Müzmin Kötülükler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Salı
Mevsimler değişiyor, yazdan sonra güz, kış geliyor. Dünya değişiyor, insanlar, iktidarlar, her şey değişiyor. Lakin değişmeyen bir şey var. O da, kötülükler. Kokuşma, hırsızlık, talan, hortumlama, rüşvet, yiyicilik, haramilik, haydutluk devam ediyor. Yalan, emanete hıyanet, vaadinden dönmek devam ediyor.
On milyonlarca vatandaş bu kötülüklerden şikayetçi, bunların kalkmasını istiyor. Fakat iradeleri, güçleri buna yetişmiyor. Birtakım politikacılar da bunlara karşı, onlar da engelleyemiyor.
Son bir iki yıl içinde ülkemizde yine milyarlarca dolarlık hırsızlık, yolsuzluk, talan olmuş. Halk bunların tam listesini bilmiyor. Halbuki bu listeyi yapmak, bilgi vermek, bir milyon adet basıp halka dağıtmak o kadar zor bir iş değil.
Soygunun, talanın, hırsızlığın, irtikabın dini imanı yoktur. Bu işleri dinsiz de yapıyor, sahte dindar da. Sağcı da yapabiliyor, solcu da. Laik ve çağdaş kafalı da yapıyor, Şeriatçi geçinen de.
Dindar, Şeriatçi adam nasıl hırsızlık, talan, hortumlama, yolsuzluk yapabilir? Elbette gerçek dindar, hakikî Şeriatçi böyle pisliklere bulaşmaz. Onları tenzih ederim. Lakin zamanımızda yarı-mühtedi, dini imanı para olan, menfaat ve şöhret için her haltı yiyen birtakım alçak, namussuz, rezil, sefil, bayağı adamlar zuhur etmiştir. Bunlar maalesef dindar kesim içinde de bulunmaktadır. Kasdettiklerim bu gibi kişilerdir.
Otuz seneden beri Müslümanlar içine sızmış bazı şeytanlar “Bu düzen bozuktur, böyle bir düzende birtakım yasak ve kirli işler yapılabilir… Müslüman güçlü olmalıdır, biz güçlü olmak için götürüyoruz… Haram yollarla elde ettiğimiz paralarla hayırlı hizmetler yapacağız, bu memlekete İslâm’ı getireceğiz, Asr-ı Saâdet’e benzer bir düzen kuracağız… Bizi tenkit eden münafıktır, mason uşağıdır…” gibi gerekçeler ileri sürmektedir.
Bilinmelidir ki, düzen bozuktur diye haram gelirler elde eden, vuran, tokatlayan, talan ve soygun yapan, yalan söyleyen, emanetlere hıyanet eden, vaadlerini çiğneyen dindar görünüşlü kişiler gerçek Müslüman değildir. Onlar ancak karikatür Müslümanlardır.
İslâm dini mutlak doğruluğu ve dürüstlüğü emreder. İslâm, yalana, hıyanete, yolsuzluğa, irtikâba, irtişaya, ribaya asla ve asla izin vermez.
Hem İslâmcı geçinen, hem de yalan söyleyen, emanetlere hıyanet eden, vaadlerinden dönen, bir sürü yamuk iş yapan adamların âkıbeti hem bu dünyada rezillik ve rüsvaylık, hem de âhırette ateş ve azaptır.
Müslümanlar yalanla, emanete hıyanet ederek, vaadlerini çiğneyerek hiçbir yere varamazlar. İslâm, Kur’an, Peygamber, Sünnet, Şeriat neleri emrediyor, nelerden nehyediyorsa önce müslümanların bunlara uyması gerekir. Düzen bozuktur diye bir sürü halt yiyen kişiler dâva adamı değil deve adamıdır.
Hem kendisi yemeyecek, hem de başkalarına yedirtmeyecek. Bu ülkenin, bu halkın, bu devletin böyle kimselere ve kadrolara ihtiyacı vardır.
O büyük miktardaki trilyonlarca liralık paralarla, imkanlarla ne güzel ilim, irfan, kültür, sanat, araştırma, yayın hizmetleri yapılabilirdi. Meselâ: Yirmi beş ciltlik muazzam bir “Geleneksel Türk-İslâm Sanatları” külliyatı çıkartılabilirdi. Büyük boy, lüks kağıda dört, beş, altı renkli resimlerle süslü; Türk hat sanatı, Türk Ebrûsu, Türk çiniciliği, Tezhib ve süsleme sanatları, Türk evi ve odası; tarihî giyim, kuşam, serpuş, tesettür; Türk bahçeciliği, Türk şehirciliği, Türk cilt sanatı, Türk camcılığı, Türk halı ve kilimleri… Bu yirmi beş ciltlik külliyat bir ilim, irfan, kültür, sanat âbidesi olurdu. Aydınlarımızın evlerine girer, dünya kütüphane ve kolleksiyonları içinde yer alırdı. Tabiî, bunların ehliyetli uzmanlara hazırlatılması gerekirdi.
Geleneksel sanatlarımızla ilgili okullar, araştırma merkezleri kurulabilirdi. Camcılık, yazmacılık, kağıtçılık, sedefçilik, el dokuması kumaşlar, tabiî boyalar ve daha nice konular üzerinde ciddî, köklü, güçlü çalışmalar ve araştırmalar yapılır, talebe yetiştirilebilirdi.
Lakin, bu gibi işler için harcanması gereken bütün o milyonlarca dolar, trilyonlarca lira beş on kişilik bir çetenin yağmasına, hortumlamasına konu oldu ve ziyan olup gitti.
Sadece ben iyiyim, ben hak taraftarıyım demekle iş bitmiyor. İşin başı ahlâk, fazilet, ruh soyluluğu, dürüstlük, doğruluk, emaneti ehline vermek gibi yüksekliklere sahip olmaktır. Aksi takdirde paralar, imkanlar dâva için kullanılıyor, deve ediliyor.
Şu yiyici, hortumlayıcı, devşirici, talancı, harami, götürücü, tokatlayıcı, arivist sefillere bakınız. Palavraya gelince bu adamlar ne büyük hizmet edebiyatları yapıyordu. İşlerini gördük. Zaten âyinesi işmiş kişinin, lâfa bakılmazmış…
Yediler, içtiler, talan ettiler, zimmetlerine geçirdiler, paravan firmalar kurup yüz milyarlar, trilyonlar götürdüler. Âfiyet olmasın, rahat içinde yiyemesinler; ateş olsun, azap olsun, zahmet olsun onlara. Bu döküntü adamlarla zaten başka bir şey olmazdı. 21 Nisan 1999