NAMAZ
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 08 Aralık 2018
1. Namaz, sahih=doğru imandan sonra İslâm’ın ikinci temel şartı ve emridir. Bu, Kur’ânla, Sünnetle, icmâ ile sabittir, tartışılamaz.
2. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “Namaz dinin direğidir. Onu kim ayakta tutarsa dinini ayakta tutmuş olur, onu kim yıkarsa dinini yıkmış olur” buyurmuşlardır.
3. Allah, Resulü, Selef-i Sâlihîn, müctehid imamlar, râsih ulema, fukaha, Salihler, evliyaurrahman namazı emr ediyor; şirk ve küfür ehli, münafıklar, Deccallar, Tağutlar, İslâm düşmanları Müslümanları, fâsıklar, fâcirler, zâlimler namazdan uzaklaştırmaya çalışıyor.
4. Namaz mü’minin günde beş kez mi’racıdır.
5. Namaz şöyle böyle değil dosdoğru kılınmalıdır.
6. Dosdoğru kılınan namaz Müslümanı azgınlıklardan korur.
7. Hür ve mukim Müslüman erkekler beş vakit namazı, şer’î özürleri yoksa, ardında namaz kılınabilecek sâlih imamlara uyarak cemaatle kılmalıdır. Cemaate katılmak ihtiyarî (seçimlik, keyfe kalmış) değil mecburîdir.
8. Ülü’l-emr olan ulemanın ve fukahanın İslâm Milletini namaza teşvik etmeleri, namazla emr etmeleri gerekir. Bunu yapmazlarsa vebal altında kalırlar.
9. Cami mihraplarına icazetli, âlim, fazıl, muttaqi, sâlih, karizmatik imamların geçirilmesi gerekir. İmamlar kesinlikle, maaş ve ücret mukabilinde namaz kıldırma memurları değildir.
10. İmam-Hatip mekteplerinde ve Müslümanların özel kolejlerinde beş vakit namazın okul camiinde, okul imamının ardında hep birlikte cemaatle kılınması mecburî olmalıdır.
11. Müslüman esnaf, iş sahipleri Cuma ezanı okununca dükkanlarını, işyerlerini, bürolarını kapatmalıdır.
12. Güneşin doğmasına bir saat kala mübarek seher vakitlerinde Müslüman evlerinde ışıklar yanmalı ve mükellef olan herkes namaza hazırlanmalıdır.
13. Namaza teşvik etmek, emr bi’l-mâruf ve nehy `ani’l-münker farzının önde gelen çok önemli bir maddesidir.
14. Hiçbir Müslüman toplum, namazı terk ederek ve namaz konusunu hafife alarak necat ve felah bulmaz, izzete kavuşmaz, ayakta duramaz.
15. Müslüman bir toplum namazı terk ve ihmal ederse zelil, rezil, rüsvay, esir, düşmanlarının esiri ve maskarası olur.
16. Müslüman kesimin bütün gerçek ziyalıları namaz konusunda hizmet etmeli, etkili propaganda yapmalıdır.
Gençlik elden gitti!.. Büsbütün gitti mi? İnşaallah büsbütün tamamen elden gitmemiştir… Gençlik elden gitti derken neyi kasd ediyorum?
Açık ve seçik olarak yazayım:
Gençlik ana değer olarak parayı, zenginliği, lüksü, benliği, şöhreti, dünyayı kabul ettiyse elden gitmiş demektir.
Müslüman gençlik de var diyeceksiniz…
Şayet onlar da parayı, dünyayı, zenginliği, lüksü, şatafatı ana değer olarak kabul etmişseler, onlar da mahv olmuş, hapı yutmuştur.
Müslüman gençliğin Kur’ân hükümlerine ve ahlâkına, Sünnet prensiplerine, İslâmın bilgeliğine göre yetiştirilmesi gerekir. Böyle yetiştirilmezse elden gider.
Dışında ince bir yeşil boya tabakası var ama içi yeşil değilse gençlik iyi yetişmiyor demektir.
Lisede, üniversitede okuyan bir genç ilmihalini, akaidini, fıkhını, İslâm ahlâkını, az da olsa öz ve doğru şekilde bilmiyorsa ve bildiklerini hayata uygulamıyorsa gençlik iyi yetiştirilmemektedir.
Müslüman gençliğe yüksek İstanbul İslâm Osmanlı ahlâkı, görgüsü, nezaketi, kibarlığı, mürüvveti verilmiyorsa vah ona, yazık ona.
Müslüman gençler fütüvvet ahlâkına göre yetiştirilmelidir. Fütüvvet ahlâkı nedir?
Çok küçük bir örnek vereyim: Müslüman bir genç, birine not verecek… Cebindeki defterden bir sayfa kopartıyor, bir şeyler yazıp veriyor… Olmadı olmadı olmadı!.. Çünkü kağıdın üç tarafı düzgün, yırtılarak defterden kopartılan tarafı fare yemiş gibi tırtık tırtık… İyi yetişen bir genç asla böyle bir şey yapmaz. Cebinde temiz, estetik not kağıtları bulundurur ve o kağıtlara notlarını yazar.
Bir büyüğünün yanında iken cep telefonunu kapatmayıp çaldıran Müslüman bir genç yetişememiş bir gençtir.
Haydi! Laikler çağdaşlar kendi gençlerini iyi yetiştiremediler, peki Müslümanlara ne oldu ki, dindar veya sözde dindar gençliğe gerekli kültürü, ahlâkı, terbiyeyi veremediler.
Lise bitirmiş, üniversitede okuyan bir genç nasıl olur da, zengin yazılı edebî Türkçeyi hakkıyla bilmez? Nasıl olur da Fuzulîyi, Ziya Paşayı okuyup anlayamaz.
Ehl-i Sünnete sımsıkı bağlı bazı muhterem cemaatler ve tarikatları tebrik ediyorum. Onlar çocuklarına, gençlerine ilmihallerini öğretiyor.
Müslüman bir genç cemaat militanlığı, holiganlığı yapıyorsa iyi yetiştirilmiyor demektir.
Müslüman genç asla yalan söylemez… Gıybet etmez… İftira etmez… Söz taşımaz… Gevezelik ve zevzeklik etmez…
Müslümanların ağabeyleri, üstadları, rehberleri, âmirleri; onları bilgi ve inanç, ahlâk ve aksiyon, sanat ve estetik konularında iyi yetiştirmekle mükelleftir.
Eskiden idadî, sultanî, Darülfünun mezunu gençler hattat gibi rik’a yazısı yazarlardı. Şimdiki gençler de, Latin yazısını herkesten güzel yazmalıdır.
Tabiî ki, sadece Latin yazısıyla iş bitmez. Osmanlıcayı da güzelce okuyup yazacaklardır.
Dindar gençlerin, dindar olmayan gençlerden daha bilgili, daha kültürlü, daha ahlâklı ve faziletli olması gerekir. Sanat ve estetik boyutları da çok gelişmiş olacaktır.
Bendeniz faziletli bir Müslüman olduğumu iddia etmemekle beraber; gençlerimizin bilgili, kültürlü, ahlâklı, faziletli olmaları can u gönülden isterim.
Gençlerimiz paraya ve zenginliğe dönük olmamalı, idealist olmalı, dünyayı baş tacı etmemeli, ayak altına almalı.
Müslüman genç paranın pis ve kirletici olduğunu bilir ve onu fare ölüsü gibi maşayla tutar.
Herkes soylu olamaz ama her Müslümanın ruh soyluluğuna sahip olması gerekir.
Sabah namazlarında camilerde liseli ve üniversiteli gençlik yok… Demek ki, iyi yetiştirilemiyorlar…
İstanbula yakın bir Marmara ilçesinde okuyan bir grup genç, okula bitişik boş bir villaya gizlice ve kanunsuz olarak girmişler, eşya çalmışlar ve çılgın partiler yapmışlar…
Gençlerimizi paranın, maddenin, zenginliğin, lüksün, aşırı konforun, aşırı tüketimin, cemaat holiganlığının, militanlığının, cep telefonunun, her türlü hafifliğin bağımlısı olmaktan kurtarmalıyız.
Bunu kimler yapacak? Merih’ten gelenler mi? 28.12.2014