Nasıl Adamlar?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Pazar
Kurtuluş için önce bir adama ihtiyaç var. Sonra onun etrafında on kadar daha adam olmalı. Üçüncü olarak da Türkiye genelinde birkaç bin adam… Bunlar ülkeyi iyi tarafa, kurtuluşa sürüklemeye, yönlendirmeye yeter.
Bu birin mutlaka inançlı bir Müslüman olması gerekir. Dindarlığının iki tarafı olacaktır. Birinde İmamı Birgivî gibi sert, tâvizsiz olacak, diğerinde Mevlânâ gibi geniş, toleranslı, evrensel hareket edecektir. Bu iki taraf birbiriyle uyuşabilir mi? Elbette uyuşur. Mevlânâ’nın Şeriat tarafı tâvizsizdir. Şeriatın farzlarını, vaciblerini, sünnetlerini eda ettiği gibi nafileleri de yapardı.
1. İslâm kültürüne iyi derecede vâkıf olacak…
2. Genel kültür sahasında Batılılardan üstün olacak.
Bu bir, on, birkaç bin adamın başka ne gibi özellikleri olmalıdır?
Böyle adamlar ne yaparlar?
– Bunlar, Türkiye’nin temizlenmesi, kurtulması, güçlenmesi, yücelmesi için çareler ve çözümler üretirler.
– Yapıcı, faydalı, müsbet muhalefet yaparlar.
– Halka, okumuşlara, gençliğe ışık tutarlar, yol gösterirler, rehberlik ederler.
– Böyle kimseler kesinlikle doğrudan doğruya siyaset yapmazlar, kendilerine teklif edilse bile iktidarı kabul etmezler. Politikanın üzerinde kalırlar.
Bu gibi adamlar başka ne gibi şeyleri yapmazlar?
* Kesinlikle din ticareti, mukaddeset bezirgânlığı yapmazlar. Onlar İslâm’ı, Kur’an’ı, namazı, orucu, kutsal kurumları kendi şahsî menfaat ve nüfuzlarına alet etmezler.
* Onlar ihtiyaçları dışında mal edinmezler, servet sahibi olmazlar.
* Onlar halktan kopmazlar, halkın içinde yaşarlar.
* Onların geçinmek için işleri, memuriyetleri, ticaretleri olabilir ama asıl işleri gerçeğe ve ülkeye hizmet etmektir.
* Onlar kesinlikle şöhret peşinde koşmazlar, şöhret ve alkış istemezler.
* Onların nazarında halkın övgüleriyle yergileri arasında herhangi bir fark yoktur. Hattâ övgüleri kendileri için daha tehlikeli bulurlar.
* Onlar rütbesiz çalışır, riyasete talip olmazlar, matlup olsalar yine kabul etmezler.
* Onlar zuraret olmadıkça yazmazlar ve konuşmazlar.
* Onlar laftan, kelâmdan çok aksiyona önem ve ağırlık verirler.
* Onlar birer kahramandır, lakin kahramanlığı asla kabul etmezler.
Evet toplumların böyle insanlara, böyle adamlara da ihtiyacı vardır. Bunlar olmazsa toplum bozulur, çözülür, batar.
Böyle adamların ölçüsü kelle sayısı, rakam çokluğu değil, keyfiyet ve vasıf üstünlüğüdür.
Bir arı oğulunda bir tek arı beyi (kraliçesi) vardır. İkincisi olmaz. Oğulda bey olmazsa her şey biter, çöker. Bazı adamlar vardır ki, her şeyi isterler. Şan, şeref, şöhret, servet, ikbal, nüfuz, riyaset, tantana, lüks, zenginlik, mal, dünya, âhiret… Bütün mutluluklar bir yerde toplanmaz. Dünya ve âhiret karpuzları bir koltuğa sığmaz. Çilesiz, fedakârlıksız, feragatsiz hizmet olmaz.
Bazı meslekler ve hizmetler ticaret yapmaya, zengin olmaya izin vermez. Askerlik gibi… Gerçek din hizmetkârlığı gibi. Allah için kurban, küp için kavurma… Ben hem hizmetimi yaparım, hem de malı götürürüm… gibi kuruntular şeytanî vesveselerdir.
Dünyaya bir güneş yeter, bir ülkeye gerçekten büyük bir adam yeter.
Türkiye gibi Müslüman bir ülkede bu tek adamın Müslüman olmasından daha tabiî ne olabilir?
Büyük adam olmanın şartlarından biri de hafifü’l-haz olmaktır. İyi yiyecek, iyi giyinecek, iyi yaşayacak, lüks meskende oturacak, lüks ve gösterişli binitlerde gezecek, yazın lüks ve konforlu yazlıkta keyf sürecek, geliri bol olacak, hesapsız para harcayacak, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacak, aziz canını hiç sıkmayacak… sonra da adam olacak… Mümkün müdür böyle bir şey?
Peygamber ne demiş: “Belânın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece…”
Belalara uğramadan, çetin imtihanlarla karşılaşmadan adam olunmaz.
Gençlerimize bunları anlatmamız lazımdır. Gerçek adam olmak herkese nasip olmaz ama bütün gençlerimiz adam olmak ne demektir bilmelidir.
Gençliği paraya, servete, zenginliğe, zevke, sefaya, şöhrete, benliğe, rahatlığa, lükse, markaya, gösterişe yönelik bir toplum batmış demektir.
İyi yetişecek, ileride gerçeğe ve ülkeye hizmet edecek vasıflı gençlerimize çilesiz adam olunamayacağını iyice öğretmemiz, anlatmamız gerekir.
Sıkı, çileli, çok zor, tahammül sınırlarını zorlayan talimler yapmadan bir genç komanda olabilir mi?
Dava adamı da böyledir. Dâvasına hizmet eden kimse bilecektir ki, önünde çok çetin, çok zahmetli, çok zor günler ve engeller vardır. İcabında hürriyetini kaybedecektir, hattâ bazen canını.
Gençlerimizi eyyamcı-oportünist yetiştirmeyelim. Kuyruk sallayacak, yalakalık yapacak ve önüne yağlı bir kemik atılacak… Böyle bir şeye köpekler tâlip ve râzı olur.
Vaktiyle Hasan Sabbah adlı sapığın fedaileri bile bâtıl dâvaları uğrunda gözlerini bile kırpmadan kendilerini yalçın tepelerden derin uçurumlara atmışlardır
Gerçeğe, dinine, ülkesine hizmet etmek ne büyük bir şereftir. Bu şeref dâva adamına, ihlâslı ve idealist hizmetkâra yeter. Yanında ayrıca dünya kemikleri istemez. Böyle süflî şeylere tenezzül etmez. 23 Ağustos 2004