Salı

 

İşbu yazı Müslümanlara hitaben yazılmıştır. Müslüman olmayanların, hele militan dinsizlerin okumamalarını tavsiye ederim. İlle de merak ederlerse okuyabilirler, lakin üzerlerine alınmasınlar.

Sevgili Müslüman kardeşlerim, yakın tarihte ve günümüzde bizim başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Sürekli olarak temel hak ve hürriyetlerimiz ihlâl ediliyor, bin türlü hakarete ve saldırıya mâruz kalıyoruz, bir türlü zilletten, kölelikten, zebunluktan kurtulamıyoruz. İşin kötüsü biz, bütün bunları kanıksamış vaziyetteyiz, alışmışız. Kurtulmak için ne gerekiyorsa onları hakkıyla yapmıyoruz.

Kurtulmak dedim. Kurtulmamız mümkün müdür? Elbette mümkündür. Allah bize mukaddes kitabı Kur’ân-ı Azimü’ş-şan’da, Resulullah Efendimiz sünnetinde, geçmiş asırlarda yaşamış büyük din önderleri kitaplarında, öğütlerinde kurtuluşun çarelerini, çözümlerini, reçetelerini göstermişlerdir. Yeterki, bunlar bilinsin ve hayata geçirilsin.

Kurtuluş, necat, nasr, tevfik Allah’tandır. Amenna… Ancak bunlara nâil olabilmek için birtakım sebeplere tevessül etmek gerekir.

Müslümanlar şu anda büyük bir kargaşa ve kaos içindedirler. Bunların bazısını sıralamak istiyorum. Tabiî bu arada İslâmî bakımdan büyük hatâlarımızı, eksikliklerimizi, günahlarımızı da beyan etmek arzusundayım.

(1) İtikad, yani inanç sahasında İslâm toplumuna vahim bid’atler sızmıştır.

Doğru inanç Kur’ân’ın, Sünnet’in, İcma-i Ümmet’in bildirdiğidir.

Buna

Ehl-i Sünnet ve Cemaat itikadı

diyoruz. Son birkaç on yıl içinde ülkemize Arap dünyasından, Hint-Pakistan yarımadasından inanç konusunda bid’atler girmiştir. Müslüman kitlelerin kafaları karıştırılmıştır. Kur’ân-ı Kerim’deki bazı müteşâbih âyetler, Allahu Teâlâ’nın şanına yakışmayacak şekilde tevil edilmiştir. Allah gökte oturuyor diyenler bile çıkmıştır. Kısa keseyim, inanç sahasında bir yığın bozuk fikir ve yanlış inanç yayılmıştır. Ehl-i Sünnet Uleması’nın bunlarla mücadele etmesi gerekir. Böyle bir mücadele hakkıyla yapılmış mıdır? Halk gereken şekilde uyarılmış mıdır? Bâtıl ve bozuk fikir ve görüşler icabettiği gibi çürütülmüş müdür, redd ve cerh edilmiş midir?

(2) İslâm’ın temel direği olan beş vakit namaz konusunda büyük bir gevşeklik görülmektedir. Bundan bir asır önce bu memleket Müslümanları yüzde doksan beş namaz kılarken, bu nisbet (oran) günümüzde yüzde onlara düşmüştür. Peygamberimizin hadîsini herkes bilir:

“Namaz dinin direğidir, kim o direği ayakta tutarsa

(yani namazını dosdoğru kılarsa)

dinini ayakta tutmuş olur. Kim de o direği yıkarsa, dinini yıkmış olur.”

Biz Müslüman bir toplum olarak, namazı terketmek, onu hafife almak suretiyle dinimizi yıkmış vaziyetteyiz.

İşin (daha) acıklı tarafı, tekrar topluca namaza dönmek için çalışmıyoruz, birtakım kuruntularla kurtulacağımızı zannediyoruz. Son yıllarda namaz konusunda hayırlı bir kampanya başlatılmıştır. Bu kampanyanın ihlâsa uygun bir şekilde büyütülmesi gerekir. Namaz bütün Müslümanları ilgilendiren bir konudur. Şu veya bu tarikat, cemaat, hizip, fırka, grup bu konuyu tekeline almamalıdır. Halkı namaza davet hizmetleri geniş bir yelpaze içinde yapılmalıdır. Meşrepleri, metodları farklı olan Müslüman şahıslar ve cemaatler bu konuda yüzde yüz bir ittifak içinde olmalıdır. Bu işi biz yapacağız zihniyeti ihlâsa aykırı düşer. Namaz seferberliği başlatanları tebrik ediyorum.

(3) Namaz terk edilince tabiatıyla cemaat de terk edilmiş oluyor. Daha kötüsü: Beş vakit namaz kılan azınlık da, hiçbir şer’i geçerli özürü olmadığı halde cemaatlere katılmıyor. Namaz kampanyasının yanında,

hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılmalarının

bazı mezheplerde farz, bazılarında terkedilmesi kesinlikle câiz olmayan bir sünnet-i müekkede olduğu müminlere anlatılmalıdır.

(4) Türkiye Müslümanları, yakın tarihimizdeki ârızalar ve kazalar yüzünden

şifahî bir toplum haline

dönüşmüştür. İslâmî hizmet ve faaliyetler kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş zihniyetiyle yapılmaktadır. İslâm en büyük medeniyettir. İslâm’ı temsil eden, Müslümanların başını çeken, dinî hizmet ve faaliyet yapan kimselerin son derece vasıflı, kültürlü, güçlü, üstün insanlar olmaları gerekir. Endülüs Müslümanları vaktiyle nasıl üstün idiyseler bugünkü Müslümanlar da, gayr-i müslimlerden o derece üstün olmak zorundadırlar. Globalleşen bir dünyada, bilgi çağında yaşıyoruz.

Karşıtlarımızdan ve düşmanlarımızdan daha az kültürlü, daha az bilgili, daha az sanatlı olursak zilletten ve esaretten kurtulmamız mümkün olamaz.

(5) İslâmiyet yayılıyor. Hem nüfus çoğalmasıyla, hem de ihtidalarla. Lakin sadece kemmiyet yani rakam çokluğu, kelle sayısı güç ifade etmez. Esas olan keyfiyettir. Bilgi ve kültür üstünlüğü… Ahlâk, fazilet, karakter üstünlüğü… Sanat, estetik, güzellik üstünlüğü… İslâm dünyası bunlara sahip midir?

(6) İslâm dünyasına ve insanlığa hizmet edecek yeterli sayıda vasıflı, güçlü, üstün hizmetkârlar ve İslâm temsilcileri yetişiyor mu, yetiştiriliyor mu? Bu soruya olumlu cevap vermek güçtür. İslâm Dünyası bu devirde İmam-ı Gazalîler, İmam-ı Rabbanîler, Hâlid-i Bağdadîler, Cezayirli mücahid Emîr Abdülkadirler, Kafkasya kahramanı Şeyh-İmam Şâmiller, Selâhaddîn Eyyubîler yetiştiremiyor.

Mâlum olduğu üzere

bin tekir kedi bir Bengal kaplanının yaptığını yapamaz.

İslâm dünyasının ilim sahasında, tefekkür sahasında, kültür sahasında, aksiyon, hizmet, çeşitli faaliyet sahalarında, muhtelif uzmanlık dallarında gerçekten büyük, gerçekten çok güçlü rical (adamlar) yetiştirmesi gerekir. Bunlar öyle ayda yüz veya ikiyüz lira burs vermekle, bir yurtta yatırmakla yetişmez. Önce vasıflı ve müsait gençlerin kılı kırk yararak aranıp seçilmeleri ve sonra muktedir üstadlar, mürşidler ve rehberler nezaretinde çok sıkı bir disiplinle ve çok geçerli tedris programlarıyla terbiye edilmeleri gerekir. Yabancı ülkelerde lisan öğrenmek, yüksek tahsil yapmak, lisans ve doktora hazırlamak için icabında bir tek cevherli genç için on sene boyunca bir milyon dolar harcanması icabeder. Plan, program iyi olmazsa bu bir milyon da boşa gider. İslâm’a hizmet etmek üzere yetiştirilecek güçlü elemanların beş altı dili iyi bilmesi gerekir. İngiltere’ye gidecek İngilizce konferans verecek, Fransa’ya gidecek Fransızca, Almanya’ya gidecek Almanca, Mısır’a gidecek Arapça.

Öyle ben iyiyim, siz nasılsınız demekle insan yabancı dil bilir olmaz. Avrupa’da şu anda böyle, benim bildiğim bir tek güçlü eleman vardır, Tarık Ramazan. 29 Kasım 2006