Nasıl Çöktü veya Çökertildi?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Pazartesi
Gebze civarında Tavşanlı köyü vardır. Müteşebbis (girişimci) bir zat vaktiyle orada, piyasada Deveci armudu adıyla satılan armut ağaçları yetiştirmiş. İtalya’dan ziraat mühendisleri, uzmanlar getirtmiş, köylüleri eğitmiş ve nefis armutlar ürettirmiş. Hayli pahalıya satılıyor, kilosu 4-5 liraya. Çok lezzetli, mutena meyveler.
Aslında Türkiye’nin her yerinde ziraat, hayvancılık, seracılık, tıbbî bitkiler, çiçekçilik, çiftlik balıkçılığı ve daha nice iktisadî faaliyet yapılabilir. Ancak bu sahalarda başarılı olmak için birtakım şartlar ve hasletler gereklidir. Bunları sayayım:
-Bilgi ve uzmanlık olacak.
-Yerlisi yoksa dışarıdan mühendisler, bilen kişiler getirtilecek, halka öğrettirilecek.
-Bu gibi işler sabır, azim, ciddiyet ister.
İznik civarında göl kenarında Osmanlı hanedan ailesinden bir çift arıcılık yapıyormuş. Arazilerine kekik gibi şifalı bitkiler ekmişler, arılar onların çiçeklerine konup bal yapıyormuş. Çok aranan, çok faydalı ve şifalı bir balmış. Bir firma, bütün üretimi iyi fiyatla toptan alıyormuş.
Ülkemiz, şifalı bitkiler bakımından son derece zengindir. Ancak biz bu zenginliğin kadrini kıymetini bilmiyoruz, değerlendiremiyoruz.Yabancılar, yabanî yetişen bitkileri istiyorlar, yöre halkı bu bitkilere saldırıyor ve kökünü kurutarak yolup satıyor. Gelecek sene yine aynı bitkiden isteniyor… Aaaa artık yetişmiyor… Tabiî yetişmez. Geçen sene siz onların kökünü kurutmuştunuz!
Bazıları, “ziraat için su lazımdır, bizde yazın su olmuyor…” bahanesini ileri sürüyor. Ne kadar ucuz ve fasafiso bir bahane… Su yoksa, artezyen kuyusu açar ve yerin dibindeki suları çıkarırsın.
Çin Hindinde, Tayvan’da, Japonya’da, Çin’de dağ yamaçlarına taştan duvarlar yapıyorlar, içlerine ovadan toprak getiriyorlar ve bu “ceplerde” bin zahmetle ziraat yapıyorlar. Bizde canım ovalar, yaylalar ya hiç ekilmemiş duruyor, yahut verimli ziraat ve üretim yapılmıyor.
Her yıl Kıbrıs büyüklüğünde verimli ve kıymetli toprağımız erozyonla denize akıyormuş.Bir kere gitti mi, bir milyon sene geçmeliymiş ki, yeniden toprak oluşsun.
Bu memleketin yakın tarihinde birtakım alçak ve şerefsiz popülist politikacılar köylünün, ziraatçinin oylarını, bütçeden para vererek satın almışlardır. Evet (büyük harflerle tekrarlıyorum) satın almışlardır.
Birtakım mahsullere prim vermişler, dünya piyasasının iki üç misli fiyatlara almışlardır. Para ceplerinden çıkmıyor, devletin, milletin, ülkenin bütçesinden, kasasından çıkıyor. Sonunda bu saadet zinciri kopmuş ve ortalığı büyük bir öfke sarmıştır.
Ülkemiz son otuz-kırk yıl içinde birtakım verimsiz sektörlere trilyonlarca dolar yatırarak iflâs ve intihar etmiştir. Bu sektörler hangileridir?
(1) Plansız, programsız, gelişi güzel, rant hırsına dayalı yapılaşma. Japonlar kırk-elli metrekarelik meskenlerde otururken bizler yüz-yüzelli metrekarelik lüks evler edinmişizdir. Çok akıllı olduğumuz için de, bunların en geniş ve en gösterişli yerleri olan salonlarda keyfimizce sefa süremiyoruz. Neymiş efendim, perşembe günü hanımın günü varmış, misafirler gelecekmiş, tozlanmasın ve bozulmasın diye evin beyi, üniversiteye giden oğlu salona girmemeliymiş. Salaklar!
(2) Lüks otomobil cinneti ve çılgınlığı. Bizde bir kısım halk nazarında otomobil bir nevi din, imandır; şeref, itibar, statü, prestij kaynağıdır. İstanbul’da her sabah ve akşam yollar yolcu taşımaz, otomobil taşır. Her arabada gururlu bir adam vardır, başka insan yoktur. Günde dört saat trafik çilesini çeker ama asla toplu taşıma vasıtalarına; trene, vapura, tramvaya, metroya binmez. Binerse incileri dökülür, şerefine halel gelir. Şerefin batsın!
(3) İsraf ve aşırı tüketim ekonomisi. Buna da trilyonlar harcadık. Orta halli yaşamak, mütevâzı olmak, aşırılığa kaçmamak bir nevi şerefsizlik sayılıyor bazı beyinsizler tarafından.
(4) Terör yüzünden, yahut terör bahane edilerek güneydoğuda üç bin köy boşaltılmış, tahrip edilmiştir.Doğu ve güneydoğu niçin boşaltılıyor? Boşalıyor mu, boşaltılıyor mu? Acaba o boşaltılan yerlere ileride dışarıdan bazı nüfuslar, halklar ithal edilecek olmasın. Bu konu niçin sorgulanmıyor, yüksek sesle müzakere edilmiyor?
(5) Uluslararası sermayenin, dev holding ve kartellerin menfaati için Türkiye’nin sanayii, ziraati, hayvancılığı, ipekböcekçiliği, yağcılığı kasıtlı ve planlı olarak çökertilmiştir. Memleket IMF’nin hegemonyası ve saltanatı altına konulmuştur. Türk ziraatçisi istediği kadar pancar ve tütün ekemiyor. Dışarıdan ithal et gelmesi için (bir kısmı domuz etidir) hayvancılığımız çökertildi. Eskiden kesilmiş hayvanlar BÜTÜN olarak karkas halinde getirtiliyordu. Sonradan, birkaç ithalatçının çıkarı için parça et getirtilmesine izin verildi. Parça şeklinde domuz eti ithali daha kolaydır!..
Bir ara Türkiye, Japonya ile İtalya arasında yer alıyordu iktisadî güç bakımından. Sonra ülkemiz kasıtlı olarak çökertilmiştir. Güney Kore, Japonya ile rekabet edecek bir iktisat devi olurken; biz nüfusumuza, ülkemize, potansiyelimize yakışmayan bir dereceye düşmüşüzdür. Türkiye niçin Güney Kore gibi, dünyanın en ileri ülkelerinde satılan ve seyreden güzel otomobiller yapamıyor? Türkiye cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, büyükelçileri, valileri, yüksek bürokratları niçin Türk limuzinleri ile dolaşmıyor? Son otuz yılda, birtakım vatan hainleri Türkiye’nin yüzde yüz yerli ve millî otomobiller yapmasını, dışarıdan gelen talimatlarla önlemişlerdir.Vatan hainliği sadece gizli askerî harita ve belgeleri düşmanlara satmakla yapılmaz…
Birtakım medya organları halkımızı asalak, lüks ve konfor düşkünü, beyinsiz, sefih, tembel, üretmeden tüketmek isteyen zihniyete sahip kılmak için seferber olmuşlardır.
Fabrika, atölye, işyeri, dükkan açmak son derece zorlaştırılmıştır. Çalışma ve üretim yerine faiz ve rant hakim olmuştur. Sigortalı ve kayıtlı çalışanların bir yığın hakkı var ama çalışmayanların canı çıksın…
Geçenlerde Millî Gazete’de doksan yaşındaki çarşaflı bir ihtiyar kadının resmi basıldı. O yaşta evinde elle çorap örüyor, pazarda satıyor, devletin verdiği 65 liralık ihtiyarlık maaşına birkaç lira daha ilave ediyormuş. Demek ki, insan doksan yaşında bile el sanatlarıyla bir şey üretebiliyor, bunu satıp para kazanabiliyor.Bizde geleneksel el sanatları (sayısının 260 olduğu söyleniyor) öldürülmüştür. Bunları canlandırmak için hiçbir ciddî faaliyet yoktur. İstanbul’da Çin’den, Hint’ten, başka ülkelerden gelmiş el sanatı mamülleri çok ucuza satılıyor ama Türk el sanatı eserlerini ucuza bulamazsınız. Turistlere hitap eden lüks mağazalar vardır o kadar. 15 Ağustos 2006