1. Müslümanların önce bütün güçleriyle ilme, irfana, araştırmaya, kültüre, yönlenmeleri gerek. Bunun için bilgi bankaları, dökümantasyon merkezleri, stratejik araştırma müesseseleri, ihtisas kütüphâneleri, önemli ve hayatî konularda ve sahalarda ilmî araştırma yapacak merkezler kurulması gerekiyor. Bu işlerle herkesin meşgul olması gerekmez, böyle bir şey zaten mümkün değildir. Bunlar farz-ı kifâye gibidir. Ümmet içinde bir grup yapar.

2. Sonra ticarete, iktisadî faaliyetlere, sanayie gözlerimizi çevirmeliyiz. Yüzde yüz yerli-millî otomobil sanayii, uçak sanayii, elektronik sanayii… Biz Güney Kore’den, Taiwan’dan aşağı mıyız ki, bunları yapamayacağız?

3. Topraklarımızı değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye, iklimi itibarıyla çiçekçilik üretiminde dünya devleri ile yarışabilir. Gerekirse başta Hollanda olmak üzere bu sahada çok başarılı ve üretken olan ülkelerden uzmanlar getirerek büyük çapta çiçekçilik faaliyetlerine girişmeli, bunları dünyaya ihraç edebilmeliyiz. Sadece kaktüsçülük bile onbinlerce vatandaşımıza iş, ekmek, geçim temin edebilir. Yeter ki, işin ilmini ve tekniğini bilelim, adam gibi çalışalım.

4. Japonlarla, Korelilerle, Çinlilerle rekabet edip yarışabilmek için islâmî zühd, isterseniz modern tâbirle püriten zihniyeti ve hayat tarzını yeniden benimsememiz ve yaşatmamız, eski fütüvvet ahlâkına dönmemiz gerekir. Kuduz bir mal ihtirası, lüks ve israf, aşırı tüketim, rantçılık ve fâizcilik, tembellik ile, bugünkü Akdeniz-Latin-Bizans kafası ile bataklıktan çıkamayız.

5. Medya sahasında birinci olmak için çalışmalıyız. Türkiye’nin en çok satan gazete ve dergileri, en güçlü yayınevleri, en fazla seyredilen televizyonları bizim olmalıdır. Bizim medyamız en ciddî, en üstün, en tesirli, en nüfuzlu medya olmalıdır. Bunu yapamazsak bu ülkede hürriyet, izzet, güvenlik içinde yaşamamız mümkün olmaz.

6. Bütün bunları gerçekleştirebilmek için ülkenin en iyi okullarını biz açmalıyız. Buralarda, her kesime mensup zeki, kabiliyetli, işe yarar çocukları okutmalı ve Türkiye’yi yüceltecek, kalkındıracak, bugünkü bataklıktan çıkartacak kadroların kurulmasına hizmet etmeliyiz.

Daha nice madde yazılabilir… Bunları düşünelim. Günlük dedikodularla, işe yaramaz işlerle, olmayacak dualara âmin demekle uğraşmayalım. Dinimiz, ülkemiz, milletimiz, devletimiz bizden hizmet ve himmet bekliyor. Âvâre ve bigâne kalmayalım.

Şaraplı ve Cherry’li Pilav

UNİPRO Unilever Profesyonel Ürünler Servesi tarafından lüks oteller ve restoranlar için hazırlanmış büyük boy “Profesyoneller için Dorina’dan Pilav Tarifleri” adlı iyi kağıda renkli olarak basılmış ciltli kitabın 18’inci sayfasında şöyle deniliyor:

“Pilavın lezzetine lezzet katan diğer bir unsur ise normal su yerine özenle hazırlanmış et ve tavuk suları kullanmaktır. Ayrıca et ve tavuk suyu yerine pilavın pişme suyuna ilave edilecek şeri ve şarap gibi alkollü içecekler de lezzeti arttırıcı bir rol oynar.”

Yukarıdaki paragrafta zikredilen şeri (cherry) kiraz likörü demektir. Alkol nisbeti fazla, kuvvetli bir içkidir.

Halka yönelik olmayan, büyük oteller, restoranlar, şef ahçılar için yayınlanmış bulunan bu kitaptan da anlıyoruz ki, beş yıldızlı lüks otellerin restoranlarında pilava bile şarap veya cherry konulabilmektedir.

Bu gibi yerlerde etler, pişirilmeden önce şarapla terbiye edilmekte; et ve balık yemeklerine yine şarap konulmakta; pastalara ve dondurmalara bile alkollü içki katılmaktadır.

Üç aylara girmiş bulunuyoruz. Mübarek Ramazan’a az kaldı. Birtakım Müslüman şahıslar ve
cemaatler yine beş yıldızlı lüks otellerde iftar ziyafetleri vereceklerdir.

Bu ziyafetlerde, bütün gün oruç tutmuş olan Müslüman dâvetlilere şaraplı yemekler, pilavlar, tatlılar ikram edecekler, onlar da bunları zevk ve iştiha ile atıştıracaklardır. Bu gibi ziyafetlere oruç tutmayan, dindar olmayan, içki kullanan kadın ve erkekler de çağrılıyor. Lakin Müslümanlar için sakıncası vardır.

Lüks otellerde iftar ziyafetleri veren şahıs ve cemaatlere şu hususları hatırlatmakta fayda görmekteyim:

1. Dinimiz şarabı haram kıldığı gibi, şarapla ve diğer alkollü içkilerle pişirilmiş, terbiye edilmiş yemekleri de yasak kılmaktadır. Müslüman dâvetlilere bu gibi haram yiyecekleri, üstelik Ramazan iftarlarında yediren kimseler indallah mes’ul ve günahkâr olacaklarını bilmelidir.

2. Dinimiz israfı, aşırı tüketimi, gösterişi, tebziri yasak kılmıştır. Beş yıldızlı lüks otellerde verilen pahalı iftar-show’lar bu bakımdan da günahtır.

3. İslâm dini, müntesiblerine (bağlılarına) kanaatkâr olmayı tevâzuu, alçakgönüllülüğü emrediyor. Binaenaleyh iftar ziyafetlerinde de bu prensiplere riayet edilmelidir.

4. Beş yıldızlı lüks oteller içlerinde içki içilen, İslâm dininin hoş görmediği günahlar işlenen yerlerdir. Dindar geçinen Müslümanların mübârek Ramazan ayında buralarda boy göstermeleri uygun olmaz.

5. Bu gibi yerlerde domuz eti ve yağı da bulunmakta, mutfakların ızgaralarında domuz ve sığır etleri birlikte pişirilmektedir.

Ben senelerden beri bu konuda yayın yapıyorum, ikaz ediyorum. Din baronları ve onların bendeleri bizim yapıcı tenkitlerimizi, müsbet mahiyetteki uyarılarımızı dinlemiyor, bildiklerini okumaya devam ediyorlar.

Bu memlekette milyonlarca vatandaşımız, din kardeşimiz sefalet içinde yaşarken, aç kimseler çöplüklerden ekmek parçaları toplarken bir kısım Müslümanların lüks otellerde, şaraplı yemekler, pilavlar, tatlılarla Kitabullah’a, Sünnet’e, ahkam-ı şer’iyeye, ahlâka, fazilete, hikmete yakışmayan ziyafetler vermeleri doğru mudur. Bunların doğru ve meşru olduğu isbat edilirse ben kalemimi kırıp yazı hayatından çekileceğim.

Paralarına, etraflarında toplanmış kalabalıklara, alkışlara, tantanalara, ünlere güvenen, bunların sarhoşu olmuş bulunan kimseler yarın huzur-i Rabbü’l-âlemînde bunların hesabını nasıl vereceklerdir?

Dost acı söylermiş. Ben Müslümanların dostu olduğum için bu acı sözleri sarfediyorum.

Aklı başında Müslümanlar, beş yıldızlı otellerdeki şaraplı, cherry’li ziyafetlere gitmesinler. Bu, kendileri için daha hayırlıdır. 03 Kasım 1998 Salı