Nereye Gidiyoruz?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
ÇarşambaBu yılın sonunda, yahut 2003’ün başında Amerika’nın Irak’a saldırmasıyla Ortadoğu savaşı başlamış olacaktır. Süper güç Büyük Birader kısa bir zamanda zafer kazanırsa bu komşu devleti bir uydu, bir sömürge haline getirecek; başına ya kendi generallerinden birini geçirecek, yahut fantoş birini bulacak iktidar başı yapacaktır. Peki savaş uzarsa ne olacaktır? Türkiye’ye de sıçrayacak genel ve korkunç bir yangın başlayacak, dünya dengeleri bozulacak, insanlar büyük acılar çekecektir.
Savaşın bahanesi Irak’ı kütlevî imha silahlarından arındırmaktır. Aynı silahlar İsrail’de var. Dünyayı ve insanlığı bir kere değil, yüz kere, bin kere yok edecek nükleer, kimyevî, biyolojik silahların deposu Amerika’dadır.
Bu savaşın asıl gayesi İsrail’in varlığını ve geleceğini sağlamlaştırmaktır. Bunu,Yahudilerden ve Siyonistlerden daha fazla Başkan Bush’un etrafını sarmış olan militan, mutaassıp, ultra Protestanlar istemektedir.Onlar, âhirzamanda kopacağına inandıkları Armageddon savaşının fitilini ateşlemeye hazırlanıyor.
İsrail’in selameti Uri Avner gibi sağduyulu, ılımlı, mâkul düşünen Yahudilerdir.
Geçenlerde bir yazımda, geçmiş asırlarda yaşamış bir Osmanlı şeyhinin keşfine dayanarak İsrail’in 2015’te yıkılacağını haber vermiştim. Bazı cifir hesaplarına göre bu tarih daha da yakındır.
Sekiz on sene içinde Türkiye ile İsrail arasında çok sıkı ilişkiler oldu, ittifaklar yapıldı. Bunlar Millet Meclisi’nden, kamuoyundan, halktan gizlendi. Uçak, tank tamiri için Yahudi devletine milyarlarca dolar ödendi. İsrail uçaklarının Türk hava sahası içinde manevra yapmasına izin verildi.
Yetmiş milyon Türkiyeli içinde, Türkiye-İsrail ilişkilerinin içyüzünü hakkıyla bilen kaç kişi çıkar? Şeffaflık şeffaflık deniliyor, çok önemli dış politika konularında millete haber verilmiyor.
Seçimlerden önce Amerika ile Avrupa devletleriyle, İsrail’le, gizli, esrarlı görüşmeler yapıldı; kapalı kapıların ardında planlar, projeler hazırlandı, taahhütlerde bulunuldu. Bu görüşmelerin tutanakları, protokolları hakkında da millet bir şey bilmiyor.
Türkiye içinde, başta Sabataycılar olmak üzere güçlü ve egemen lobilerle de anlaşmalar yapıldı. Bunları da bilen yok.
Seçimler yapıldıktan birkaç gün sonra sayın AKP Genel Başkanı, yasaklılığı dolayısıyla milletvekili seçilmediği ve Meclis’e girmediği halde önemli dış seyahatlere çıktı; her yerde önüne kırmızı halılar serildi, büyük itibar ve muhabbet gördü; görüşmeler yaptı. Bilhassa Yunanistan’da çok ilgi ve sevgiyle karşılandı. Bu alakanın, bu sevginin, bu yakınlığın hakikî sebepleri nelerdir? Avrupalılar, Amerikalılar, İsrail şimdiye kadar soğuk baktıkları siyasal İslâm’a niçin bu kadar muhabbet beslemeye başlamışlardır?
Avrupa, Kıbrıs meselesinde Türk siyasetini tenkit ediyordu. Seçimlerden sonra birden bire ümitlendiler, sevindiler. Kıbrıs konusunda onlara ne gibi sözler verilmiştir? Ağır bir kalp rahatsızlığı geçirmiş olan Denktaş niçin hâlâ diretmekte, çırpınmaktadır?
Savaş koparsa, ki kopacağına dair çok alamet vardır,Türkiye bu ateşin içine girecek midir? Girerse, Amerika’nın ve İsrail’in yanında yer alması ona ne kazandıracak, neler kaybettirecektir?
Türkiye’deki Siyonistler, Sabataycılar ne gibi faaliyetler içindedir? Birtakım büyük gazeteler, güçlü medyacılar niçin birden bire AKP sempatizanı oluvermişlerdir? Hesapları, düşünceleri, stratejileri nelerdir?
Sanırım gelecek, büyük hadiselere gebedir. Harpler, darpler, ateşler, yangınlar, kıtaller, perişanlıklar seziyorum.Amerika, tarihinin en büyük yanlışlığını yapmaya hazırlanıyor. Önce Afganistan’ı vurdu ve kendisine bağımlı bir devlet ve ülke haline getirdi. Şimdi sıra Irak’ta. Ardından İran’a saldırabilir. Bahaneden bol ne var?
İnsan hakları, demokrasi, hukuk deyip duruyorlar.Peki ezilen, yok edilen, sivilleri öldürülen, kadınlarının ırzına geçilen zavallı ve mazlum Çeçenistan konusunda ne yapıyorlar? Tarihinin hiçbir yerinde Rusya’nın hakimiyetini kabul etmemiş, kimliğini ve bağımsızlığını korumak için savaşan Çeçenleri terörist ilan ederek meseleyi hallettiklerini sanıyorlar.
İstikbalde neler olacak? Bunu ancak Cenâb-ı Hak bilir. Biz, gelecekte neler olabileceğini ancak tahmin ederiz. Geçmiş asırlarda yaşamış bazı evliya ve ehlullah birtakım haberler vermiştir. Resûlullah Efendimizin bu konudaki hadîsleri kitaplarda yazılıdır. Bazı kimseler cifir ilmiyle birtakım istihraclar yapmaktadır.
Ahirzamanda Mehdi’nin zuhur edeceğine dair, icmâya yakın bir inanış ve bekleyiş vardır.Eski büyük âlimler bu konuda müstakil kitaplar telif etmiştir. Bazı yenilikçi ilâhiyatçılar Mehdi’nin zuhur etmeyeceğini iddia etseler de, cumhur çıkacağı kanaatindedir. Mehdi, hangi tarihte zuhur edecektir?Merhum Eyüp Sabri Paşa’nın Banet Süad kasidesi şerhinde, bu konuda verdiği en son tarih 1422 idi. Belki zuhur etti ve bizim haberimiz yok yahut yakında zuhur edebilir. Pozitivistler, rasyonalistler Müslümanların bu inanış ve bekleyişine gülebilirler. Gülsünler. Onlar da bazı boyutlar yoktur, daltonistler gibi renkleri görmezler. Dünyanın sonuna doğru önemli, büyük bir zatın çıkacağına dair bütün dinlerde bilgi bulunmaktadır. Museviler, Mesih-i Mev’ud’larını bekliyor.
Yine bütün dinlerde âhirzamanda büyük bir savaş kopacağı haber veriliyor. Müslümanlar buna Melhâme-i Kübra diyor, Hıristiyanlar Armageddon savaşı adını veriyor.
Akıllı, vicdanlı, şuurlu, basiretli, sağduyulu Müslümanların çok dikkatli ve temkinli olmaları gerekir. Zaman, kudurmuşçasına mal ve para toplamak zamanı değildir. Zaman benlik şehvetiyle, riyaset şehvetiyle yanıp tutuşmak zamanı değildir. İnsanlar kendi iradeleriyle salâhı seçip, iyiliğe yönelmelidirler. Beşerî irade dünyayı düzeltmek için çalışmazsa, devreye küllî ilahî irade girer, ben buna vertical irade diyorum.
Böyle zamanlarda siyasî iktidar ateşten bir gömlektir.Hiç kimse ne oldum demesin, ne olacağım desin. Dinsizlerin hile, hud’a, mekir ve düzenlerinden uzak durulmalıdır. Onların güleryüzüne aldanılmamalıdır.Onlar Müslümanların iyiliğini istemez. Bu devirde insana en lüzumlu bilgi tarih kültürüdür…Cenâb-ı Hak milletimize, devletimize, ülkemize, Âlem-i İslâm’a, insaniyete selamet versin, hepimizi savaş felâketinden korusun. 28 Kasım 2002