MÜZE SOYGUNU
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Kasım 1991
Adana müzesinde bir buçuk yıldan beri dört arkeolog tarafından yapılan sayımın acı neticesini basında okudum.
Özetini veriyorum: (1) Müzeden takriben (yaklaşık olarak) on bin eser uçup gitmiştir. (2) Sergilenen eserlerin büyük bölümünün de sahte olduğu anlaşılmıştır. (3) Müzeden uçurulan bu eserlerin içinde çeşitli devirlere ait tarihi paralar, heykeller, kadın süs eşyaları, günlük işlerde kullanılan altın ve gümüşten yapılma eşyalar yer almaktadır.
Ben senelerden beri Türkiye genelinde birçok müzemizden sistemli bir şekilde tarihi eşya çalındığını biliyor ve katıldığım sohbetlerde söylüyordum. Ülke böyle yaygın bir kokuşmuşluk havasına girecek, haydutluk bütün sosyal bünyeyi saracak ve bundan müzelerimiz uzak kalacak. Bu mümkün değildi.
Dinsizlik şeklinde anlaşılan ve uygulanan laik eğitim memleketimizi işte bugünkü duruma düşürmüştür.
Dostumuz Nezih Uzel bey, bundan bir müddet önce Antik Dekorasyon dergisinde, resimleri ve vesikalarıyla garip ve cüretkâr bir hırsızlığı açıklamıştı. Topkapı Sarayı’ndaki İftariye Köşkü’nün dört tarafındaki tombak topuzların orijinalleri kayıplara karışmış ve yerlerine sahteleri yerleştirilmiş. Paris’teki Trajan mezat müessesesi, bunlardan birinin resmini kataloğunun kapağına bastırmıştır.
Eminim, şu anda bir sürü tarihî eserin aslı çalınmış olup yerine sahtesi teşhir edilmektedir. Kim yapıyor bu sahteleri? Malum, İranlı komşularımız sanatkâr adamlardır, orada yapılıyor.
Göreceksiniz, Adana Müzesi’nden gaiplere karışan 10 bin tarihi eserle, vitrinlerdeki sahteleri haberi kamuoyumuzu fazla meşgul etmeyecektir. Bir Batı ülkesinde atom bombası tesiri yapacak bu rezalet ve skandal bizde hafif bir iniltiye bile sebebiyet vermez. Çünkü bizdeki yığınlar kültür, sanat, edebiyat, arkeoloji ile ilgilenmezler. Onlar için futbol mühimdir. Büyük takımlardan biri maç kazanınca yer gök inler, milyonlarca insan sokaklarda delidanalar gibi şenlik yapar. Futboldan başka önemli konular da vardır. Artistler, türkücüler, ünlü fahişeler ve bir de politik arenaların matadorları. Müzeden 10 bin adet tarihi eser çalındıysa kıyamet kopmaz a! Yerin dibi dolu, onları çıkartır ve eksikleri tamamlarız.
Müzelerden ve tarihi eserlerden bahs açılmışken son 20 sene içinde olup biten bir faciaya tekrar temas edeceğim. Memleketimizin 50 binden fazla camiindeki kıymetli halı ve kilimler göz göre göre soyulmuştur. Yerlerine de kapı paspasından daha adi anilin boyalı fabrika dokuması düz renkli paçavralar serilmiştir. Giden halı ve kilimlerin bugünkü para ile değeri trilyonlar tutar. Zevksizliğin, akılsızlığın gayyasına düşmüşüz de haberimiz yok. Halılar sırra kadem bastıktan sonra sıra şimdi kandillere, şamdanlara, çinilere, hüsnühat levhalarına geldi. Sultanahmet Camiinin hünkâr kasrının, Üçüncü Ahmed Çeşmesi’nin çinileri eksilip duruyor. Emirgan Camiinin o canım levhalarına ne oldu? Yerlerinde yeller esiyor. Kimin umurunda! Antika kandil gittiyse yerine berbat bir floresan lamba asılır ve mesele biter. Biz bu kafa ile zor adam oluruz.
Tarihimizi, edebiyatımızı, lisanımızı, sanatımızı, kültürümüzü yıktık. Güzelim eski zaman evlerini, konaklarını, yalılarını yakıp yıktık. Halıları, kilimleri fırlatıp attık. Adana Müzesi’nden 10 bin eser çalınsa veya çalınmasa ne değişir?
Üzülmekten, öfkelenmekten, kahrolmaktan halim kalmadı. Buna sağlığım daha fazla dayanamaz. Şu satırları yazarken ocağa koyduğum çayım demlenmiştir. Şimdi onu içeceğim. Biraz da asıl üzülmesi gerekenler üzülsünler.
LAFLA DEĞİL İŞLE
GEÇENLERDE bir dükkâna girmiştim, benden önce gelen bir turiste aldığı malı verirken dükkan sahibi yüksek sesle Kelime-i Şehadet getirdi. Turist bir şey anlamadan garip garip bakıyordu. Esnaf vatandaşa bu hareketinin sebebini sorunca “gavur herif belki Müslüman olur” cevabını verdi.
Aslında söz ve yazı ile din propagandasını ancak icazeti alimler ve mürşid-i kamiller yapabilir. Müslüman halkın dine daveti lafla değil, halle, amelle, iyi ahlakla olur.
Mahallede birçok bakkal var, birisi çok dindar ve şuurlu bir Müslümandır. Onun yapacağı vazife bakkallığını iyi yapmak müşterisine güzel hizmet vermektir. Fiyatlar ucuz olacak, kalite mal satacak, yüz gramlık peyniri 25 gramlık kaba kağıda sarıp vermeyecek, müşterisine iyi muamele edecek.
Apartımanda 15 aile mi oturuyor? Bunların içinde Müslüman hacı bey parmakla gösterilmelidir. Komşularına karşı iyiliksever, kimseyi incitmez, herkesin yardım ve hizmetine koşar, üzerine düşen vazifeleri titizlikle yerine getirir. Hacı bey İslâmiyete ancak böyle hizmet edebilir. Yoksa, ehliyeti olmadığı halde fuzuli vaizlik taslayıp öte yandan bir sürü eğrilik yaparsa ne kıymeti olur onun propagandasının.
Zamanımızda her Müslüman, kendisini İslâmiyetin temsilcisi zannediyor ve bilir bilmez konuşuyor. Bu çok yanlış bir metoddur.
Dilimiz konuşmasın, halimiz konuşsun. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. İyi Müslümansan, Müslümanlık her tarafından görünsün. Yoksa boş yere vırvır edip kafa şişirmeyelim.
İmam Şafii hazretleri “asıl fazilet düşmanın şehadet ettiğidir” buyuruyor. Bunu da unutmayalım. Düşmanlarınız hakkımızda ne diyorlar?
08.11.1991