Pazartesi

 

Futbol klübü tutar gibi parti, cemaat, tarikat tutan fanatikler kesinlikle olgun Müslüman olamazlar. Kendi şeyhi en büyükmüş, öteki şeyhler sahteymiş… Kendi cemaatinden olan Müslümanlar “Bizden Müslümanlarmış”, öteki Müslümanlar “Bizden olmayan Müslümanlarmış”… Şu hezeyanlara bakın siz. Kafa yapısı böyle olan bir Müslüman ne işe yarar?

Allah bütün mü’minleri birbirine kardeş etmiştir. Bu, âyetle sâbittir. Mü’minlerin meydana getirdiği topluluğa ümmet denir. Bu kardeşliği ve ümmet’i yürekten kabul etmeyenlere, bunlara zarar verenlere kâmil Müslüman demek mümkün müdür?

Ezan-ı Muhammedî okununca camiye gideceksin ve cemaat içinde yerini alacaksın. Mezhepli veya mezhepsiz, tarikatlı veya tarikatsız, şu veya bu meşrebe bağlı, filan veya falan cemaat içinde bulunan, tercihleri ve metodları farklı olan bütün müslümanlar camide bir araya gelecektir. Bazı kısa akıllılar, “İmamların çoğu bozuk, onun için camiye gelmiyoruz, onların ardında namaz kılmıyoruz” diyorlar. Peki Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz bu konuda ne buyuruyor: “Sâlih veya fâcir her imamın ardında namaz kılınız” demiyor mu?

Geçenlerde merhum Abdurrahman hocaefendinin cenazesine büyük bir cemaat katıldı diye, ilgililer pek heyecanlandı, Bayezıd Camii civarına binlerce polis gönderdiler. Evet cemaat çok önemli bir şeydir. Bu önemi, zihinleri şeytanî vesveselerle karışmış olan ve cemaat fanatizmi yüzünden aklî dengelerini kaybetmiş olan dar görüşlüler anlayamaz.

Müslümanlar ne zaman kurtulmaya başlar? (Dikkat buyurun, kurtulur demedim, kurtulmaya başlar dedim). Beş vakit namazı camilerde cemaatle kılmaya başladıkları zaman. “Allah’ın yed’i cemaat üzerindedir” buyuruluyor. Yâni Allah birlik olan müslümanlara yardım eder, onlara ilahî tevfikini rehber eyler, engelleri aşmalarına yardımcı olur.

Bugün öyle islâmî cemaatler var ki, taraftarlarının camilere gitmesini istemiyorlar. Böyle bir şey İslâm’ın ruhuna, Şeriat’a uygun mudur?

Birtakım kodaman, pabucu büyük, kibir ve gururlarından yanlarına yaklaşılamayan İslamcıları camilerde, mü’minlerin safları arasında görmek mümkün değildir.

Bu yazımı okuyan Müslüman kardeşlerime sesleniyorum. Elinizden geldiği kadar beş vakit farz namazları camilerde cemaatle kılmaya gayret ediniz. Cemaate katılmak şer’î bir emirdir, sizin keyfinize ve ihtiyarınıza kalmış bir iş değildir.

Kurtuluş stratejisinin birinci maddesi eylem planında namaz ve cemaattir. Namazı terk eden, cemaatten kaçan bir ümmet iflah olmaz.

Din, İçtedir

Kişinin dini öncelikle içindedir. Kılık kıyafet, sarık cübbe, şalvar, sakal ile dindarlık olmaz. Nitekim tac ve hırka ile de sûfilik olmaz. İman ve ihlas birer ilahî sırdır ve gönüldedir. Müslümanın derecesini gösteren şeyler ahlâkının yüksekliği, salavat-ı hamseyi (beş vakit namazı) cemaatle dosdoğru kılması, fazilet sahibi olması, hayır ve hasenat yapması, onun elinden ve dilinden Müslümanların güvende olması, yalan söylememesi, emanete hıyanet etmemesi, vaadini tutması, kerem ve mürüvvet sahibi olması gibi şeylerdir.

Yalan söylemeyi âdet haline getiren, emaneti ehil olana değil de kendi adamına, kendi yandaşlarına dağıtan, sözlerinden dönen, Müslümanlara karşı hilekârlık eden; sarık, cübbe, sakal, tac, hırka gibi şeyler dolayısıyla gurur ve kibre kapılan, parayı çok seven, maddî menfaat temini için her haltı yiyen kimseye iyi Müslüman, dindar insan denilemez.

İnsanların gönülleri kıblegâh-ı kibriyadır, gönül yıkan iyi Müslüman değildir. Mezheb, meşreb, hizip, fırka, görüş, tercih farklılıkları yüzünden din ve iman kardeşleriyle çekişen, onlara darılan, İslam kardeşliğini ve ümmet birliğini bozan kişiler olgun Müslüman değil, ham Müslümandır.

Dinî hizmet ve faaliyetler için Müslümanlardan paralar toplayıp da bunları ya israf eden, verimsiz sahalarda harcayan, yahut da bir kısmını zimmetine geçiren kimseler hayırlı kimseler değil, şerir ve rezil kimselerdir. Mâneviyat sultanları Resûlullah Efendimizin sünnetine uygun bir hayat sürer; mütevazı ve fakirâne yaşar, lüks ve israftan kaçar, bu yalancı dünyada garip bir yolcu gibi bulunur. Saraylarda, yalılarda, lüks kaşanelerde Nemrud, Firavun, Neron gibi şaşaalı, debdebeli, gururlu, kibirli, israflı hayat sürenler; en pahalı binitlerde gezenler; sofralarında bin çeşit leziz ve nefis yemek ve tatlı bulunduranlar; altına, gümüşe, dolara, marka, en lüks ve en pahalı eşyaya, elbiselere, âletlere tapanlar kesinlikle iyi Müslüman değildir ve bu gibi adamlardan Müslümanlara rehber olamaz. Çünkü onlar şaşırmış ve sapıtmıştır, peşlerine takılanları şaşırtır ve sapıtır.

İslam dini bize bu fanî ve yalancı dünyanın gelip geçici bir imtihan yeri olduğunu öğretmekte; mala, mülke, servete, makama, mevkiye, çoluk çocuk çokluğuna, insanların alkış ve övgülerine aldanmamamız konusunda bizi uyarmaktadır.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Bir yolcu, yolda giderken bir ağaç görür, gölgesinde biraz soluk alır, dinlenir ve sonra yine yoluna devam eder. İşte bu dünya benim için bu ağaç gölgesi gibidir.”

Hazret-i İsa’nın da şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

“Dünya bir köprüydü. İnsanlar onun üzerine evler yaptılar…”

Zamanımızda birtakım dindar erkek ve kadınların dünyaya çok meylettikleri görülüyor. Onlar zâhirlerine çok önem veriyor, lakin bâtınlarının harap olmasına göz yumuyorlar.

Yazık ki, zamanımızda bunlara nasihat edecek Geylanî’ler, Rufaî’ler, Celalüddin Rumî’ler, Bahaüddin’ler, Gazali’ler, Birgivî’ler kalmadı. Şeytanlar, çobansız kalan koyun sürülerinin içine aç kurtlar gibi daldı. 17 Ağustos 1999