Müslümanlıktaki Neş’e, Safa, Zevk…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 19 Aralık 2018
Dünya neş’eleri ikiye ayrılır:
Materyalist, inançsızlar, İslâm karşıtları haram, çirkin, sonunda yakıcı azap ve acı olan şeytanî neş’e ve safaların taraftarıdır, bunları tavsiye ve teşvik ederler.
Sonunda içki bağımlısı olur, sürünür… İçer içer, kusar kusar… İçer, direksiyona geçer, kaza yapar adam öldürür, hapse atılır.
aksine meşru, makul, pişmanlık vermeyen maddî ve manevî zevkler, neş’eler sağlar.
Aklı başında olan, vicdanı olan, insanlığın ve h
için
ne büyük bir neş’e ve safa kaynağıdır.
de neş’e kaynağıdır. Hem dünyada hem ahirette.
Baharda veya yazın, bir bahçeye gidersin. Yanında birkaç dost ve âşina.
Yerde güzel bir halı, kömürlü semaveri yakarsın, kaliteli bir çay demlersin.
Siyaset ve mâlâyani konuşmamak şartıyla güzel bir sohbet.
Bunun zevki, neş’esi, safası işret meclisinden, zengin şarap ve rakı sofrasından bin kere üstündür.
Efendim, bazıları ciddî, helâl, medenî, meşru zevklerin, ruhanî neş’elerin tadını alamıyormuş…
İyi ve vasıflı bir Müslüman namaz kılmaktan, camiye gidip cemaate katılmaktan zevk ve neş’e alır.
Bazen hoparlörü sonuna kadar açarak ve yankı yaptırarak ezanı mahv ediyorlar… Caminin bahçesindeki çeşit çeşit iğrenç ve çirkin WC levhaları insanın neş’esini kaçırıyor…
Bir saf cemaat var, imamın önündeki birkaç sabit mikrofon, bir de yakasına mandallı seyyar mikrofon takmış…
Cahil amatör müezzinin biri
diyeceğine aliyyü’l-azim diyor… Hatip hutbede geçen
sonra ila âhiri’l-âye… diyor…
Camilerde, bin uyarıya rağmen hâlâ zır zır öten
… Cuma namazlarından sonra makbuzsuz toplanan paralar…
Bunlar namaz, cemaat, cami neş’elerini öldürüyor…
Evlerin salonlarına asılan nefis hüsn-i hat levhaları… Tekkelerdeki zikirleri dinlemek… Mevlevî âyinlerinde döne döne zikr eden dervişler… Ârif ve kâmil zatların sohbetleri…
Merhum
hocamız anlatmıştı. Her halde bundan elli altmış yıl önce,
Fatih’te Müstakimzâde sokağındaki devlethanesinin kapısını çalmışlar, açmış buyur etmiş, onlara çay ikram etmiş, sohbet edilmiş. Sonra talebeler el öpüp izin almışlar, yarın okul var…
Hoca salona çıkmış, bir de ne görsün!.. Talebelerinden biri kanapenin arkasına saklanmış, gitmemiş… Yavrum niçin gitmedin?.. Efendim sohbetinize doyamadım, çıkıp gidemedim demiş titrek sesiyle…
Evet büyüklerin sohbetleri böyledir. Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiyye sohbetleri böyledir. Diğer turuk-i islâmiyyenin sohbetleri, zikirleri, hattâ sükutları, nazarları hep böyledir.
Büyük tarihçimiz
bir hatırasında şöyle diyor: Chicago üniversitesinde bulunduğum 13 yıl boyunca en kayda değer hadise, İstanbul’dan
efendinin üniversite şapeline (kilisesine) gelip zikir yaptırmasıdır…
Kamil ve arif Müslümanın, içine ekmek doğranan çorbadan ibaret sofrasında bile ne neş’eler ve safalar vardır. Müslümanın tebessümü safadır, hüzünle gözyaşı dökmesi ayrı bir safadır.
Neş’eyi ve safayı içki sofralarında, fuhuş ve zina yataklarında, şeytanî lüks ve israfta, azazilî hürriyet ve serbestliklerde arayanlar, bulanlar büyük ve acı bir yanılgı içindedir.
Müslümanlık neş’e ve safadır. Müslümanın büyük bayramları, neş’eleri, safaları vardır.
İkincisi Allah’ın lütuf ve keremiyle Cennet’e konulduğu zaman. Üçüncüsü
Kamil ve arif Müslüman, veliyullah
bakınız. Bütün ömrü ruhanî neş’eler, lezzetler, safalar, zevkler içinde geçmişti. Ölümünde Konya Hıristiyanları ve Yahudileri de ağlaşmış, o bizim de büyüğümüzdü demişler, cenazesine katılmışlar.
Gençler harcanıyorsunuz, feci şekilde harcanıyorsunuz!.. Haddim olmayarak sizleri uyarmama izin veriniz. Hepsi için söylemem ama bir kısım aileler, ana babalar evlâtlarını harcıyor.
Metin okusun, Mübeccel okusun, çok para getiren mesleklere ve uzmanlıklara sahip olsunlar, refah içinde yaşasınlar, evleri lüks, yazlıkları lüks, otomobilleri lüks, sofraları lüks, giyim kuşamları lüks, hayatları lüks olsun… Biz sıkıntılar çektik, onlar çekmesin…
Müslüman bir ana baba çocukları için böyle mi düşünür? Peki nasıl düşünecek?..
Şöyle düşünecek: Oğlum kızım iyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş olarak yetişsin… Faydalı ilimler ve kültür sahibi olsun… Ahlâklı ve faziletli olsun… Yaratanının rızasını kazansın… İnsanlara, kendi halkına, ülkesine hizmet etsin…
Bunları istemeyip de lüks hayatı öne almak ne büyük bir çarpıklık ve sapıklıktır. İslâm dini lüksü, israfı, her türlü sefahati (beyinsizliği) yasak ediyor. Böyle kötü şeyleri insan kendi evlâdı için ister mi?
Gençlerin şu üç sahada (boyutta) iyi yetişmesi gerekir: (1)İnanç, bilgi ve kültür boyutu. (2)Ahlâk, karakter boyutu, (3)Güzellik, estetik boyutu.
Şu adamlara ve kadınlara bakınız
Bir gence neler lazımdır?.. (1) Öğrenilmesi farz olan faydalı ve kurtarıcı bilgiler lazımdır. (2) Faydalı olmak şartıyla dünya kültürü lazımdır. (3) İyi bir insan olmak için bilinmesi ve hayata uygulanması gerekli ahlâk, aksiyon, amel bilgileri lazımdır. (4) Medenî görgü lazımdır. (5) Edeb, nezaket, mürüvvet, fütüvvet lazımdır.
Gençlere bunlar mutlaka öğretilmelidir.
Kapağı yaldızlı, ismi cafcaflı birkaç kitap alır, okur ve bunları öğrenir… Hayır!.. Bu iş bu kadar kolay değildir. Bu saydıklarım ehliyetli üstadların, mürşidlerin önüne diz çöküp ders almakla öğrenilir.
Gençlerin çoğu ilmihallerini bilmiyor.
Üniversiteye gidiyor, zengin Türkçeyi bilmiyor. Bilmekten geçtim, okumasını bile bilmiyor. Görgü kurallarını bilmiyor. Paranın ne tehlikeli ve yakıcı bir âlet olduğunu bilmiyor. Gençlere bunları kimler, hangi kurumlar öğretecektir?..
Şu yirmi milyonluk İstanbul’da İslâm görgüsü öğreten bir kurs, bir dershane var mı? İslâm medeniyeti nedir öğreten bir mektep var mı? İstanbul kültürünü öğreten bir merci var mı? Evet gençlerimiz hüda-yı nâbit yetişiyor. Buna yetişme denirse…
Peki ne gibi çareler ve çözümler tavsiye ve teklif edersiniz?
Bu saydıklarım cemaat işidir, fert işi değildir… Bunca zengin cemaat var, mektepler açsınlar, kurs ve dershaneler açsınlar, dergahlar açsınlar, sohbethaneler açsınlar ve boşluğu doldursunlar…
“Bizim cemaat çok büyük, bizim baron çok büyük…Benim şeyhim senin şeyhini döver…” gibi safsatalarla gençlik yetiştirilmez. Aklı fikri olanın elinde imkânı yok. İmkânı ve parası olanın aklı ve fikri yeterli değil… Arada olan gençliğe oluyor. 1 Şubat 2011