Neler Oluyor?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Salı
Militan Sabataycılar şimdiye kadar dolaylı şekilde çalışıyor, birtakım büyük ve güçlü müesseselere sessizce sızıyor, ülke üzerinde gizli ve esrarlı bir hâkimiyet ve saltanat kurmak için çalışıyorlardı. 2000 yılında Sabataycılık konusu ülke gündemine girdi; milyonlarca vatandaş bu sayıca az, ağırlık itibarıyla çok kuvvetli azınlığı ve cemaati öğrendi. Gerçi birtakım İslâmcı yazarlar ve çevreler, Sabataycıların açığa çıkmasından, bu konunun ülke gündemine girmesinden çok rahatsız oldular. “Dokunmayın bu zavallılara, madem ki, ‘Biz Müslümanız’ diyorlar, o halde Müslümandırlar, hüsn-i zan etmemiz gerekir” şeklinde yazılar yazdılar. Lâkin Sabataycılık konusu yine de gündeme girdi.
Türkiye Yahudi cemaati ve İsrail, Sabataycılık konusundaki tartışmaları, televizyondaki açık oturumları, gazete yazılarını dikkatle takip etti. Konu, az da olsa Amerika ve Avrupa basınına da yansıdı.
Türkiye Yahudi cemaati, prensip itibarıyla kendisinden bahsedilmesinden hiç hoşlanmaz, gölgede kalmayı ister. Musevîlerle Sabataycılar arasında diyalog ve anlaşma da yoktur. Yahudiler, Sabataycıları dinden çıkmış, kaybedilmiş bir cemaat olarak görürler. İki kimlikliliği bırakıp da kütlevî bir şekilde Musevîliğe dönmelerini de istemezler. Çünkü böyle bir dönüş dengeleri bozacak, dikkatleri çekecek, başlarına bir sürü problem ve sıkıntı getirecektir.
Sabataycılık günümüzde siyaset sahasında çok kuvvetlenmiş, hattâ benim şahsî kanaatime göre ülkenin birinci siyasî gücü haline gelmiştir.
Şimdi onlardan birkaç kişi siyasî bir parti kurmak üzere sık sık toplanıyor, görüşüp konuşuyor. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, emekli orgeneral Çevik Bir bu partinin iki güçlü adamı olacakmış. Amerika’dan gönderilen Derviş de tabiî ki, triumvirat’nın üçüncü üyesidir.
Büyük bir medya imparatorunun tutuklanıp hapse atılması Sabataycı cephe için acı bir yenilgi oldu. Şimdi onlar bunu telâfi etmek için harıl harıl çalışıyor.
İsrail’de Türkiye işlerini inceleyen otuz kadar ilmî ve stratejik araştırma kurumu varmış. Onlar da gelişmeleri yakından takip ediyor. Sabataycıları her ne kadar ortodoks Yahudi olarak kabul etmeseler de, onlardan yararlanmayı düşünüyorlar. Salomon, Moşe, Nisim, Avram adında bir kişinin başa geçmesi mümkün değildir ama Selim, Süleyman, Kemal, Erol gibi isimler taşıyan crypto Yahudilerin yükselmeleri ve dizginleri ele almaları mümkündür, kolaydır. Zaten bunların, kendi aralarında birer hâlis Yahudi adları da olacaktır.
Türkiye’de şu anda, perde arkasında şiddetli bir iktidar savaşı yaşanıyor. Temel müesseselerden birinde Anadolu lobisi ile Rumeli lobisi karşı karşıyadır. İki lobi de Atatürkçülüğü ve Lâikliği bayraklaştırmıştır ama aralarında rekabet ve çekişme bulunmaktadır.
Yanlış anlaşılmasın ama bu kavgaların içindeki Çerkes lobisinden de bahsetmek isterim. Ben Çerkesleri seven, takdir eden, onlardan hayli samimî dostu olan bir vatandaşım. Lâkin Türkiye’de çok güçlü bir Çerkes lobisi vardır, bunu da biliyorum. Günün birinde Çerkesler ile Sabataycılar karşı karşıya gelebilir.
Rumeli güçlerinin içinde Sabataycılar, aşırı (dinden çıkmış) Bektaşiler, Farmasonlar bulunmaktadır. Bunlar, Sultan Mahmud zamanındaki Yeniçeri ve Bektaşi kıyımının intikamını alan zihniyeti temsil ediyor.
İnançlar, dinler, tarikatlar, lobiler, gizli ve esrarlı cemaatler konusunda Türkiye’nin çok karışık, akıl almaz derecede girift bir haritası vardır. Medya bunlardan hiç bahsetmez. Araştırıcılar bu konuda kitap yazmaz. Birtakım güçler bu gibi konuların incelenmesini, araştırılmasını, açıkanmasını istemezler. Ben de fazla yazmayacağım.
Ülkemizde, halen Türk ve Müslüman gibi görünen Ermeniler vardır. Bu konu da tabu konulardandır. Yine, Müslümanlaşmış fakat halen Rumca konuşmaya devam eden cemaatler de bulunmaktadır. Yunanistan’da bu konuda çok yayın yapılıyor. Bir tek yazar ve araştırıcı, tam otuz defa Pontus bölgesine gelerek araştırma yapmış, sonra Yunanistan’da birçok kitap ve makale yazmıştır. Biz Türkler bunlardan bîhaberiz.
PKK hareketinin beynini, kurmay kadrolarını hangi dinlere, ırklara, cemaatlere mensup kimseler teşkil ediyordu? PKK zâhirde bir Kürt hareketidir ama gerçekte çok daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Birtakım yerli ve yabancı güçler ülkemizi parçalamak istiyor. Tam parçalayamasalar bile bir federasyon haline getirmek istiyor. Dıştaki ve içteki bu güçler hangileridir? Bu konuda derli toplu bir araştırma yapılmış mıdır?
Bülent Ecevit’in dindar bir vatandaş olduğunu söylemek mümkün değildir ama din konusunda yapılan bazı olumsuz işlerin onu da aştığı görülmektedir. Ecevit’i de aşan güçler hangi güçlerdir? Din hürriyeti konusunda niçin bu kadar olumsuz şeyler oluyor? Bunun iç yüzünü de bilen yok. Bir kör döğüşüdür gidiyor.
Dinci ve dinsiz cehpede birtakım ahmaklar Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınacağını, girebileceğini sanıyorlar. Bunlarda zerre kadar akıl ve firaset yoktur. Osmanlı imparatorluğunun devamı mahiyetinde olan bu ülkeyi kesinlikle Avrupa Birliği’ne almayacaklardır. Oyalayıp duruyorlar.
Gelecek sonbaharda iktisadî ve mâlî krizin daha da büyüyüp vahimleşeceği söyleniyor. Siyasî durum nasıl düzelecek, bilen ve tahmin eden yok.
Birtakım önemli makamlara bazı Sabataycılar geçecektir. Bunların gerçek demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü prensipleri yönünde çalışacaklarını sanmak aşırı iyimserlik olur. Onlar ülkemizi çok gerilere götürmek istiyor.
Derin devlet siyasî İslâm’ı en az iki parçaya, mümkün olursa üç parçaya ayırmak istiyor.
Milliyetçileri ve Türkçüleri de, içlerine soktukları ajanlar, casuslar ve kötü adamlarla bitirdiler, batırdılar.
Türkiye üzerindeki Amerika ve Almanya çatışma ve çekişmesi nereye varacaktır?
Ülkemiz rant ve soygun düzeninden kurtulabilecek midir?
Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer şu kritik günlerde niçin susmaktadır? Kimlerden, hangi güçlerden çekiniyor? Etrafındaki danışmanların çoğu Cumhuriyet gazetesi zihniyetli aşırı ve militan solculardır. Onların verecekleri raporlardan, öğütlerden, tekliflerden bir hayır gelir mi?
Birtakım eskimiş, kaşarlanmış siyasiler sadece kendi ikballerini düşünüyor. Memleket, millet, devlet batıyormuş, umurlarında mı? 02 Mayıs 2001