Müslümanların Zekâsını ve Aklını Geliştirmek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Pazartesi
Vücudu geliştirmek nasıl mümkünse, zekâyı da geliştirmek mümkündür. Lakin bunun sınırları vardır. Astenik bir yapıdaki vücudu geliştirebilirsiniz ama onu yüzde yüz bir atletik yapıya sokamazsınız. Zekâ da böyledir. 80 IQ’luk bir zekayı bir yere, bir dereceye kadar işletip geliştirebilirsiniz, ondan öteye gidemezsiniz.
Bizdeki eğitim sistemi, medya, ailelerin ve toplumun durumu çocukların, gençlerin zekalarını geliştirmek yerine onları aptallaştırmak, sersemletmek için çalışıyor. En zeki bir çocuğu bizim sistemimiz iki yılda geri zekalı yapar atar. Sadece zekanın terbiye edilip geliştirilmesiyle de iş bitmez. Zekadan ayrı bir akıl vardır, onun da geliştirilmesi, zeki kişinin akıllı haline getirilmesi gerekir.
Bedeni ve zekayı geliştirmenin yolları vardır da, akıl kazandıracak, aklı geliştirecek imkân, vasıta ve fırsatlar bizde çok azdır. İdeal İslâmî eğitimde akla önem verilir, onun gelişmesi için gayret sarf edilir. Bizde böyle bir eğitim yoktur. Paralel ve alternatif metodlarla böyle bir eğitim verecek hocalar, kadrolar, ekipler de bulunmamaktadır. Kuru bilgi ve kültür ile akıl gelişmez. Bilginin, kültürün yanında hikmet, mantık, vahye dayalı dinî dersler, felsefî bir bilgi dalı olarak ahlâk da öğretilmelidir.
Gencimiz süper zeki, burs kazanmış, Amerika veya Avrupa’da parlak bir tahsil yapmış, birkaç dil biliyor. Ama mürüvvetten haberi yok. Mürüvvet diyorsunuz, “Affederseniz, tekrar edin, anlamadım…” diyor. Ömründe bu kelimeyi ve kavramı duymamış. İşte bu gence mürüvvet dersleri verecek bir hoca, üstad bulmak gerekir. Çünkü bir kimse mürüvvetli olmadan iyi Müslüman olamaz, iyi insan olamaz, iyi vatandaş olamaz, iyi Türkiyeli olamaz. Sadece mürüvvetle de bitmiyor.Mantık okuması lazım ki, zekasını ve aklını iyi kullansın, doğru düşünsün, doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilsin.
Müslümanlar çocuklarını dershanelere gönderiyor; cebir, geometri, fizik, kimya, biyoloji dersleri aldırtıyor. Peki o çocuklara şecaat, iffet, hikmet, fütüvvet (gönül yiğitliği) dersleri de verilmesi gerekmez mi?
İhlas, zühd, takva, vera, istikamet gibi temel ilkeleri gençlerimize adamakıllı öğretemezsen onların iyi Müslüman, iyi insan olmaları mümkün müdür?
Fütüvvet (gönül yiğitliği) okutulmayan bir kimse ileride canavarlaşabilir, başkalarının meleği olacağına kurdu olabilir. Peki, bu fütüvvet derslerini verecek hocalarımız, rehberlerimiz, üstadlarımız var mıdır?
Adam Müslüman, beş vakit namaz kılıyor, beş kere hacca gitmiş. Zengin, geniş imkanlı bu Müslüman otomobil alıyor, en pahalısını, en lüksünü, en gösterişlisini alıyor, bir dabbeye 100 bin dolar ödüyor. Meskenine bakıyorsunuz, küçük bir Nemrud veya Firavun sarayı gibi. Giyim; kuşamı, yaşaması çok israflı, çok gösterişli, çok aşırı. Bu adamda bir eksiklik var. Müslümanlığın orta yol, itidal, kanaat felsefesini anlayamamış.
Hepimizin birtakım dersler öğrenmeye, İslâm’ın hayata ait temel prensiplerini, tavsiyelerini bilmeye ihtiyacımız var. Bunları nasıl, ne şekilde, nereden, kimlerden öğreneceğiz?
Karı satarak, uyuşturucu satarak, eşkıyalık yaparak zengin olmak… Ne kadar kötü ve çirkin değil mi? Peki, din sömürüsü, mukaddesat bezirganlığı yaparak zengin olmak bunlardan daha mı az ayıp ve çirkindir? Bence daha kötüdür. Ama bilmiyoruz, bilsek bile hayata uygulamıyoruz. İslâmî kesimde bunları hayata hakim kılacak niyet, irade, kurumlar yoktur.
Hüccetül-İslâm İmamı Gazalî hazretlerinin İhyâu Ulumi’d-din adlı kitabı başlı başına bir İslâm üniversitesi gibidir. Ama bu kitabı almak başka şeydir, ondan yararlanıp feyz almak başka şey. Biz böyle mübarek ve faydalı kitapları alıyor, kütüphanemize koyuyor ve turşusunu kuruyoruz. İhya bir roman gibi okunmaz, okutacak ehil bir hoca bulmak gerek.
Allah bize bir Peygamber göndermiş ve “Onda sizin için en güzel bir model ve örnek vardır… Ona uyunuz, ona itaat ediniz… Onun emirlerine ve sünnetine uyunuz, onun hoşlanmadığı şeylerden sakınınız…” buyurmuştur. Peki biz herhangi bir iş yaparken “Bu iş hakkında Resûlullah efendimiz ne düşünürdü? Yapmamı mı isterdi, yapmamamı mı?..” şeklinde düşünüyor muyuz?
Bin dolara elbise, iki bin dolara palto, bir milyon dolara ev, yüz bin dolara otomobil alan Müslüman zengin bu alımları yaparken niçin Peygamberi düşünmüyor?
Boynunda alâim-i semâ gibi rengarenk bir kravat. Tam yüz dolara satın almış. Rüzgarın onu ters çevirmesini ve markasının görünmesini istiyor. Bu hafif akıllı Müslümana kim nasihat edecektir?
Otomobiline biniyor ve şehrin otuz kilometre uzağındaki lüks lokantaya gidiyor. Müslüman gibi yemiyor, insan gibi yemiyor, affederseniz öküz gibi yiyor. Sonra da dindarlık taslıyor. Bu adamı kim uyaracaktır?
Adam Müslüman kodaman olarak ortaya çıkıyor, etrafına bir yığın akılsız topluyor. Bu adamın ahlâkı ve karakteri Kur’ân ahlâkına, Peygamber ahlâkına, İslâm büyüklerinin ahlâkına, hikmete tamamen zıttır. Bu adamı ve etrafına toplanmış olan bülehayı kim uyaracaktır?
Peygambere, peş peşe üç kere “Din nedir?” diye sormuşlar. Üç soruya da “Nasihattir… Nasihattir… Nasihattir…” cevabını vermişler. Evet şu asırda, 2003 yılında biz Müslümanlar niçin bir nasihat teşkilatına sahip değiliz? Bir sürü fırkaya, hizbe, cemaate ayrılıp birbirleriyle çekişip tepişen Müslümanlara kimler, hangi kurumlar nasihat edecektir?
“Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende her halt yenir…” diyen sapık şeytanlara kim nasihat edecektir?
“Benim şeyhim en büyük, öteki şeyhler en küçük..” diyen solucan kafalıya kim nasihat edecektir?
“Peygamber bir postacı idi, öldü, işi bitti. Peygamber ve Sünnetini bırakın, benim peşimden yürüyün” diyen reformcu şarlatana, anladığı lisanla kim nasihat edecektir?
İslâm dininin temel farzlarından biri de emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerdir. Bu farzı sözle, yazıyla, kitapla, broşürle, nasihatla, tenkitle, özeleştiri ile kimler yapacaktır?
Müslümanlar, kendilerini kaz gibi yolan, inek gibi sağan sömürücülerin şerlerine karşı nasıl uyanık tutulacaktır? Yüce Peygamber (Salat ve Selam olsun ona) “Din nasihattir” buyurmuş ve biz devamlı, tesirli, planlı ve programlı, yoğun, vasıflı, yapıcı, müsbet nasihati terk etmişiz. Biz bu kafayla, bu akılla nasıl kurtulabiliriz? 03 Haziran 2003