Perşembe

Suret-İ Haktan görünürek İslâm’ın temellerini yıkmak isteyenler vardır. Bunlar Müslümanlığı kimseye bırakmazlar, bizden iyi Müslüman yoktur, biz dini yücelteceğiz, Müslümanları kurtaracağız derler. Bir yandan da sinsice büyük tahribat yaparlar.

(1) Sünnetin, İslâm’ın ikinci büyük kaynağı ve temeli olduğunu inkâr ederler. Bize Kur’an yeter, başka kaynak istemez derler. Sünnet inkâr edilince fıkıh, Şeriat ahkamı elden gider. Çünkü Sünnet Kur’an’ın tefsirini yapmakta, onun en güzel ve doğru açıklamasını ve uygulamasını ortaya koymaktadır. Sünnetsiz bir İslâm düşünülemez.

(2) Peygamber’i (Salat ve selam olsun O’na) devre dışı bırakmaya çalışırlar. “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir” derler. Halbuki Kur’an’da Allah, iman edenleri Peygamber’e uymaya, O’na itaat etmeye, O ne getirdiyse kabul edip almaya, O’nu kendileri için en güzel bir örnek ve model olarak görmeye çağırmaktadır. Dinde reform yapmak isteyen zındık ve zıpçıktılar, Müslümanları Peygamber’den kopartıp kendilerine bağlamaya çalışmaktadır.

(3) Reformcular, “İlmihal Müslümanlığı yanlıştır. Bizim anlattığımız Kur’an Müslümanlığı hakikî İslâm’dır” deyip duruyor. Peygamber’i dışladıktan, Sünnet’i ve hadîsleri devre dışı bıraktıktan sonra, Kitabullah’ı kendi heva, heves, re’yleriyle yorumlayıp ortaya garip hükümler çıkartmaktalar. Kur’an bütün mü’minlerin kitabıdır ama ondan herkes kendi aklına, hevasına göre hüküm çıkartamaz. Kur’an’dan hüküm çıkartmak müctehidlerin işidir. Bu devirde maalesef İslâm dünyasında müctehid yoktur. Birtakım ilahiyatçıların, köşeyazarlarının, okur–yazar Müslümanların kendilerini müctehid sanmaları kuruntudan ibarettir. İctihad yapabilmek için din ilimlerinde, çağdaş kültürde derya gibi olmak gerekir. İctihad kapısı kapalı değildir ama müctehid olmadığı için o kapı kapalı durmaktadır. Ehliyetsiz, çapsız, liyakatsiz, yetersiz adamların ictihad yapmaları hem dine zarar verir, hem de ümmete. İslâm dünyası, ictihad yapacak seviyede alimler yetiştirinceye kadar bu kapı kapalı duracaktır.

(4) “Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur” yâni hakkında kesin nas bulunan konularda ictihad yapılamaz. Bugün bazı reformcular, İslâm’ın kesin emri olan tesettür konusunda ictihad yapmakta ve Kitabullah’a, Resul’ün sünnetine, ondört asırlık icmaya aykırı hükümler çıkartmaktadır. Bu kabil ictihadların hiçbir kıymeti yoktur, hepsi de bâtıldır. Müslümanlar kendilerini dine uydurmaya mecburdur, dini kendilerine uydurmaya kalkışan yanlış yapmış olur.

(5) Kur’an’ın 230 âyetinin hükmü kalmamıştır, çünkü onların yerine pozitif kanunlar yapılmıştır deniliyor. Bu da çok yanlış bir görüştür. Kur’an Kelamullah’tır, yani Allah’ın sözüdür. O’nun hükümleri Kıyamet’e kadar baki kalacaktır.

(6) Bazı dinî hükümleri ve kurumları inkâr için “Bu Kur’an’da var mı? Bunun hakkında âyet var mı?” şeklinde konuşanlar görülüyor. Bu da yanlıştır. Sabah namazının sünneti konusunda Kur’an’da âyet yoktur ama bu ibadet dinimizin hükümlerindendir. Çünkü Sünnet ile, mütevâtir ve sahih hadîslerle bize ulaşmıştır. Bu ibadet konusunda ondört asırlık bir icmâ bulunmaktadır. Kur’an’da yoktur diyerek bunu inkâr etmek sapıklıktır.

(7) Şeriatsız, Sünnetsiz, mezhepsiz bazı reformcular tasavvufu ve tarikatları da inkâr ediyor. Bu da büyük bir yanlıştır. Tarikat ve tasavvuf düşmanlığı bize Arap dünyasından; İbn Teymiyecilerden, İbn Abdülvehhabçılardan, Selefilerden gelmiştir. Tasavvuf İslâm’ın bir boyutudur. Şeriat sınırları içinde kalmak şartıyla makbul ve güzeldir.

(8) İslâm ne bir hümanizmadır, ne de bir ideolojidir. İslâm ilahî dindir, medeniyettir, dünya nizamıdır. İfrat ve tefrite sapanlar dinimizi bir hümanizma, bir ideoloji olarak göstermek istiyor.

(9) Sovyetler Birliği yıkıldıktan, Marksist-Leninist ateist rejimler çöktükten sonra kapitalist Batı dünyası İslâm’ı ve Müslümanları en büyük tehlike ve düşman olarak görmeye başladı. Şimdi onların yerli ve yabancı ajanları, casusları, provokatörleri Müslümanların kafalarını karıştırmak, Ümmet-i Muhammed’i bir sürü fırka ve hizbe parçalayıp birbirleriyle çarpıştırmak, kendi işlerine gelecek Müslümanlıklar türetmek için çalışıyor. Sahte mücahidlere, aykırı fikir ve görüşler beyan edenlere dikkat etmek gerekir.

(10) Bazı reformcu, naylon müctehid ilahiyatçılar Müslümanlara en büyük önder ve rehber olarak Cemalüddin Afganî’yi gösteriyor. Bu da şüphe ile karşılanması gereken bir husustur. Bunca imam, alim, şeyh, mürşid dururken niçin bu farmason şiînin rehberliği tavsiye ediliyor? Afganî şiî olduğu halde sünnî görünerek, İranlı olduğu halde Afganistanlıyım diyerek Müslümanlara niçin yalan söylemiş, onları aldatmıştır? Afganî’nin yolundan gidip de başarılı olmuş, selamete çıkmış, izzet bulmuş bir Müslüman toplum var mıdır? Çeçenistan 1994’te ehl-i sünnete dayalı Şeriat ve Tasavvuf kanatlarıyla uçmuş ve başarılı olmuştu. 1999’da Arap dünyasından gelen İbn Teymiyeciler, Vehhabîler, Afganiciler Çeçenistan’a ve Çeçenlere ne kadar büyük bir zarar vermiştir gözler önündedir.

(11) İslâm nizamında “İlahiyatçılar” diye bir sınıf olmamıştır. Bu yeni çıkmış bir şeydir. İlahiyatçılar, icazetli ulemanın yerini tutmaz. Müslümanlar, kurtulmak ve izzet bulmak istiyorlarsa eski geleneksel usûlle din âlimi yetiştirecek medreseler ve darülfünunlar kurmalıdır. Buralardan mezun olacak kimselere, islâmî geleneğe uygun olarak icazet verilmelidir. Arapça kitap yazacak kadar bu lisanı öğrenmemiş olanlara da kesinlikle icazet verilmemelidir. İslâm ilimlerinin yanında çağ seviyesinde genel kültür de öğretilmelidir.

(12) “Kurban vacib mi sünnet mi, kesilsin mi kesilmesin mi?.. Hicrî üçüncü asırdan sonra Müslümanlar Rab, İlah, Din, İbadet konusunda doğru yoldan sapmıştır… Mezheplere lüzum yoktur…” gibi tartışmalar Müslümanları ilerletmez, tam aksine geriletir ve zillete düşürür. Tarih boyunca, din konusunda yersiz tartışmalar yapan Müslüman topluluklar helâk olmuştur. İcmaya uymak, sevad-ı a’zam dairesi içinde bulunmak gerekir. Kendimizi var gücümüzle ibadete, ilme, irfana, kültüre, ahlâk ve fazilet kazanmaya, karşıt ve düşmanlarımızdan daha güçlü ve üstün olmak için çalışıp çabalamaya vermeliyiz. Zaman tartışma, tefrika, fitne ve fesat çıkartma devri değil, itikad ve ameliyatta ehl-i sünnet ahkamına sarılmak zamanıdır. Müctehid taslaklarına, zındıklara, maceraperestlere, din sömürücülerine, arivistlere, mukaddesat bezirgânlarına aldanmamalıyız.

Hakikî, icazetli, sahih itikadlı din alimi ve kâmil mürşidler kalmayınca (birkaç kişi var, onlar istisna sayılır) din işleri işte birtakım şarlatanların eline kalmıştır. Zerre kadar vicdanı olan, haddini bilen kişi bu devirde ictihada yeltenmez. Bunca geçmiş müctehidler, imamlar, ulema, meşayih var iken Cemalüddin Afganî gibi bir farmasonu, takiyyeciyi Müslümanlara rehber ve kaid olarak göstermek, akla, vicdana, hikmete sığar mı?

ABD’nin Tucson şehrinde Reşad Halife adında bir zındık vardı. Kendini din alimi, imam, İslâm mütefekkiri olarak tanıtan bu adamın bende İngilizce bir kitabı var. “Namazda Peygamber’e salavat getiren kafir ve müşrik olur” diyor. İşte bizde bu bozuk kişinin reformcu çömezleri bulunmaktadır. Bunlar islah ediyoruz diye ifsad ediyorlar. Bunlar insî şeytanlardır.sÜmmet-i Muhammed’in hali ne olacak? 10 Mart 2000