Pazar

 

1. PKK terörünün başladığı 1984’ten bu yana çok kan akmış, tavuk gibi adam boğazlanmış ve neticede 35 bin vatandaş hayatını kaybetmiştir. Bu rakamın yarısı PKK ile yapılan savaşta şehid düşen kişilerle, öldürülen PKK militanlarıdır. Diğer yarısı ise başka güçler tarafından öldürülmüş, suç PKK’nın üzerine atılmıştır.

2. Ülkede üç bin (bazılarının iddiasına göre on bin) faili meçhul cinayet dosyası bulunmaktadır. Bu cinayetleri kimler, hangi güçler işlemiştir?

3. Bundan yirmi yıl kadar önce Türkiye’de biri İran’a, diğeri Irak’a bağlı iki Kürt hareketi varken, bazı gizli ve esrarlı güçler, bir de yerli Kürt hareketi olsun diyerek PKK’yı teşvik etmişlerdir.

4. PKK palazlanıp azgınlaşınca, onunla mücadele etmesi için Hizbullah teşkilatı kurdurulmuş, teşvik edilmiştir.

5. Hizbullah epeyce vazife gördükten sonra, o da tehlikeli olmaya başlamış, onun da defteri dürülmüştür.

6. PKK terörü bahane edilerek, onun toz dumanı içinde birtakım gizli, esrarlı güçler büyük çapta silah ve uyuşturucu ticareti yapmışlar, bu yolla milyarlarca dolar kazanmışlardır. Doğu ve Güneydoğu’daki terör, gerilla savaşı, olağanüstü durum kendine mahsus kirli bir iktisadî faaliyet meydana getirmiş, büyük paralar dönmüştür. Böyle bir sektör ve piyasanın ortadan kalkmasını bu gizli ve esrarlı güçler kesinlikle istemezler.

7. Hizbullah’ın şimdiye kadar yaptıkları bilinmiyormuş, gerçekler ancak şimdi öğrenilmiş gibi bir hava meydana getirmek istiyorlar. Bu, kesinlikle gerçek dışıdır. Hizbullah’ı onlar kurdurmuş, onlar himaye ve teşvik etmiş, PKK’ya karşı bir denge unsuru olarak kullanmışlardır.

8. İşlenen cinayetlerin, yapılan işkencelerin, dökülen kanların İslâm’la hiçbir ilgisi yoktur. Bu hareketleri İslâm’a ve Müslümanlara mal etmek şeytanca bir plandır.

9. Tarih boyunca çılgınca hareket etmiş, kan dökmüş, aşırı gitmiş birtakım islâmî hareketler, hizipler, gruplar olmuşsa da, bunlar marjinaldir, ortodoks İslâm’ı ve sevad-ı azamı (büyük kalabalığı) teşkil eden ehl-i sünnet Müslümanlarını bağlamaz. Bunları bahane ederek hiç kimsenin İslâm’ı ve Müslümanları suçlamaya hakkı yoktur.

10. Yakın tarihimizde din adına kan dökülmemiş, lâkin dinsizler, kendi sapık ideolojileri uğrunda nice Türkiyelinin kanına girmişler, cayır cayır adam asmışlar, onbinlerce masum ve mazlum Müslümanı zindanlarda çürütmüşlerdir. Halkın ezici çoğunluğunun oyları ile iktidara gelen Adnan Menderes’i Müslümanlar asmamıştır.

11. Son cinayetleri şiddetle kınıyorum. Öldürülenlere rahmet diliyorum. Öldürenlere lânet ediyorum. Lâkin bu vatandaşları kimler öldürmüş, kimler öldürtmüştür? Ortada bir sürü karanlık ve sır vardır. Uzun yıllar boyunca Hizbullah teşkilâtı nasıl korunmuş, nasıl teşvik edilmiştir? Bu soruların cevapları aranmalıdır.

12. Birtakım adamlar öldürülüyor, bunların cesetleri evlerin zemin katlarına veya bahçelere gömülüyor ve kimsenin bundan haberi olmuyor. Akıl ve mantık bu habersizliği kabul eder mi? Meselenin izahı o kadar basit değildir. Birtakım gizli ve esrarlı güçler, derin iktidarlar bütün bu cinayetlere göz yummuşlar, dolaylı şekilde destekleyip teşvik etmişlerdir.

13. 1984’ten beri öldürülmüş olan otuz beş bin vatandaşın bir deniz teşkil edecek kadar çok olan kanları karşısında, son kırk elli kişinin kanı için bu kadar gürültü koparanların mutlaka art niyetleri, gizli planları vardır.

14. Ülkemizde yaşanan faciaların hepsi bir bütün olarak ele alınmalıdır. Medyanın aksettirdiği haberler ve yorumlar buzdağının su üzerindeki onda bir kısmıdır. Su altında kalan onda dokuz kısmı da bilinmelidir.

15. Son meydana çıkan cinayetler, vahşetler, gaddarlıklar elbette çok üzücüdür. Ancak bütün dikkatleri bunlara çekip, öteki müzmin vahşetleri, cinayetleri, gaddarlıkları unutturmak iyi bir şey midir?

16. Bütün bu hadiseler dolayısıyla İslâm’a ve Müslümanlara saldıran zihniyet bilmiyor mu ki, İslâm ve Müslümanlar, 1492’de İspanya’dan koğulan Yahudileri bu topraklara kabul etmiş, onlara engin bir toleransla davranmıştır.

17. Türkiye’deki bütün olumsuzlukların ana sebepleri şunlardır: (a) Gerçek bir demokrasi olmaması, (b) Hukukun üstünlüğüne dayanan bir sistem bulunmaması, (c) Temel insan hak ve hürriyetlerinin vahim ve müzmin şekilde ihlâl edilip durması, (ç) Devletin üzerinde, bazılarının adına derin devlet dedikleri bir gücün bulunması ve son sözü onun söylemesi, (d) Resmî ideolojinin halk, devlet, ülke, Meclis, hükümetten daha üstün tutulması, (e) Sistem ile millet arasında uyuşmazlık bulunması, (f) Gerçek lâikliğe tamamen zıt, din düşmanlığı şeklinde anlaşılan ve uygulanan bir lâikliğin çoğunluğu teşkil eden Müslümanları ezmesi, (g) Kokuşmanın, rüşvetin, hortumlamanın, hırsızlığın, soygunun, talanın, mafyacılığın korkunç boyutlara ulaşmış bulunması, (ğ) Gizli ve esrarlı güçlerin millî kimliği hor görmeleri ve onunla mücadele etmeleri.

18. Cinayetler işleyen, teröre başvuran, silâhla rejimi devirmek ve onun yerine Marksist-Leninist bir sistem kurmak isteyen Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşlarını vatansever, kahraman, idealist olarak gösteren zihniyetin çifte standartlı, tarafgir, adaletsiz, dengesiz izahları ve görüşleri ile olup bitenleri anlamak ve değerlendirmek asla mümkün olamaz.

Beyazıt Meydanı

Cumartesi günü öğleden sonra Beyazıt meydanına gittim. Hat müzesinin yanında açılan sergierden kitap ve dergi alacaktım. Meydana varınca hiç beklemediğim bir manzara ile karşılaştım. Hiçbir serginin açılmasına izin verilmemiş, satıcılar koğalanmıştı. Üzülerek geri döndüm.

Beyazıt meydanında cumartesi pazar günleri sadece kitap ve dergi satılmıyor, daha yüzlerce çeşit mal ve eşya bulunuyordu. Türkistan’dan getirilen halılar, İran yapımı üzeri gümüşlü renkli cam eşya, tesbihler, eski pararlar ve daha neler neler.

Binlerce vatandaş burada işportacılık, sergicilik yaparak ekmek parası kazanıyordu. Onbinlerce vatandaş da ucuz eşya alarak ihtiyaçlarını gideriyordu. Benim gibi meraklılar da kitap, dergi, arada bir bir el sanatı eşya, halı alarak yararlanıyordu.

Beyazıt meydanına Gürcistan’dan, Ermenistan’dan, başka uzak ülkelerden kadınlar geliyor, sergi açarak kazanç temin ediyordu.

Almanya’nın büyük şehirlerinde cumartesi günleri açık havada bitpazarları kurulur. İspanya’nın Madrid’indeki bitpazarı ise bütün dünyanın bildiği çok meşhur bir yerdir. Dükkan olarak üçyüz küsur sabit satış yeri vardır. Pazar günleri yediyüz kadar da sergi açılır. Bu bitpazarı ile ilgili röportajlarda okumuştum, dış ülkelerden bile burayı ziyarete gelenler oluyormuş.

Her ne şekilde olursa olsun, helâl kazanç temin edilen çarşı ve pazarları engellememek; vatandaşın ekmek parasına mani olmamak gerekir. İşportacılık, sergicilik, eskicilik gibi işler de iktisadî ve ticarî kesimin bir dalıdır. Bu işlerle meşgul olanların ekmek parası kazanmalarını kösteklemek iyi değildir. Hüner mani olmakta değil, yeni yeni ekmek tekneleri kurabilmektedir. 31 Ocak 2000