Cuma

 

• Ülkeye İngiltere’deki, İsviçre’deki, Kanada’daki gibi gerçek demokrasi gelsin.

– Olmaz! Bizim ülkemiz, bizim milletimiz, bizim yapımız buna hazır ve müsait değildir.

• Hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı ve riayet gelsin.

– Olmaz! Durum böyle bir değişime uygun değildir.

• Başörtüsü konusunda halkoylaması yapılsın. Millet ne istiyorsa ona göre hareket edilsin.

– Yağma yok! Milletin başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyeceği belli iken böyle bir referanduma taraftar olur muyuz hiç.

• Laiklikse gerçek laiklik uygulansın. Devlet Diyanet’e, camilere ve ibadete, din eğitimine karışmasın.

– Böyle bir şeye kesinlikle izin vermeyiz. Bizim laikliğimiz başka bir laikliktir. Devlet bütün din işlerine karışacaktır. Yüz bin imamın, müezzinin, müftünün ve diğer din görevlisinin maaşları bütçeden ödenecektir. Medenî ve ileri ülkelerdeki gibi bir laiklik Türkiye’de resmî ideolojinin sonu olur.

• Atatürk mason localarını kapatmıştı. Bu kapatma da bir inkılaptır. Binaenaleyh ya mason locaları tekrar kapatılsın, yahut da İslâm tekke ve dergahlarının açılmasına izin verilsin.

– Fazla ileri gidiyorsun. Biz hem masonuz, hem de Atatürkçüyüz. Ne mason localarının tekrar kapatılmasına, ne de İslâm tekkelerinin açılmasına izin veririz.

• Namaz kıldıkları, dindar oldukları, eşlerinin başları örtülü olduğu için memuriyetlerinden atılan kimselere yargı yolu açık olmalıdır. Bu vatandaşların yargıya müracaat haklarını engellemek vahim bir insan hakları ihlâlidir. Haklı ve meşru sebeplerle memuriyetlerinden atılıyorlarsa, yargı onlara hak vermez. Haksız yere atılıyorlarsa yargı onların imdadına yetişir. Bundan niçin kaçıyorsunuz?

– Sen çok fazla konuşuyorsun. Senin bu tutumun başını belâya sokar. Gericiliğin de bir hududu vardır.

Bu Kafalar

Buhranlar atlatılsa, fırtınalar sakinleşse, tekrar iyi ve güneşli havalar başlasa, her şey yoluna girse, ortalık süt liman olsa ne olur biliyor musunuz?

Din sömürücüsü haşarat yine avanta peşinde koşmaya, hortumlamaya, gayr-i meşru yollardan menfaat teminine, vurguna başlar.

Gafil ve vurdumduymaz Müslümanlar yine kuduz bir ihtirasla lüks, konfor, rahatlık, tıkınma, gösteriş, gurur, kibir, tafra, tantana, şamata peşinde koşarlar.

Lüks evler, lüks otomobiller, lüks yazlıklar, lüks giyim kuşam ile öğünmeler gırla gider.

Geri zekâlı ve câhil dindarlar eski kısa minareleri yıktırıp yerlerine sipsivri, upuzun, çirkin mi çirkin, bol şerefeli minareler yaptırtmak için kolları sıvarlar.

Camilere ışıldak, fırıldak, zırıldak, kalorifer, flüoresan lamba, bol yeşil boya, makina dokuması iğrenç yaygılar temin etmek için bir koşuşturma başlar.

Hizipler, cemaatler, fırkalar, gruplar arasında tefrika, çekişme, rekabet, gerginlik tırmanır.

Müslümanların akıllarını başlarına toplayıp bundan sonra ilmin, irfanın, hikmetin, mantığın, Şeriatın gereklerini yerine getireceklerini; meselâ bilgi bankaları, stratejik araştırmalar enstitüsü, ilmî konularda tedkikat yapacak merkezler, sanat ve kültür müesseseleri, çağ seviyesinde ve dünya çapında kolejler kuracaklarını mı sanıyorsunuz?

Bu kafalarla böyle şeyler yapılabilir mi?

Çılgın Gezi

Üniversite öğrencilerine dağıtılan bir el ilanında “Müze görmeye gitmiyoruz!.. 5 gün, 4 gece çılgın eğlence…” başlığı yer alıyor. 29 Ekim tatilinde Amsterdam’a yapılacak seyahat hakkındaki ilanın bir yerinde şu izahat var: “Sakın bunun kafanızı dinleyebileceğiniz bir tatil olacağını düşünmeyin. Çünkü dünyanın en uçuk kentine gidiyoruz. Eğer bu kadar hareketi kaldıramayacaksanız… Stay away!..”

Kızlı erkekli öğrenci grubu, Amsterdam’a müze görmeye, kafalarını dinleyebilecekleri bir tatil yapmaya gitmiyorlarsa acaba o şehirde ne yapacaklardır?

Yapacakları bellidir. Diskoteklere gidilecek. İçilip mest olunacak, çılgınca bir müziğin kakafonisi içinde deliler gibi dans edilecek ve bol fuhşiyyat ve akıllarınca dünyadan kâm alınacaktır. Hollanda’da marijuana içmek serbestmiş, onu da tadacaklardır elbet.

Başları eşarpla örtülü olduğu için üniversiteye alınmayan dindar kız öğrenciler kapılarda ağlaşadursunlar, modern ve çağdaş gençlerimiz keyiflerine bakıyorlar.

Üniversitelerimizin seviyeleri pek yüksek değildir. Oralarda tahsil gören bir kısım gençliğin ahlâk, karakter, özel hayatları da pek parlak değildir. Polis hafiyesi gibi çalışacak bir gazeteci çıksa da yüksek tahsil gençliğinin bu tarafını incelese, bir kitap yazsa, kimbilir ne büyük bir gürültü kopar.

Rejimin felsefesi mâlum: Dindar olmasınlar da ne olurlarsa olsunlar… 16 Ekim 1999