Niçin Böyle Konuştu?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Süleyman bey çok kurnaz, çok tecrübeli, çok gün görmüş geçirmiş bir politikacıdır. Şeytana külahı ters giydirecek bir kişidir. Dün tesettür lehinde yazı yazmışken, bugün tesettür aleyhinde konuşmasını boşboğazlığa verenler hatâ ediyorlar. Mutlaka hesaplı kitaplı konuşmuştur. Bir bildiği vardır.
Ancak Hazret bir yerde büyük bir yanlış yapmıştır. Türkiye’deki zihniyet değişimine ayak uyduramadığı için kendini 1970’lerin, 80’lerin Türkiyesinde sanmaktadır. O günlerden bugüne köprülerin altından çok sular akmış ve halkın zihniyeti değişmiştir.
Bugünkü Türkiye’de nice aklı başında çağdaş yazar ve aydın başörtülülerin haklarını korumaktadır.
Bir erken seçim olacağını anlamış ve, ya kendi hesabına, yahut desteklediklerinin hesabına bir çıkış yapmıştır. Türkiye’de, çok partili siyaset hayatında oldum olası iki parti olmuştur:
2. Muhafazakâr, tarihî devamlılığa taraftar, Anadolu insanına yönelik çoğunluk kesim.
İkinci kesimde de mevcut olmuşlardır. Kontrol etmek, yönlendirmek, gütmek için. (Süleyman Demirel gibi… R.E.B)
Bundan elli beş altmış yıl kadar önce Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın Demokrat Partisi’nin aleyhinde onu bir muvazaa (danışıklı dövüş) partisi olarak gösteren ve tanıtan bir broşür yayınlanmıştı.
Çok partili hayata geçilince, CHP’ye muhalif olan kesimin başına da bir Beyaz Türk’ün geçmesi uygun görülmüştü.
(1) Adnan Menderes’in ihtida etmiş olmasından, yahut…
(2) Kendisine verilen rolde
(Büyük Millet Meclisi çatısı altında Demokrat Parti milletvekillerine hitaben)
cümlelerini sarf etmiş olmasından dolayı
Süleyman beyin,
sözünü medyada en fazla Cumhuriyet gazetesi alkışladı. Tencere yuvarlandı ve kapağını buldu.
Beyaz Türkler, önümüzdeki erken seçimlerde AKP’yi iktidardan düşürmek istiyorlar. Bu maksatla ağır toplarından birini cepheye sürmüşlerdir. İnsan haklarına saygılı, hürriyetçi, çoğulcu bir kimsenin başörtüsü aleyhinde olması mümkün değildir.
Aslında başörtüsü yasağı ve düşmanlığı, bu yasağı koyanların ve düşmanlık edenlerin çok aleyhinde işlemektedir. Serbest bir rejimde böyle bir yasak olabilir mi? Bana, okul ve üniversitelerinde başörtüsü yasağı olan bir tek demokrat ve medenî ülke gösterebilirler mi?
Oradaki yasak sadece ve sadece resmî okullarda geçerlidir. Özel okullarda, Katolik liselerinde geçerli değildir. Ayrıca, lâikliğin anavatanı olan Fransa’da Müslümanların Özel İslâm Lisesi açma hakları vardır ve bu hakkı kullanarak böyle bir okul da açmışlardır.
(1) Bütün üniversite ve yüksek okullarda başörtüsünü serbest bıraksınlar.
(2) Resmî okullardaki yasağı bıraksınlar.
(3) Müslümanların özel İslâm okulları açmasına izin versinler.
(4) Bütün özel okulları başörtüsü konusunda serbest bıraksınlar.
Bunu yapabilirler mi?Yapamazlar… Onlar başörtüsü konusunda medenî midirler? Değildirler… Yasakçı, tabucu, baskıcı bir zihniyete sahiptirler. Onlar demokrat zihniyetli midir? Değildirler. Demokrasi dünyasının yaptığının tam tersini yapıyorlar. Onlar, iddia ettikleri gibi temel insan hak ve hürriyetlerine bağlı ve saygılı mıdır? Değildirler. Yaptıkları meydandadır.
Önümüzdeki yaz mevsiminin sonuna doğru Türkiye’de çok önemli bir değişiklik olacaktır.
Sanırım Süleyman bey de bu değişikliğin hesabını yapmaktadır.
Öyle bir Türkiye’de yaşıyoruz ki, Çanakkale şehitliklerinde bir grup Müslüman, mezarlar arasında yere çömelip Yâsin-i Şerif okuyamıyor, dua edemiyor.
Beyaz Türkler son derece tedirgindir. Yüzbinlerce Müslümanın şehitliklere gidip Kur’ân okumasını, dua etmesini,
Ve bu konuda yasaklar koymuşlardır.
Bir milyon vatandaş ölecek diye mi? Hayır, onun önemi yok, önemli olan depremden sonra
meydana gelmesinden, halkın dine yönelmesinden, eski günahlarına tevbe edip camilere koşmasından çekiniyorlar.
Son derece üzgün ve tedirgindirler. Müslüman halkta namaza yöneliş görüyorlar. Cuma namazlarında bazı camilerin cemaati sokaklara, caddelere taşıyor, gördükçe içleri kan ağlıyor. Önümüzdeki yıllarda halk kitlevî (yığınsal) şekilde dine, namaza, abdeste yönelirse ne yapacaklar.
Dr.Moon dinine yakınlığı ile tanınan büyük bir politikacımız birkaç yıl önce ağzından kaçırdı:
dedi.
Öyle acayip, öyle tepetaklak, öyle çivisinden çıkmış bir Türkiye’de yaşıyoruz ki, yakın bir zamanda Rahşan Ecevit gibi çağdaş bir kişimiz
diye bağırdı. Onun bu şekilde feryat edeceğini rüyamda görsem inanmazdım.
Hak ve hürriyetlerimize nasıl sahip olabiliriz? Bence bunun birinci çare ve çözümü en istidatlı, en kabiliyetli, en vasıflı çocuklarımızı dünyanın en iyi okullarında ve üniversitelerinde okutmaktır. Tabiî ki, gereken tedbirleri alarak… Oturduğumuz evin dışındaki başka mülklerimizin bir kısmını satalım, bu paralarla (teşkilâtlı, planlı ve programlı bir şekilde) dışarıda çocuk okutalım. Gruplar halinde okutacağımız çocuklar için yurtlar açalım, Batı’nın ahlâksızlık çukurlarına düşmesinler.
Yüksek seviyede lise kültürü edinsinler…
Kendilerine ahlâk ve karakter terbiyesi verilsin…
Bizim millî eğitimimiz böyle vasıflı gençler yetiştirmeye yeterli değildir.
Türkiye’deki hiçbir okul, mesela bir Eton veya Wellington koleji gibi tahsil veremez. Efendim, Hıristiyan okullarında nasıl iyi Müslüman yetişir?..
Önemli sorudur bu.
Hazret-i Musa, nasıl Firavun’un sarayında yetiştiyse… Başka çaremiz yok… 06 Mayıs 2006