Nasıl Yunan Casusu Oldum?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Çarşamba.
GEÇEN sene bu ayda üç dostla birlikte otomobille bir Balkan seyahati yapmıştık. Yola çıktığımız sabahın gecesi
Karşımda
vardı. Hareketli, ateşli geçen bir program olmuştu. Eve geç vakit yorgun argın dönmüş, uyuyamamış, sabah namazından sonra da yola çıkmıştım.
Kendim gitmemiştim, pasaportumu götüren arkadaşa önce
denilerek vize verilmemişti. Bunu bana aktaran arkadaşa
demiştim. Dostum, program bozulmasın diye bir kere daha ricaya gitmiş, konsoloshanedeki yaşlı bir memur,
diye sormuş ve vize mührünü basıvermişti.
Her neyse İpsala’dan Yunanistan’a geçtik. Hava güzel, her taraf bağlık bahçelik. Kısa zamanda Gümülcine’ye vardık. Bu şehrin Rumca adı
Bundan kırk küsur yıl önce, oradaki tanınmış bir Türke postayla mektup göndermiş, zarfın üzerine Gümülcine diye yazmıştım. Mektup bir müddet sonra geri gelmişti. Üzerinde Fransızca olarak
yazılıydı…
Benim gibi bir Müslüman
yurt dışında Türklerin yaşadığı bir şehre gidince ilk olarak ne yapar?
Biz de, şimdi adını unuttuğum, yanında medresesi ve müftülük dairesi olan bir camiye giderek namaz kıldık. Cemaatten beni tanıyanlar varmış.
dediler.
Bir ara Batı Trakya’daki Türklere çok ağır, dayanılmaz baskılar yapılıyordu. Meselâ
İnşaat yapmak, tamirat yapmak yok; o bölge Türklere ve Müslümanlara açık bir cezaevi haline getirilmişti.
Türkleri oldukça rahat ve huzurlu gördüm. Ticaret yapabiliyorlar, dükkanları ve işyerleri var, bağlarında ve bahçelerinde çalışıyorlar. Türkiye’ye gidip gelebiliyorlar. Yunan hükümetini, Batı Trakya Türklerine karşı bu yumuşama siyasetinden dolayı tebrik etmek gerek. Tabiî ki, bütün problemler halledilmemiştir. Türk çocuklarının yüksek tahsil yapmaları hususunda engeller, kontenjanlar varmış, onlar kaldırılmalıdır.
Batı Trakya Türkleri ve Müslümanları genellikle kırsal kesim halkı, köylü. Köylülükle, tütüncülükle, çobanlıkla, sebze yetiştirmekle, küçük esnaflık yapmakla varlıklarını ve kimliklerini korumaları, ilerlemeleri çok zordur. Ne yapıp yapıp çocuklarını okutmaları, Yunanistan’daki, Avrupa’daki üniversitelere göndermeleri, bir elit ve seçkin Türk-Müslüman zümresi meydana getirmeleri gerekir.
70’li yıllara kadar Batı Trakya’da Müslümanlık çok kuvvetliydi. Oradaki Türklerin kimliklerinin birinci maddesiydi. Türkiye’deki birtakım güçler ve klikler, büyük paralar harcayarak Batı Trakya Türklerini İslâm’dan ayırmak, onları dindar Müslüman statüsünden çıkartıp sosyolojik Müslüman statüsüne sokmak için uğraştılar, didindiler. Maalesef bu konuda epey de yol aldılar.
Yanımdaki arkadaşlar, Gümülcine civarındaki bir köyün hocasını tanıyorlarmış, onu görmeye gittik, bizi çok iyi karşıladı ve biraz gezdirdi. Akşamleyin İskeçe’ye geçtik, geceyi orada bir otelde geçirdik. İskeçe’de de Türkler Müslümanlar, camiler var.
Yunanistan’da bizdeki gibi çay alışkanlığı yok. Onlar nefis kahveler içiyorlar. Türk kahvesi.
Geceleyin bir Türk’ün kahvehanesine gittik, bizim için özel olarak çay demledi, onu içtik.
İskeçe’den sahil yoluyla Kavala’ya vardık. Şehrin ortasındaki bir Osmanlı camiini kilise yapmışlar, kubbesinin üzerine haç koymuşlar, görünce yüreğim cız etti. Onlar cami yapılan kiliseleri görünce üzülüyor, biz de kilise yapılan camileri görünce…
Kavala’nın tepesinde meşhur
nın evi var. Orayı gezdik.
Kavala’dan sonra Selanik’e vardık. Selanik deyince bir Müslüman Türk’ün hatırına, tahtından nâ-hak yere indirilen
Bin zahmetle araya sora bulduk. Köşk bir fabrikanın arazisi içinde kalmış, içine giremedik, demir parmaklıklı bahçe kapısından baktık. Artık bakımsızdı.
Osmanlılar Balkan harbinde, bir tek kurşun atmadan Selanik’i Yunan’a teslim etmişlerdi. Halbuki orada yirmi bine yakın askerimiz vardı. Silahımız, cephanemiz vardı. Koskoca şehir nasıl olur da vuruşmadan teslim edilebilir. O sıradaki kumandan
Jön Türklük yapmak, cart curt etmek kolay ama kanını dökerek, canını feda ederek vatanseverlik yapmak o kadar kolay değil.
Selanikte şehrin Osmanlılar tarafından fethinden önce kilise olan, sonra camiye çevrilen
geçen sene restore ediliyordu. Tamirat bitmemişti ama, içeriye bir masa konmuş, üzerine haç ve diğer Hıristiyanlık alametleri yerleştirilmişti. Genç bir hanım arkeolog kapının üzerindeki
okumamı rica etti. Ancak iki satırını okuyabildim. Kızcağız
diye söylendi.
Diğer Türklerin binde 999’u hiç okuyamaz. Onlar elifi görseler mertek sanırlar.
Yunanistan’dan sonra Makedonya’ya gittik. Üsküb’ü, Kalkandelen’i, Gostivar’ı, Manastır’ı gördük, gezdik. Onları başka bir yazımda anlatırım.
Yazımı bitirmeden önce bir hususu size aktarmak istiyorum: Biz Gümülcine’den ayrıldıktan sonra, oradaki
Böylece hayatımızın sonbaharında bir boyaya daha girmiş oldum.
Bu iftiracı
ise hiç şaşmam. 13 Eylül 2001