Pazartesi

 

Dezenformasyon Fransızca bir sözdür, mânası bile bile yanlış bilgilendirerek, çarpıtarak insanları aldatma ve yönlendirme namussuzluğudur. Bizde pek çok yapılır, son derece yaygındır.

Dezenformasyonla birlikte bilgi kirliliği var. Yalan var. Beyin yıkama var. Câhil bırakma var. Olayları, gerçekleri gizleme, yanlış anlatma ve öğretme var. Bireyleri ve toplumu zekâ özürlü (veya geri zekâlı) hale getirmek var.

Var oğlu var.

Tabiî ki, gerçekleri bilen vatandaşlar da var. Onları uzun yıllar boyunca, terör uygulayarak susturdular, korkuttular.

Eyleme ve şiddete yönelik olmayan yazıları, fikirleri, görüşleri ağır suç olarak gördüler.

Vatandaşları inançlarından, düşüncelerinden dolayı cezalandırdılar.

1946 seçimlerine hile karıştırdılar. Senirkent’te, Aslanköy’de oy sandıklarını kaçırdılar.

Bunları yapanlar kimlerdir?

Resmî ideoloji heyûlasına meftun olanlardır.

Oligarşi taraftarlarıdır.

Faşistlerdir.

Egemen azınlıktır.

Mutlu ve putlu zümredir.

Ellerinden yağlı kemikleri alınacağı için yeri göğü birbirine katarak yaygara kopartıyorlar.

Boşuna yırtınıyorlar. Rusya’da Sovyetler Birliği sistemi yıkıldığı gibi Türkiye’de de faşizm yıkılıyor.

Resmî ideoloji yıkılıyor.

Bunların yerine insan haklarının, hukukun, millî kimlik ve kültürün gelmesi bekleniyor.

Eskiden tabu olan nice konu şimdi serbestçe sorgulanıyor. Bunlar işin başlangıcıdır. İleride bütün dosyalar ortaya çıkartılacaktır.

Nüfusu 15 milyonun altında iken ülkede kaç on bin vatandaşı öldürdüler? Kaç on binini sürdüler.

Kaç bin cami yıktılar? Kaç bin vakıf binasını sattılar?

Bursa’da minareye çıkıp Ezan-ı Muhammedî okuyan zavallı Müslümana nasıl câni ve katil muamelesi yapıp ezdiler.

Aileden kalan hiç serveti olmayan, ömrü boyunca hiç ticaret yapmayan birileri nasıl dünya çapında zengin oldu.

Kaç kişi öldürdüler?.. Kaç kişi astılar?.. Kaç kişiyi sürdüler?..

Nasıl zulüm yaptılar?.. Nasıl zengin oldular?.. Nasıl bu ülkeyi geri bıraktılar?.. Evet tabiî geri bıraktılar ülkemizi. Türkiye niçin bir Japonya olamadı onların devr-i saltanatında?

1940’lı yıllarda Millî Şef İsmet zamanındaki Türkiye’yi hatırlıyorum.

Doğru dürüst yol yok… 40 bin köyün hiçbirinde elektrik yok… Yeterli hastahane yok… Okul yok (Zaten onların okullarıyla köy olmazdı, kasaba olmazdı)… İşçi sigortası diye bir şey yok…Sefalet diz boyu… İstanbul’da altı yıl boyunca sıkıyönetim vardı… Verem, sıtma, frengi ülkeyi kırıp geçiriyordu… Halk, trenlerin üçüncü mevkilerinde tahta sıralar üzerinde seyahat ederken millî diktatör dillere destan lüks Beyaz Tren’inde safalı yolculuklar yapıyordu… Ekmek vesika ileydi… Türkiye’yi bitler istila etmişti…Millî Şef’in karısının İstanbul’a gelişini birinci sayfada değil, üçüncü sayfada haber yaptığı için Tasvir gazetesi kapatılmıştı… 1944’te milliyetçiler ve Türkçüler tabutluklarda en korkunç işkencelere çarptırılmıştı… Basın Yayın Genel Müdür Yardımcısı İzzettin Nişbay, medyaya resmî bir yazı göndererek dinî yayın yapılmamasını tenbih ediyordu…

Saymakla bizmez… İşte tutucu faşistler, egemen azınlıklar, resmî ideoloji meftunları bu eski günlerin hasreti içindeler.

O eski günlerde halk, millet, çoğunluk ne kadar mutsuzsa, onlar o derecede mutlu ve şendi.

(İkinci yazı)

Din hizmeti nedir, ne değildir?

İlmi, kültürü, iktidarı (gücü), imkanı, fırsatı olan her Müslüman, İslâm’a hizmet etmekle yükümlüdür. Ancak bu hizmetin şartları, usûlü, erkânı vardır. Öyle deli dana gibi hizmet edilmez.

1. Para kazanmak, zengin olmak, ün ve alkış elde etmek, riyaset için yapılan hizmetler hizmet değildir, din sömürüsüdür. Böyle sahte hizmetler şeref değil, şerefsizlik kazandırır. Böyle yapanlar münâfıktır.

2. Hiçbir hizmet ehlinin hizmet ederken dinden tâviz (ödün) vermeye hakkı ve salahiyeti yoktur.

3. Hizmetler Kur’ân’a, Sünnet’e, Şeriat’a, fıkha, İslâm ahlakının ilkelerine uygun olarak yapılır.

4. Hizmet yukarıdaki 3’üncü maddede sayılan değerler için yapılır.

5. Ümmeti ikinci plana atıp (veya hiç hesaba katmayıp) cemaati, grubu, derneği, tarikatı birinci plana alarak hizmet edilmez.

6. Zarurat-ı diniyenin inkârı küfürdür. Böyle hizmet olmaz!

7. Üç hak İbrahimî din vardır. Hz. Muhammed’in peygamberliğini, Kur’ân’ı, İslâm’ı inkâr eden kafirler de ehl-i cennettir diyerek kesinlikle hizmet yapılamaz.

8. Harbî kâfirleri, İslâm düşmanlarını dost ve velî ittihaz ederek hizmet olmaz.

9. Allah için yapılan hizmetin birinci temel şartı ihlastır, yani temiz ve sahih bir niyettir.

10. Benliklerini put haline getirip gizlice ona tapanlar mecâzî mânada müşriktir.

11. Rühbanlarını erbab (rabler) haline getirip putlaştıranların hizmetleri şâibelidir.

12. Biz hizmet yapıyoruz veya yapacağız diyerek Müslüman halkın zekâtlarını Kur’ân’a, şeriata, fıkha aykırı olarak toplayanlar ve toplanan meblâğı bildikleri gibi sarf edenler hizmet etmiyor. (Zekat parasıyla rastgele hizmet edilmez.)

13. Kur’ân’ı kendi nefisleri, hevaları, re’yleri doğrultusunda yorumlayanlar hizmet edemez.

14. Tarikat ve tasavvuf Müslümanlarına müşrik ve kâfir diyenler hizmet etmiyorlar, hezimete sebep oluyorlar.

15. En büyük ve temel hizmet iman hizmetleridir.

16. Bir kimsenin hidâyetine (doğru yolu bulmasına, Müslüman olmasına) vesile olmak çok büyük bir hizmettir.

17. Din hizmetlerinin ana prensibi şudur: Hâliq (Yaratan Rab) için yapılan hizmetin ücreti mahluqattan (yaratıklardan, kullardan) istenmez ve alınmaz.

18. Tek başına hizmet çok zordur. Hizmet için doğru, ehliyetli, ahlaklı ve ihlaslı bir teşkilat içinde çalışmak gerekir. Teşkilat bu sıfatlara sahip değilse yine hizmet olmaz.

19. Camilere, minarelere hoparlör koymak, avaz avaz ezan okumak, cami bahçesine tuvalet yapıp ihtiyacını gören vatandaşlardan para almak, camilere klima cihazı yerleştirmek, kalorifer yapmak, Diyanet personeline lojman temin etmek, cami kapısına naylon poşet otomatı koymak gibi şeyler İslâmî hizmet değildir.

Bu memlekette, din hizmeti diye yapılan şeylerin bir kısmı boşunadır, kuruntudan, aldanmaktan, aldatmaktan ibarettir.

Bu memlekette yetmiş senedir din hizmetleri yapılıyor ama yeterli olmadı, boynumuzu esâret ve zillet yularından kurtaramadık.

Yüz milyonlarca dolar hizmet paralarının çoğu çarçur edildi.

Müslüman halkın ümitleri, enerjileri ziyan edildi.

İmkânlar, fırsatlar, enerjiler heba edildi.

Kırk bin yeni cami yapıldı. Acaba kaç tane dünya çapında imam, hatip, vâiz yetiştirdik?

Çağın Gazalî’si nerede? Çağın Nizamiye medresesi nerede? 24 Kasım 2009