Nereye Gidiyoruz?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazar
Dangalak herif ne demiş biliyor musunuz?
Peki devletin bütçesi kimin malıdır? Bütün halkın değil mi?
Bir ara bazı büyük hırsız ve haydutlar Amerika’dan emlâk alım-satımı uzmanları getirtmişler ve
Bu gibi eşkıya medyanın, halkın soygundan, talandan, hortumlamadan şikayet etmesini yersiz buluyor, “Çalıyorsak devletten çalıyoruz, onlara ne…” diyor.
Geçen hafta eski içişleri bakanı Sadettin Tantan yolsuzluk, soygun, hortumlama konusunda korkunç, dehşetli ifşaatta bulundu. Maaşallah kimsenin kılı kıpırdamadı. Medenî, demokrat, hukuklu, sağlıklı bir ülkede böyle suçlamalardan, beyanlardan, ifşalardan sonra ortalık toz duman içinde kalır, hükümet düşer, yüce divanlar kurulur. Bizde her şey yerli yerinde, eski hamam eski tas, telâşlanan yok.
Eski bir ilbay mı, kentbay mı neyse öyle biri var. Bu adamın şahsî serveti milyarlarca dolar. Bazısını sağlama bağlamak için imparatorluk gibi vakıflar kurmuş. İş başındayken,
sağlama bağlamak için, kendisini rahatsız edebilecek bazılarına Boğaziçi’nde villa yaptırtmak imkânı vermişti. Danışman olarak da bazı büyük hukukçuları yanına almıştı. Böylece, fazla başı ağrımadan milyarlarca dolar götürdü. Bu adamı kimse rahatsız etmiyor. Bir ara Sünnîlere yanaşmıştı. Şimdi Alevîlik kartını oynuyor. İhtilâl yapılmasını isteyen bazı gruplara
mealinde mesajlar veriyor, göz kırpıyormuş.
Çalanın yanına kâr kalıyor gibi görünüyor. Afla kurtuluyorlar, zamanaşımı ile kurtuluyorlar. Zaten öngörülen cezalar çok hafif. Bir sene tutuklu kalan, suçu isbat edilip mahkum olduğu takdirde, yatacağı zaman kadar cezaevinde kaldığı için tahliye ediliyor.
Namuslu, şerefli, doğru, haysiyetli herkesi tenzih ederek konuşuyorum. İster solcu, isterse sağcı olsun. Yahut laik veya dinci olsun. Sünnî ve Alevî olsun. Kim olursa olsun, devleti ve belediyeleri soymayan temiz kimseler başımızın tacı olsun. Lakin çalanlar, soyanlar, vuranlar, tokatlayanlar yok mu, onlara lânet olsun.
Beş on temiz ve ağırlıklı aydın Türkiyelinin, vaktiyle filozof Bernard Russell’in kurduğu Vietnam Mahkemesi gibi bir sembolik Yüce Divan kurarak bazı dosyaları muhakeme etmeleri şart olmuştur. Bazı dosya konuları vereyim:
1. Cumhuriyet’in kuruluşunda İngiliz sterlini değerinde olan, Amerikan dolarından daha kıymetli olan Türk lirasını kimler batırdı, bitirdi, bugünkü hale getirdi?
2. On sene öncesine kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından olan, ihtiyaç fazlasını satan Türkiye’yi şimdi dışarıdan ekmeklik buğday almaya muhtaç hale getiren şerefsizler kimlerdir?
3. Hayvancılığımızı kimler öldürdü? Hayvan yetiştirmeye son derece müsait olan ülkemizi, dışarıdan et almak durumuna hangi vatan hainleri getirdi?
4. Bütün ömrü boyunca ticaret, sanayi, hizmet işleri yapmadığı, sadece maaş aldığı halde bazı kişiler yüz milyonlarca, hattâ milyarlarca dolarlık efsanevî servetlere nâil olmuşlardır. Bu herifler bu paraları hangi yollardan edinmişlerdir?
5. Silah ticareti, uyuşturucu ticareti, rüşvet yoluyla zengin olan kaltabanlar kimlerdir?
Türkiye nasıl soyuluyor? Bütçeler nasıl hortumlanıyor? Bazı adamlar nasıl milyarlarca dolar kara para sahibi oluyor? Dibi delinerek, hortumlanarak iflas ettirilen bankaların faturaları nasıl devlete, millete, ülkeye çıkartılıyor?.. Bu gibi konularda kısa, özlü, keskin broşürler hazırlanmalı, bunlar milyonlarca adet basılarak bütün halka okutulmalıdır.
Hırsızlar, talancılar, soyguncular, hortumlayıcılar kendilerini korumak, kendilerini kurtarmak, paçalarını sıyırmak için ne gibi taktiklere başvuruyor? Bunlar da halka anlatılmalıdır.
Bir herif veya bir çete diyelim ki, yüz milyon dolar vurdu. Sonra bir aksaklık oldu ve yakalandılar. Kurtulmak için ne yapıyorlar? Hırsızlık parasının yüzde onu olan on milyon doları harcayarak kendilerini temize çıkartmaya çalışıyorlar. Ülke bu konudaki dedikodularla çalkalanıyor. Fazla yazsam ben suçlu çıkacağım.
Hırsızlıkla, hırsızlarla, ülkeyi ve devleti soyan çetelerle mücadele etmek o kadar kolay ve basit değildir. Böyle bir mücadele büyük bir hizmettir ve büyük hizmetlerin büyük riski olur.
Devleti, ülkeyi, halkı soyanlar gerektiğinde adam da öldürtebilir. Geçenlerde bir soyguncu kendisini tenkit ve ihbar eden birini öldürmeleri için iki kiralık katille anlaşmış, katiller adamı vuramamışlar, başkasını yaralamışlar. Azmettiren de “İşi göremediniz” diyerek parayı ödememiş, katiller “Paramızı vermedi” diye şikayet etmişler ve hepsi de içeri atılmış.
Büyük medya yolsuzluklarla mücadele edemiyor. Çünkü medya babaları düzinelerle şirkete, holdinge, bankaya sahiptir. Onlar da bozuk düzenin rantlarını yiyor.
Çeteleşme, soygun o hale gelmiştir ki, yiyiciler köşebaşlarına kendi adamlarını yerleştiriyor. Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış.
Topyekûn bir iflas tablosu karşısındayız. Devletin iç ve dış borçları 200 milyar dolara yükselmiştir. Bırakın ana parayı ödemek, bunların faizi bile ödenemez.
Nereye gidiyoruz? Bu ülkenin, bu devletin, bu halkın geleceği ümit veriyor mu?
Krizler nasıl aşılacaktır?
Geceleri Boğaz sahillerindeki içkili, fışkılı, Sodom Gomoreli lüks, pahalı eğlence yerleri lebâleb zengin çocukları ile doluyormuş. Lüks arabaların çokluğundan trafik tıkanıyormuş. Zaman zaman batakhane gorilleri haddi aşan bazı kimseleri iyice pataklıyormuş…
Şen, şuh, hafifmeşreb, mahrem yerleri meydanda bir manken kız, “Birtakım adamlar var ki, hayat kadınları onlardan daha namusludur” demiş. Gerçekten doğru söylemiş! 10 Haziran 2002