Müslümanların Tesettür Hakkı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazarKur’ân’da ribacılar için “Onlar Allah’a ve Resûlüne savaş açmışlardır” meâlinde âyet bulunmaktadır.
Tesettüre karşı açılmış olan savaş da Allah’a, Resûlüne karşı bir savaştır.
Dünyada hiçbir güç Allah’a galip gelemez.
Tesettür Kur’ân’la, Sünnet ile, icmâ-i ümmet ile sâbit bir farzdır. Onu inkâr eden dinden çıkar; inkâr etmediği, iman ettiği halde yerine getirmeyen günahkâr ve isyânkâr olur. Bu böyle bilinmelidir. Bütün Müslümanları bu konuda uyarmayı bir vazife bilirim. Aslında bu işi din âlimlerinin, fıkıh konusunda uzman olanların yapması gerekir ama, birtakım sıkıntılar yüzünden gereği gibi cesaretle yapamıyorlar.
Tesettür sadece Müslümanlara mahsus değildir. Ortodoks dünyasını geziniz, kiliselerde başları örtülü Hıristiyan hanımlar görürsünüz. Güney İtalya’da, İspanya’da, nice Hıristiyan ülkelerde başörtülü kadınlar vardır.
Kadın için evrensel kıyafet başının örtülü olmasıdır. Hiçbir kilisede başı açık bir Meryem veya azize tasviri göremezsiniz.
Milletlerin ve kavimlerin kendi kılık kıyafet gelenekleri ve âdetleri bulunmaktadır. Bunların giyilmesini kanunla yasaklamak evrensel ve temel haklara aykırıdır. Böyle kanunlar adalete ters düşmektedir.
İskoçya’nın millî kıyafeti olan etekliği yasaklayabilirler mi? Japonya’da kimono giymek suç olabilir mi? Hindistan ve Pakistan’da kadınların sari giymesi kanunla engellenebilir mi?
Türkiye’de gerçek laiklik, hürriyet, adalet varsa dindar Müslüman kadın ve kızlar elbette başlarını örtecekler, inançlarına uygun bir kıyafete bürüneceklerdir. Bu onların temel bir hakkıdır. Hiçbir siyasî güç ve rejim bu hakkı inkâr edemez.
Tesettür siyasal İslâm’ın simgesiymiş. Bu iddia yalandır. Tesettür İslâm’ın, Müslüman kadının simgesidir. Siyasal İslâm’ın simgesi olsa bile yine yasaklanamaz, yine engellenemez.
Tesettüre karşı savaş açmış olan güçler ve iradeler hukuka, adalete, insafa, hikmete, sağduyuya, tarihimize, kimliğimize, kendi kültürümüze, kişiliğimize ilân-ı harp etmişlerdir. Haksızdırlar, bu savaşı kaybedeceklerdir.
Kendilerine Atatürk’ü kalkan yapıyorlar. Atatürk kadın kıyafetleri konusunda hiçbir kanun çıkartmamıştır. Atatürk’ün annesi tesettürlüydü. Zevcesi Latife Hanım da, elleri bile eldivenli olmak suretiyle sımsıkı tesettürlüydü.
İslâm kadınlığının simgesi olan tesettür hiçbir şekilde medeniyete, ilme, irfana, sanata, kültüre, ilerlemeye, ahlâka, fazilete aykırı değildir.
Tesettür İslâm’ın kadına verdiği değerin, ona gösterilen hürmetin simgesidir.
Başları eşarpla örtülü olduğu için üniversitelere, liselere alınmayan İslâm kızları ne istiyor? Okumak, tahsil yapmak, kültür ve ihtisas sahibi olmak istiyorlar. Bundan niçin korkuyorlar?
Vaktiyle emperyalist Japon idaresi, sömürge olarak işgal etmiş olduğu Kore’de, yerli halkın ortaokuldan yukarıya tahsil yapmasına izin vermezmiş. Sömürgeciler, sömürdükleri halkın okumasını, ilim sahibi olmasını, yükselmesini istemezler.
Bugün Türkiye’de eski Atina demokrasisine benzeyen arkaik ve modası geçmiş garip bir demokrasi vardır. Hükümran, egemen küçük bir azınlığın borusu ötmekte, halkın çoğunluğu ise ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci, parya muamelesi görmektedir. Bu hal ve bu kafa ile Avrupa Birliği’ne girebileceklerini sananlar ne kadar beyinsiz insanlardır.
Din hürriyeti ve bu meyanda tesettür konusunda büyük bir buhranın çıkmasına sebep olanlar içinde birtakım bozuk ve yamuk İslâmcıların da büyük rolü olmuştur. 1979’da veya 80’de ülkemizin en köklü ve seçkin lisesi olan Galatasaray’da diploma töreni esnasında başları zarif bir şekilde örtülmüş beş tesettürlü kızımız, bu İslâmî kıyafet ile hazır bulunmuş ve diplomalarını alkışlar içinde almışlardı. Bu kızlarımız şer’î prensip ve hükümlere o kadar riayetkâr idiler ki, kendilerine diplomalarını veren müdür beyin ve yardımcılarının ellerini sıkmamışlardı.
Kimsenin böyle bir şeyi garipsemeye hakkı yoktur. ABD’de, Kanada’da, İngiltere’de, İsviçre’de diploma alan tesettürlü bir İslâm kızı, dini izin vermediği için yabancı erkeklerin ellerini sıkmak istemezse o medenî ve ileri ülkelerde buna kimse hayret etmez, madem ki böyle inanıyorlar ve böyle olmasını istiyorlar, haklarıdır diyerek saygı gösterir. Din ve vicdan hürriyeti, medenilik, insanlık böyle düşünmeyi gerektirir.
Birtakım İslâmcıların delidana gibi şuursuz ve sorumsuzca çıkışları yüzünden, ülkemizde din hürriyeti büyük darbeler yemiştir. Bugünkü buhranda, dinsizler kadar din sömürücüsü haşaratın da büyük rolü ve sorumluluğu bulunmaktadır. İki zümreyi de tel’in ediyoruz.
Gelelim insan hakları ve kadının hürriyeti ve haysiyeti meselesine. Kadın için en önemli hususlar iffet, ahlâk, fazilettir. Kadını bir şehvet âleti olarak görmek, ona yapılabilecek en büyük hakarettir. Kadınlara baş köşesinde TC anteti bulunan resmî vesikalarla fahişelik yapma izni verenler hangi kadın hak ve hürriyetlerinden bahsediyorlar? Hangi yüzle?
Rejimin bir ilahiyat profesörü tesettür ve başörtüsü için aşağılayıcı bir ifade ile “Bir metrelik bir bez parçası” şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Bu ne biçim bir ilahiyatçıdır?
Türkiye’nin başörtülü ile ilgili bir derdi, problemi yoktur. İsteyen başını örter, isteyen örtmez. Üniversitelere ve liselere giden kızlarımızın ille de başları açık olarak gelmelerini istemek hukuka, adalete, mantığa, insafa, hikmete aykırıdır.
Bu zorlama, dayatma, zulüm kampanyasında maalesef bazı militan Sabataycıların yahut Yahudi Türklerin büyük rolü, tuzu biberi bulunmaktadır. Ankara’da, önemli bir iktidar adamının Dönme karısı gerek başörtüsü, gerekse Müslüman memurların topluca atılmaları işinde büyük gayret sarfetmektedir. Hattâ arada bir sinirlerine mağlup olarak zehir zemberek beyanlarda bulunmaktadır.
Biz Müslümanlar onların açık saçıklığına karışmıyoruz, onlar da bizim kadın ve kızlarımızın tesettürüne karışmasınlar.
Müslümanların tesettür ve diğer konularda baskıdan, dayatmadan, zorlamalardan, zulümden kurtulmaları ve kendi vatanlarında birinci sınıf hür vatandaşlar olarak haysiyetle yaşayabilmeleri için öncelikle iki şeyden kurtulmaları gerekir:
Birincisi: Kırsal kesim, gecekondu, varoş kültür ve zihniyetinden kurtulup şehirli, medenî, yüksek kültür sahibi olmak.
İkincisi: İslâm’ı ve Müslümanları kendi şahsî emel ve menfaatlerine âlet eden din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı haşaratı devre dışı bırakmak.
Müslümanlar bu iki meseleyi hallederlerse dinsizlik cephesinin çökmesi kolay olacaktır. 09 Ekim 2000