. Müslümanlar hangi mezhepten, tarikatten, meşrebten, zihniyetten olurlarsa olsunlar vakit namazlarında ve cuma günleri camilerde toplanmalı ve birleşmelidir. İmamlar yetersiz, bazı imamların itikadı bozuk, istibraya ve taharete dikkat etmiyorlar, çoğunun sakalı yok gibi bahanelerle cami ve cemaati terk ederlerse Müslümanlar kendi birliklerini yıkmış olurlar.
Şurasını herkes kafasına iyice koymalıdır ki, bütün İslâm âlemi bir mezhepte, bir tarikatta, bir cemaatte, bir meşrebte birleşemez. Böyle bir birlik bir ütopyadan, hayalden ibarettir.
Kendi cemaatlerini ve fırkalarını İslâm ile özdeşleştirenler bu tehlikeli kuruntuyu terk etmelidir.
Bazı din baronları Müslümanlardan daha fazla taraftar toplayabilmek, daha fazla para devşirebilmek için kendilerini çok yüksek göstermektedir. Bu gibi büyüklenmeler, yarın Rûz-i Ceza’da onlara pahalıya patlayacaktır. Büyük insanlar gurur ve kibir sahibi olmazlar. Büyük insanlar tevazudan ayrılmaz. Büyük insanlar kendilerini öğmez ve öğdürmez. Veliler ve ehlullah keramet ticareti ve propagandası yapmaz ve yaptırmaz.
Yahudi Türkler yahut Sabataycılarla ilgili kitabımın birinci baskısı yirmi gün içinde tükendi. Halkımız bu iki kimlikli, gizli, esrarlı, çok güçlü, yakın tarihimize ağırlığı koymuş, modern Türkiye’ye damgasını basmış, batıcılık konusunda dayatmacı, nüfus bakımından az, tesir bakımından kuvvetli cemaati ve baskı grubunu tanımak, öğrenmek istiyor.
Hürriyet gazetesi kitap hakkında geniş yayın yapmış, tanıtmış. Bir köşeyazarı, ilmî araştırma mahiyetinde olmadığı için eserimi tenkit etmiş. Ben gazeteciyim, eskiden fıkra denilen yazılar kaleme alıyorum. Çok önemli bir konuyu gündeme getirmek için çalışıyorum. Sabataycılık konusunda ilmî araştırmaları, bu işe ehil olanlar inşaallah yaparlar.
Sabataycılığın iki esas prensibi gizlilik ve takiyyedir. Cemaatlerinin gündem maddesi olmasından dolayı son derece tedirgin ve rahatsız olacaklardır. Bir de, “Biz Sabataycıyız, Yahudi kökenliyiz ama emin olunuz ki, Sabataycılığın ne olduğunu biz de bilmiyoruz” gibisinden propagandalar yaptıracak, cemaatlerini kendi halinde, mâsum, Türkiye’deki çeşitliliğin ve zenginliğin her hangi bir parçası imiş gibi tanıtacaklardır. Bu durum, birtakım Sabataycılar için bir dereceye kadar doğru olsa bile, İslâm’a ve Müslümanlara şiddetle düşman olan dayatmacı ve militan Sabataycılar için kesinlikle doğru değildir. Bizim birincilerle fazla bir alacağımız yoktur. Konumuz, üzerinde durduğumuz madde ikinciler, militan Sabataycılardır.
Şu hususu da unutmamak gerekir: Bir kimsenin Sabataycı olması için annesinin bu dine mensup bulunması gerekir. Babası Yahudi Türk, annesi Müslüman bir kimse, Sabataycılık dinine mensup sayılmaz.
İslâmî kesimde bazıları, “Ne istiyorsunuz bu temiz vatandaşlardan? Bunlar Müslüman olmuşlardır, onları tekrar Yahudi mi yapacaksınız?..” şeklinde acındırıcı telkinatta bulunmaya başlamışlardır.
Militan, dayatmacı, diktatör zihniyetli Sabataycılar devamlı olarak İslâm’a, dindar çoğunluğa çatacaklar, milletin çoğunluğunu ülke ve devlet için en büyük tehlike olarak görecekler ve sonra da mâsum ve zavallı olacaklar… Olur şey değil! 26 Eylül 2000